Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Önemli bir gecenin ve zirvenin ardından, son derece stratejik sonuçlar üretmeye aday bir döneme giriyoruz.

        Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Finlandiya Cumhurbaşkanı Niinistö, İsveç Başbakanı Andersson ve NATO Genel Sekreteri Stoltenberg'in katıldığı dörtlü zirvenin ardından, Türkiye’nin taleplerini kayda geçiren bir metin ortaya çıktı. Muhataplarımızın kendilerini bağlayan ciddi sözler verdiği bir metin bu aynı zamanda.

        Kuşkusuz teknik anlamda bir NATO belgesi olmasa da, müzakere edildiği zemin dikkate alındığında büyük önem taşıyor.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Rusya-Ukrayna savaşı devam ederken, NATO’nun İsveç ve Finlandiya üzerinden genişleme hamlesine gösterdiği tepkiyle başlayan süreç, Stoltenberg’in ifadesiyle büyük bir krize dönüştü.

        PAZARLIK VE TAVİZ SUÇLAMASI!

        Türkiye’nin tavrı ve talepleri, zaman zaman kendi içinde bile “pazarlık yapmak, taviz koparmaya çalışmak” gibi tuhaf ve dış politikanın mantığıyla anlaşılması imkansız suçlamalara konu oldu.

        Devam eden savaşın da etkileriyle mesele sıkça “Ankara NATO’dan kopuyor mu” noktasına bile geldi.

        Başından itibaren NATO’dan çıkmak gibi bir yaklaşımın, devlet aklının herhangi bir katmanında gündemde olmadığını aktarmaya çalıştım.

        Türkiye’nin ittifaktan çıkmasını savunan kesimlerin, genel anlamda devlet politikalarının belirlenmesinde etkin olmadığını da bu teze ekledim.

        REKLAM

        Türkiye’nin Batı’dan, NATO’dan, sıkça inişler çıkışlar yaşansa da AB üyeliği arayışından kopmadığını ve yeni üyelere yönelik itirazının doğru anlaşılması gerektiğini bir kez daha hatırlamakta yarar var.

        Terörle mücadele konusunda ortaya konulan tüm tezlerimiz, hakikaten tartışmaya bile ihtiyaç duymaksızın meşru ve haklıydı.

        Bu durum zirve sonrası ortaya çıkan metne de kuvvetli biçimde yansımış görünüyor.

        Kuşkusuz burada ortaya çıkan hususların, bugün itibarıyla gerek “müstakbel” iki üye, gerekse NATO ve ABD eliyle nasıl ele alınacağı ve bunun takibi çok önemli.

        Dördüncü maddedeki şu cümleler çok önemli ve tuhaf didiklemelere aldırış etmeden söylemek gerekirse, Türkiye’nin taleplerini son derece net biçimde yansıtıyor:

        “Müstakbel NATO Müttefikleri olarak Finlandiya ve İsveç, milli güvenliğine yönelik tüm tehditlere karşı Türkiye’ye tam destek verirler. Bu çerçevede, Finlandiya ve İsveç, PYD/YPG ve Türkiye’de FETÖ olarak tanımlanan örgüte destek sağlamayacaklardır.”

        Didikleme kısmı şöyle.

        Samimi endişelerle de olsa, metindeki bazı ifadeler üzerinden çelişkiler, boşluklar ve belirsizlikler arayanlar var.

        Olabilir…

        Ancak şu nokta önemli ve Türkiye’nin başarısının en can alıcı boyutu.

        Sadece NATO üyeleri ölçeğinde değil, tüm dünya kamuoyuna ilan edilen bir “bildiri” var karşımızda. Terörle ilgili tezlerimiz ve tanımlarımız bu anlamda uluslararası özellik taşıyan bir metne dahil oldu.

        Metnin hukuki bağlayıcılığından söz etmiyorum elbette. Ama gücüne ve ilan edildiği zemine bakarak bunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

        ELİMİZ ÇOK DAHA GÜÇLÜ

        Başından itibaren bu hamleyi küçümseme eğiliminde olanlar, ister taviz, isterse pazarlık olarak görsünler, elde edilen bu kazanım elimizi her zamankinden daha güçlü kılacak.

        REKLAM

        Ülkemiz aleyhindeki terörün her türüne yardım ve yataklık eden, özellikle terör örgütlerinin kendilerini savunacakları sözde entelektüel zeminler oluşturan iki ülke, dünyanın gözleri önünde kendilerini bağlayan sözler verdiler.

        İki yüzlü davranırlar, verdikleri sözü tutmamak için yeni hileler ve arka kapılar icat ederler. Bu bizi elbette şaşırtmaz.

        Ülkelerindeki mevcut hukuki düzenlemelerin verdikleri sözleri tutup tutmayacaklarına ne kadar mazeret teşkil edeceğini de birlikte göreceğiz. Ancak metnin beşinci maddesindeki şu vurguyu da gözden kaçırmayalım. Çünkü öyle kolayca işin içinden sıyrılmalarına izin vermeyecek kadar açık ifadeler var burada:

        “Finlandiya ve İsveç, PKK’nın yasaklanmış bir terör örgütü olduğunu teyit eder. Finlandiya ve İsveç, PKK ve diğer tüm terörist örgütlerin, bunların uzantılarının faaliyetleri ile iltisaklı kuruluşlar ve paravan örgütler içerisinde yer alan veya bu terör örgütleriyle bağlantısı bulunan şahısların faaliyetlerini engelleyeceklerini taahhüt eder.”

        Özellikle sürecin takibini ele alacak Daimi Ortak Mekanizma’da Türkiye’nin gerek hazırlık, gerekse tecrübe anlamında avantajlı olacağını da şimdiden not edelim. Bu metne kadar gelen sürecin; siyasi, diplomatik ve istihbari açıdan son derece başarılı biçimde yönetildiğini dikkate alırsak, masadaki gücümüzün kaynaklarını da doğru anlamış oluruz.

        SEYİRCİ DEĞİLİZ

        Türkiye’nin başından itibaren NATO’dan çıkmayı değil, ittifak içindeki yerini kendisine yönelik somut tehditler üzerinden yeniden tanımlamayı hedeflediği dün gece bir kez daha ortaya konuldu.

        Dünyada kartlar yeniden dağıtılırken, Ankara’nın seyirci olmasını bekleyenler bir kez daha yanıldı.

        Bizi kolay bir süreç mi bekliyor, terörle mücadele konusunda NATO’yu tümüyle yanımıza mı aldık, mesela ABD burnumuzun dibinde terörü desteklemekten vazgeçecek mi?

        REKLAM

        Elbette hayır.

        Ancak taleplerinizi ve tezlerinizi böyle bir zeminde ortak bildiriye dönüştürmeniz, terörü size karşı kullananların eskisi kadar rahat hareket edemeyeceği bir sürecin kapısını açabilir.

        Bıkmadan ve usanmadan sadece NATO’ya değil, tüm dünyaya kendinizi anlatmanız, dünyada nerede yer almak istiyorsanız ona uygun politikalar üretmeniz ve bir ittifak içinde olmanın her derde deva olmadığını kabul etmeniz kaydıyla.

        Türkiye büyük bir hamle yapmış, karşılığını da övgüyü hak eden sonuçlarla almıştır. İpe sapa gelmez yaklaşımları bir kenara bırakıp, bunu zenginleştirmenin yollarını aramak en doğru yaklaşım olacaktır.

        Diğer Yazılar