Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Dünyada yeni bir düzen kurulduğundan bahsediyorsak, bu sürecin neresinde ve nasıl yer alacağımıza dair çaba göstermek zorundayız.

        Bu elimizin tersiyle itebileceğimiz bir durum ya da seçenek değil.

        Tarih, değerler ve jeopolitik toplamında sahip olduğunuz güç böyle bir gayretle beslenmiyorsa, yerinizi arayan değil, gösterilen yere boyun eğen olursunuz.

        Yaşadığınız coğrafyaya dair fikrinizin ne olduğu tam da burada önem taşır.

        Türkiye sıradan bir coğrafyada yer alan herhangi bir ülke olarak görülebilir mi?

        Bunun cevabı kesinlikle hayır.

        Bizim bu coğrafyayla olan ilişkimiz, sahip olduğumuz değerler ve bağlar üzerinden bakıldığında çok uzun bir geçmişe dayanır.

        Oysa bugün bu coğrafyayı düzenleme iddiasında olan güçlerin tarihi iki asırdan daha fazla değil.

        Türkiye’yi sıradan gösterme çabasına itirazım buna dayanıyor.

        Yaşadığımız topraklar ve biraz daha geniş tanımla Ortadoğu, küresel ölçekte her düzenlemenin merkezi ya da hedefidir.

        Ne iki büyük savaş ve sonrasında ne de benzeri değişim süreçlerinde aksine bir durum olmuştur.

        Böyle bir tanım, yaşadığımız ülkeye abartılı anlamlar yüklemek yahut böbürlenmek değil kesinlikle.

        Aksine bu herkesten daha fazla dikkatli olmayı, dünyayı ve bölgeyi doğru okumayı zorunlu kılıyor.

        YENİ BİR SİYASET ÖNERİSİ VAR MI?

        Böyle bir ilginin odağında bulunan bir ülkenin, ne siyaseti, ne ekonomisi, ne de geleceği laf olsun diye ele alınabilir.

        Bugün Türkiye’deki belirsizlik ya da seçime yaklaştıkça artan gerilimin kaynağı da tam olarak burasıdır.

        “Devlet” deyince beynine sancılar girenlerin aksine, olup bitenin “devlet aklı” diye tarif edilen mekanizma tarafından dikkatle takip edilmesini çok önemli buluyorum.

        Burada gördüğüm zaaflar da var. Daha büyük ve kuşatıcı bir kavrayışa, çok daha dinamik yaklaşımlara ihtiyaç var.

        Bunu söylediğinizde hemen gözler iktidar tarafına çevriliyor.

        Kuşkusuz sorumluluk makamı olması açısından bu doğru bir yaklaşım.

        Mevcut iktidara bu yönde eleştiriler olabilir, olmalı da.

        Fakat ilk seçimde Türkiye’yi yönetme iddiasında olan muhalefet açısından da bazı eleştirilere ihtiyaç yok mu?

        Muhalefet, güncel tartışmaların gölgesinde Türkiye’nin nereye gideceği konusunda yeterince çaba göstermiyor ve alan açmayı başaramıyor.

        Mesela, 6’lı masa zemininde birlikte oturan siyasi partilerden hangisi Ortadoğu’nun kalbinde yer alan bir ülkenin yeni dönemde nasıl bir yerde duracağına kafa yoruyor.

        Buna dair ciddi bir fikir, tartışma ya da başlık görebiliyor muyuz?

        Şuradan bakalım.

        Yaşadığımız coğrafyanın bir tarihi ve içinde barındırdığı çatışmaları olduğu kadar özel bir dili de var.

        Bugünkü iktidarı herkes dilediği kadar eleştirebilir.

        Fakat şu sorunun cevabı da önemli.

        Varlığınız ve geleceğinizin tüm dinamikleriyle iç içe geçtiği bir alanda, Ortadoğu’dan İslam dünyasına uzanan coğrafyada olup biteni anlama, kavrama ve yön verme becerisi/önerisi olan bir yeni siyaset var mı?

        Muhalefet, ekonomik sorunlar üzerinden iktidarı eleştirip yönetime talip olurken, böyle bir siyasetin ipuçlarını görebiliyor muyuz?

        Bunca yıla, yıpranmışlığa ve şu andaki ekonomik sorunlara rağmen, AK Parti’nin belli bir oyu koruyor olması ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dünya gündemindeki ana sorunlarda aktif denge rolünü üstlenmesi tesadüf mü?

        Elbette hayır.

        İster içeriden dışarıya, ister dışarıdan içeriye bakarak değerlendirin.

        Muhalefet büyük küresel sarsıntı ve sorunların ortasında bizi bekleyen zorlu geleceği yönetebileceğine dair bir kanaat oluşturmayı başaramadı şu ana kadar.

        MELEZ VE GEÇİŞKEN SOĞUK SAVAŞ

        Hem bir hakkı teslim edelim hem de söylediklerimize dair somut bir örnek vermiş olalım.

        Dün gece Habertürk ekranında Kübra Par’ın programında soruları cevaplayan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, yakın tarihte gördüğümüz en derli toplu ve ufuk açıcı değerlendirmeleri ortaya koydu.

        Sadece kısa bir alıntı yapmak istiyorum:

        “Türkiye formel olarak NATO üyesi ve AB'ye üye olmaya çalışan bir ülke olarak denge politikasına devam edecek. Daha akışkan, melez, geçişken bir soğuk savaş dönemine giriyoruz. Çıkarlar gündeme gelecek. Üç ay öncesine kadar ABD'nin Venezuela tavrını biliyoruz. Otoriter rejim vs. Her tür baskıyı uyguladılar. Şimdi ne yaptılar? Venezuela'ya petrol almaya gidiyorlar.”

        Bu alanda çaba gösteren herkesin, bu söyleşiye bakmasında yarar var. Emeği geçenlere de ayrıca teşekkürler.

        Diğer Yazılar