Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Büyük tartışmalar ve başa baş çekişmenin ardından ABD’nin yeni başkanının Joe Biden olacağı kesinleşti. Trump hukuki süreci zorlamaya devam etse de sonuç değişmeyecek. O gelişmeleri de takip edeceğiz.

        Biden ve Amerikan seçimleri ile ilgili düşüncelerimi son iki yazımda bulabilirsiniz.

        Dünyadaki otoriter-totaliter gidişattan ben de bir liberal-demokrat olarak rahatsızım.

        Fakat Biden kazanınca bu gidişatın biteceğini düşünenler yanılıyor. Bilakis faşist alt-right hareketinin hem ABD’de hem de dünyada daha da güçlenmesinden endişeliyim.

        Otoriter-totaliter eğilimleri politik doğruculuk adına saldırgan bir dille yapılan sözde liberalizm savunması olan ‘Duyar Kasmacılık’ ideolojisi de azdırıyor. Demokratlar şu an bu anafordalar.

        ‘Duyar Kasmacılar’ grubunun Türkiye’de de ters işlev gördüğünü ileriki yazılarımda örneklerle anlatacağım.

        Amerikan anaakım medyası ve anaakım akademisi bu cereyana kendini öyle kaptırmış durumda ki ‘Ortalama Amerikalı Joe’ denen taşralı sağcı insanları daha da sağa itiyorlar.

        Hem konvansiyonel medya hem sosyal medya ABD toplumunun yüzde 50’sinin oyunu almış ve halen Başkanlık yapmakta olan bir insanın tüm demeçlerini sansürlüyor.

        Basın toplantılarını hiçbir merkez kanal yayınlamıyor. ABD Başkanı’nın hiçbir açıklamasına gazetelerde yer verilmiyor. Twitter mesajlarını bloke ediyor.

        Dünya medya tarihinde görülmüş bir olay değil bu.

        Trump’tan nefret de edilse bu yapılan hem medya etiğine aykırı hem de ters teperek aşırı sağı güçlendiren bir mahiyete sahip. Hakikaten inanılmaz dönemlerden geçiyoruz.

        Önceki gün bizim Bloomberg HT’de fikir olarak tam anti-Trump çizgide olan gazeteci Açıl Sezen ve yine bizim Ciner grubunun Londra temsilcisi Cüneyt Başaran bile isyan ediyordu Amerikan medyasının bu yaptıklarına. İnsanı zorla Trumpçı yapacak bunlar diyorlardı.

        Şayet ABD’deki establishment ciddi bir yenilenme geçirip ‘ortalama Amerikalı Joe’ gibi insanları da merkeze dahil etmez ve mevcut agresif savunma pozisyonuyla giderse bu çığ büyümeye devam eder.

        Bu yapay ve sahte sözde Amerikan liberalizminin kafasıyla gidilirse ABD’deki aşırı sağ iktidar olur.

        Biden’ın kazanmasından sonra görülüyor ki aynı çevrelerden ‘Trump tutuklanmalı’ sesleri yükselmeye başladı bile.

        Bana göre de Trump ırkçı ve cinsiyetçi bir megaloman. Tutulacak tarafı yok.

        Fakat eğer yüzde 50 oy almış bir eski ABD Başkanı her ne gerekçe ile olursa olsun tutuklanırsa ya da aşağılanarak yargılanırsa 2024 seçimlerine ABD çok daha büyük olaylarla girer.

        Bu gidişat böyle sürerse ABD’nin yaşayacağı ikinci bir iç savaşı kaçınılmaz görüyorum.

        GERALD FORD NIXON'I AFFETMİŞTİ

        Amerikan tarihinde buna benzeyen bir olay 1974’te Nixon’ın suçlarının net olarak ortaya çıkmasından sonra istifa etmesi süreciydi.

        Nixon Amerikan anayasasına karşı suç işlediğini itiraf etmişti.

        Demokrat Parti Genel Merkezi’ni bizzat yasadışı olarak dinlettiği ve o binanın basılmasını organize ettiği ortaya çıkmıştı. Devlet Başkanı değil mafya lideri gibi davranmıştı Nixon. Cumhuriyetçi tabanı da kaybetmişti.

