Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Ukrayna’nın işgal süreciyle birlikte Türkiye’nin üstlendiği rol, dün gerçekleşen ziyaretle farklı boyutlar kazandı.

        İşgal sonrasında her iki tarafla da doğrudan görüşen, Antalya ve ardından İstanbul’da tarafları masaya oturtan Türkiye, aynı çerçevede gerçekleşen tahıl koridoru hamlesiyle süreçteki etkinliğini ve itibarını sürekli yukarı taşıdı.

        Dün Cumhurbaşkanı Erdoğan ilk olarak Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy ile Lviv'de bir araya geldi.

        Erdoğan ve Zelenskiy daha sonra BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’le masaya oturdu.

        Kuşkusuz dünyanın çok yakından takip ettiği bu görüşmelerin, hemen bir barış masasına dönüşebileceğini öngörmek gerçekçi olmaz.

        Ancak Türkiye’nin merkezinde olduğu bu diplomatik sürecin, savaşın sona erdirilmesi yönündeki en büyük umut olduğu da çok açık.

        Ankara bunun farkında, savaşı devam ettirmeyi kendi çıkarları açısından gerekli bulanlar da öyle.

        Rusya ve Ukrayna ise herkesten daha çok bunun farkında.

        ANKARA GERÇEKÇİ

        Bu görüşme sürecine hazırlanırken, Ankara’da son derece soğukkanlı ve gerçekçi değerlendirmelerin yapıldığını da söyleyelim.

        Kulislerden aldığım birkaç cümle aktarayım o notlardan:

        “Barışa dair beklentileri gerçekçi bir zeminden uzaklaştırmadan, tarafların birbirini dinlemesine imkan sağlayacak fırsatları artırmak. Tahıl koridoru örneğinde olduğu gibi küresel ölçekte ve insani boyutlarda karşılık bulan adımları, müzakere masasının oluşumuna katkı için sürekli ve aksatmadan yürütmek.”

        İşgalin ilk günlerinden itibaren Türkiye’nin savaşan taraflar açısından “güvenli liman” olması, bugün Ankara’nın daha geniş bir alanda hareket etmesinin önünü açan önemli etkenlerden birisi.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tarafları bir şekilde “müzakereye hazırlama” yönündeki sürekli çabası ve liderliği de altı çizilmesi gereken bir başka nokta.

        Dışişleri, savunma ve istihbarat üçgeninde yapılan hazırlıkların uyumlu ve zengin içerikleri de Türkiye’nin dünyada kabul gören adımlarının kaynağını oluşturuyor.

        RUSYA VE UKRAYNA YORGUN

        Savaşın devamını isteyenlerin gücü ortada. Ancak savaşan tarafların da yorgunluğu ve yıpranmışlığı da öyle.

        Rusya, Batı’ya meydan okudu, ama daha işin başında ana stratejisini değiştirmek zorunda kaldı. Yaptırım süreçlerini kendi lehine çevirmeyi ve ekonomik dengelerini ayakta tutmayı başardı.

        Ama Ukrayna tarafından gelen son ağır saldırılar (elbette muazzam silah ve teknoloji desteğiyle) işlerin bir anda tersine dönebileceği kaygısını oluşturdu Rus tarafında.

        Ukrayna, işgalin ilk günlerindeki ağır Batı propagandasının oluşturduğu kahraman ülke/lider hikayesinin çok uzağında. Ülkesi yakılıp yıkıldı. Aldığı silah, istihbarat ve teknoloji desteğinin, savaşmak için önemli, ama daha büyük resimde ülkesinin gelecekteki varlığı açısından yetersiz olduğunun farkına vardı.

        O bakımdan masaya oturma konusunda istekli.

        “Liderler arasında muhataplık söz konusu değil” havasındaki Rusya da eski çizgisinde değil ve müzakereye açık kapı bırakıyor.

        NÜKLEER TEHDİT

        Dünkü zirve sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Çernobil hatırlatması yapmasına gelince.

        İşte bu noktada dünyanın nefes nefese takip ettiği bir gündem var.

        Nükleer başlığı altındaki gelişmeler ve tehditler.

        İşgalle birlikte başlayan dönem gösterdi ki, böyle bir tehdidin varlığı çok ciddi.

        Üstelik Soğuk Savaş döneminde her şeye rağmen varolan ve dünyayı öngörülebilir kılan kurallardan söz edeceğimiz bir düzen yok artık.

        Putin, kuralları olan, herkesin (aslında büyük güçlerin) birbirine saygı duyması gereken bir dünya düzeni istiyorum derken; burada kendi yerini elde etmek için kural tanımayacağını da ortaya koyuyor.

        ABD’nin kural tanımazlığını aktarmaya herhalde gerek yok.

        İşte bu kuralsızlığın ortasında Türkiye’nin izlediği politikalar ve şimdilik barış olmasa da müzakereyi ayakta tutan hamleler, daha değerli hale geliyor.

        Henüz ayrıntılarını bilmiyoruz. Ancak yakılıp yıkılan Ukrayna’nın altyapısının yeniden inşasıyla ilgili Türkiye’yle anlaşma imzalanması da ayrıca önem taşıyor.

        Tüm bunları, yani büyük emeklerle sahip olduğumuz rolü doğru değerlendirmek siyasetin sorumluluğu elbette.

        Siyasi iktidarlar, partiler, liderler gelip geçecek. Ama üst üste koyarak inşa ettiğimiz her şey Türkiye’nin hanesine ve tarihine yazılacak.

        Diğer Yazılar