Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Türkiye’nin yeni dünyadaki yeri üzerine konuşmaya devam edelim.

        Sadece 2021 ve 2022’deki zirvelere bakarak şunu söyleyebiliriz.

        NATO, küresel ölçekte daha derin bir nüfuz alanı elde etmek istiyor. İlan ettiği stratejik metinlerin, tehdit tanımlarının bize söylediği bu kısaca.

        Bu arayışları doğru anlayabilmek için, ortaya çıkan meydan okumalara bakmakta yarar var.

        Kuzey Atlantik ittifakının, özellikle Avrupa’nın doğusuna yönelik genişleme hamleleri bir meydan okumaydı.

        Karşılığı, Rusya’nın işgal hamlesiyle geldi. Elbette öncesi de var. Putin, 2014’te Kırım’ın işgali ve dünyaya verdiği mesajlarla, yeni bir düzen kurulmasını ve Rusya’nın burada hak ettiği yeri almasını istiyordu.

        Bu hesaplaşmanın Ukrayna üzerinden dünyaya getirdikleri ise kuvvetle muhtemel henüz başlangıç.

        Kanlı bir işgal, milyonlarca insanın evinden yurdundan olması, peşi sıra gelen gıda ve enerji merkezli kriz ve tehditler.

        TÜRKİYE’NİN SÜRPRİZ ROLÜ

        Türkiye, bu girdabın ortasında kimsenin beklemediği bir rol üstlendi. Doğrusu mevcut iktidarı destekleyen bazı kesimler için bile bu rol sürpriz oldu.

        Kısaca tanımlarsak, savaşan iki ülke arasında uluslararası düzeyde kabul gören bir arabuluculuk rolü. Rusya ve Ukrayna’nın doğrudan temasta olduğu bir ülke olarak bu rolün devam ettiği, özellikle de tahıl koridoru üzerinden daha stratejik bir boyut kazandığı da ortada.

        Bunları daha önce epeyce konuştuk. Bugün aradığımız cevap başka.

        Türkiye bu rolü nasıl elde etti ve hali hazırda nereye kadar koruyacak?

        Bu denge, yeni dünyada elde edeceğimiz konumun başlangıç kodları mı?

        Hatırlayalım.

        Dünyayı kasıp kavuran yaptırımlarla Rusya’yı köşeye sıkıştırmak isteyen Batı ittifakı, Türkiye’ye bu yönde ciddi bir baskı yapmadı.

        Ukrayna’ya açık ve kritik alanlarda destek vermesine rağmen Rusya da, Ankara’yı hedef alan bir yaklaşımın içine girmedi.

        AFGANİSTAN VE PAKİSTAN

        Şimdi daha geniş bir coğrafyada Türkiye’ye bakmayı deneyelim.

        ABD, beklenmedik bir hamleyle Afganistan’ı terk etti. Geçen onca zaman ve harcanan devasa bütçeye rağmen.

        Ülkenin tamamını kuşatmasa da yeni bir Taliban yönetimi var.

        ABD’nin geri çekilmesine en hızlı tepki veren Rusya oldu. Putin, bu alanın ülkesini ve yakın coğrafyasını tehdit eden bir kaos zemini olduğunu ilan etti.

        Aradaki daracık sınıra rağmen Afganistan için benzer bir yaklaşıma Çin de sahip. Elbette ticaret kartını elinde tutarak.

        Türkiye, Afganistan konusuna sakin yaklaştı, ideolojik yaklaşımları ve benzer baskıları dikkate almadı.

        Yeni Taliban yönetimi üzerinde Pakistan’ın etkinliğini ve himaye gücünü de dikkate alırsak şunu söyleyebiliriz.

        Türkiye ve Pakistan, Afganistan konusunda aynı yerde duruyor. İki ülke arasında, İslamabad’daki iktidar değişimine rağmen sıcak ilişkilerin üst düzeyde devam etmesi, bu stratejik yakınlığın daha büyük bir resme işaret ettiğini gösteriyor.

        Rusya ve Çin’in Afganistan politikasına Hindistan’ı da ilave edersek tablo biraz daha netleşir. Kaldı ki Hindistan için bu ülkede Pakistan’ın sahip olduğu nüfuz alanı, tepkisi için yeter de artar bile.

        Bu büyük resimde fiilen ABD yok.

        Ama İngiltere’nin olmadığını söylemek herhalde akla ziyan olur.

        Özetle, dünyadaki kritik bir coğrafyada Türkiye’nin nerede ve hangi dizilişte yer aldığını aktarmaya çalıştım.

        Burada Rusya ya da Çin’le hareket edemez Türkiye. Böyle bir çelişkiyi taşıması mevcut ilişkileri açısından mümkün değil.

        Türkiye, Pakistan ve Afganistan arasındaki bu denkleme, bizi ilgilendiren pek çok alanda rastlıyoruz.

        Hemen hepsinde ABD bir şekilde çekilmiş durumda. İngiltere ise, düzenleyici rol üstlendiği dönemlerde elde ettiği, yerel ancak etkili ortaklıklarla varlığını sürdürüyor.

        Bizzat merkezinde yer aldığımız Ortadoğu’da mesela. Daha geniş çerçevede Doğu Akdeniz’de.

        Doğu Akdeniz’de öncelikle Fransa’ya karşı oluşturduğumuz dengenin bu denklemden bağımsız okunması mümkün değil.

        Afrika’da daha büyük bir rekabet var. Orada da Fransa’ya, gemisini sessizce yürüten Çin’e karşı bir konumlanmaya sahibiz.

        BIKTIRICI İÇ GÜNDEM

        Bizi daha doğrudan ilgilendiren mesele elbette Kürt başlığı altında.

        Yeni dönemde Suriye’nin kuzeyinde aleyhimize şekillenen tehdit, NATO’nun ana aktörü eliyle beslenmeye devam edecek mi?

        Çok geniş bir coğrafyada askeri varlığını minimum hale getiren ABD’nin ısrarla desteklediği bu alan, Türkiye için tartışmasız en büyük sorunlardan birisi.

        Ancak şu sorular önemli.

        Yeni dünya düzeninde, “Yeni NATO”dan kopmak istemediğini ifade eden Türkiye, inatla ve ısrarla denklemin dışına mı itilecek?

        Yoksa ABD’nin askeri gücünün çekildiği alanlarda ve İngiltere’nin bir şekilde varlığını koruduğu denklemlerde sorun çözme ve müzakere kabiliyeti genişleyecek mi?

        Kafkaslarda Türkiye-Azerbaycan arasında kurulan ittifak neyse, Pakistan-Afganistan hattında şekillenen de o. Buna başka alanlarda da rastlayacağız.

        Elbette en önemlisi Ortadoğu’da kurulmakta olan yeni denge ve şekillenen diziliş.

        Burada derin bir müzakere becerisi ve diplomasiyle, Kürtlerden Filistin’e, Doğu Akdeniz’den Afrika’ya beklenmedik avantajlara sahip olabiliriz.

        İçerideki bıktırıcı çekişmelerden zaman bulabilirsek tabii.

        Diğer Yazılar