        O dönem de Demokratlar cephesinde Nixon’ın yargılanıp hapse atılmasını isteyenler çoğunluktaydı.

        Hatta 1974 anketlerine göre bu oran toplumun yaklaşık yüzde 60’ıydı.

        Yeni Başkan Gerald Ford ise tüm bunlara rağmen Nixon’ın yargılanması sürecini önledi ve peşinen işlediği tüm suçları affetti.

        O dönem Cumhuriyetçi çizgideki yazarlar bile Gerald Ford’un bu yaptığını ağır eleştirdi. Amerikan sağ entelektüellerinin bile desteğini alamadı.

        Zaten bu rüzgarla da 1976’da tarihi bir hezimet yaşadı Gerald Ford. Son derece silik bir isim olan Jimmy Carter açık ara farkla Başkanlığı aldı.

        Oysa yıllar geçtikçe Amerikan entelijensiyası Ford’un 1974’te toplumsal çılgınlığın gazına gelmeyip yaptığı hareketin doğruluğunu anladı.

        Bugün ABD’de hangi siyasi yorumcuya sorarsanız sorun Gerald Ford’un 1974’te doğru yaptığını ve bu sayede kutuplaşmanın daha da azgınlaşmasını önlediğini söyleyecektir.

        Nixon öldüğünde cenazesinde hem Clinton hem Carter övgü dolu konuşmalar yaptılar. En anti-Nixon çizgisindeki gazeteler bile zaman geçtikçe Nixon’ın doğru yaptığı işleri öne çıkardılar.

        Şimdi de ABD’nin önünde 1974’tekine benzer bir imtihan var. Ne olacağını göreceğiz…

        Yalnız bir de bizim ülkemizde "Trump tutuklanırsa yarın Erdoğan düştüğünde onu da tutuklarız" havasında çocukça ve akılsız muhalefet edenler var.

        Türkiye’de otoriter rejimin koyulaşmasına en çok hizmet edenler bu sözde muhaliflerdir.

        Koca koca profesörler bile küçük çocuk gibi "Trump tutuklanacak bizimki de yolda" anlamında heyecanlı twitler atıyorlar.

        Sosyal medya popülizmine kapılan kimi akademisyenleri bu köşeden akla davet ediyorum. Uçuruma doğru gidiyorlar.

        Delice bir intikam hırsıyla bu tarz twitler yazanlar hem kendilerini yok edecek hem de Türkiye’nin geleceğini mahvedecek bir yola girdiklerinin farkında olamayacak kadar ergen psikozu içindeler.

        Kennedy'den sonra ikinci Katolik Başkan

        Kennedy'den sonra ikinci Katolik Başkan
        0:00 / 0:00

        Biden’ın Türk medyasında üzerinde çok durulmayan bir özelliği daha var.

        ABD’nin yeni lideri Kennedy’den sonra ABD tarihinde bu koltuğa oturan ikinci Katolik Başkan olacak.

        Ancak Kennedy ile aralarında şöyle bir fark var: 1960’larda ABD’nin egemen WASP düzeninden çekinen Kennedy Katolik kimliğine bırakın vurgu yapmayı, özellikle bu kimliğini arka planda tutuyor ve hatta yok sayıyordu.

        Bizim eski Dışişleri Bakanı ve TBMM Başkanlarından Hikmet Çetin’in Kürt kimliği gibiydi Kennedy’nin Katolik kimliği.

        Hatta ona "Anayasaya değil Vatikan’a bağlı olacak" ithamında bulunan Cumhuriyetçi senatörlere "Benim tek yol göstericim ABD anayasasıdır" diyordu.

        Biden ise Kennedy’den farklı olarak bırakın Katolik kimliğini arka planda tutmayı bu kartı çok iyi kullandı.

        Beyaz Katoliklerin yoğun olduğu Michigan, Wisconsin ve memleketi Pennsylvania gibi yerlerdeki kampanyalarda Katolik kimliği özellikle vurgulandı.

        Diğer Yazılar