Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Eylül ayının ortasındayız.

        Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın çok kritik ve aynı zamanda stratejik sonuçlar üretmeye aday bir görüşme trafiği var.

        Semerkant’a gidip gitmeyeceği tartışılırken, şimdi Şanghay İşbirliği Örgütü Zirvesi'nde önemli temaslarda bulunuyor.

        Akşam saatlerinde servis edilen bir fotoğraf karesinde Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Putin’in de aralarında olduğu liderlerle sohbet ederken görülüyor.

        Lobideki manzara adeta bir aile toplantısı gibi. Erdoğan’ın yanında Azerbaycan lideri Aliyev var. Daha yakın dost kıvamında.

        Putin’in duruşu ise muzip ve memnun diye özetlenebilir.

        Cumhurbaşkanı son derece rahat ve neşeli, ortama hakim bir görüntü veriyor.

        Bir fotoğraf karesi bazen gerçekten çok şey söyler. Ama Türkiye’nin yakın gelecekte nerede olacağı sorusunun cevabı elbette çok daha fazlasını görmeyi gerektiriyor.

        BATI BİRLEŞTİ Mİ?

        Ukrayna’nın işgali, Batı’yı NATO konseptleri merkezinde birleştirecekti. Beklenti bu yöndeydi. Başka bir ifadeyle demokratik ülkeler, otokrasi tehdidine karşı bir ve bütün olacaktı.

        Bu kısmen gerçekleşmiş gibi görünse de, ittifak içindeki çatlaklar, huzursuz ve endişeli olanlar hatırı sayılır düzeyde.

        REKLAM

        Türkiye’nin işgal sonrası duruşunu sadece bir arabulucu tanımına indirgemek isteyenler, ortaya çıkan aktif denge rolünü artık kabullenmiş durumda.

        Buraya kadar sorun yok. Bu başarıyı takdir edenlerin sayısı da gün geçtikçe artıyor.

        Ama önümüzde yeni sorular var ve bunları tartışmak zorundayız.

        ŞİÖ toplantısında bulunmamız, gördüğümüz ilgi ve dünyaya vereceğimiz mesajlar, sahip olduğumuz rolü Rusya rotasına çevirdiğimiz anlamına geliyor mu?

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ŞİÖ’ne ilgisi yeni değil. 2015 yılında benim de katıldığım bir toplantıda bu ittifaka yönelik ilgisini, özellikle de ticari cazibesinin altını çizerek anlatmıştı. Öncesi de var elbette, geriye doğru en az bir on yıl gidebiliriz.

        RUSYA-İRAN STRATEJİK İTTİFAKI

        Rusya, son yıllarda İran’ı bu ittifakın içine almak için gayret gösterdi. İran’ın tam üyelik süreci tamamlanmak üzere. Bu gayret ve ortak zemin, Moskova-Tahran ittifakını stratejik olarak derinleştiren sonuçlar üretiyor.

        Aynı gayret ve yaklaşım Türkiye için geçerli mi? Buna evet ya da hayır demek yerine, Putin’in temkinli bir yaklaşımla ittifak zemininde Türkiye’nin boy göstermesini istediğini söyleyebilirim.

        Ankara ve Şam arasında istihbari düzeyde en üst noktada devam eden görüşmelerin ilerlemesindeki rolünü de bu parantezden ayrı düşünemeyiz.

        NATO'NUN "RUSYA PLANI"

        Burada ana soruya tekrar dönelim. Türkiye, ŞİÖ toplantısında yeralırken ve öncesinde bizzat Erdoğan tarafından “Putin’e haksızlık yapıldı” mesajı verirken, kendisini yeni çok kutuplu dünyada Rusya’nın olduğu hatta mı tanımlıyor?

        Hala NATO üyesiyiz, bize karşı türlü tetikçiyi desteklemesine rağmen. NATO’dan çıkmakla ilgili bir yaklaşım da devlet katında kuvvetli görünmüyor.

        REKLAM

        O zaman NATO merkezli küresel aklın, “Rusya planı” nedir, ilan ettiği tehdit konsepti pratikte ne anlam taşıyor ve neyi hedefliyor sorularına daha fazla eğilmek gerekiyor.

        Eğer bu “Rusya planı” yakın coğrafyamızda bizi de ilgilendiren yeni sorun ve çatışmalar üretecekse, bunlar önümüze ne tür sorumluluklar getirecek? Bence asıl soru bu.

        Birdenbire yeniden Azerbaycan ve Ermenistan arasında çatışmaların başlaması, daha önce sizlere aktardığım gibi, bu sürecin bir parçası gibi görünüyor. Rusya’nın kendi hamlesi de var krizin içinde.

        Ukrayna’daki hedeflerinden uzaklaştıkça kendi güneyine yönelecek. Beklenmedik sert hamleler yapacak.

        Takip edenler için sürpriz değil, Rusya içinde Putin’i yeterince sert olmamakla suçlayanların sayısı giderek artıyor. Eski başkan Medvedev’in isminin giderek daha fazla telaffuz edildiğini de not edelim.

        KRİZLER VE SORUMLULUKLAR

        Şimdi üç başlık aktaracağım ve bitireceğim. Üçü de muhtemel kriz alanlarında önümüze çıkan sorumlulukların habercisi, hatta bizzat kendisi.

        Bir, Karabağ zaferinin ardından derinleşen Türkiye-Azerbaycan ortaklığı, parantezinde İngiltere ve İsrail’in de yer almasıyla küresel bir boyut taşıyor. Batının Azerbaycan’ı enerji konusunda can simidi görmesi de bu sürecin parçası.

        İki, Türk dünyasına yönelik ilgimizin bu alanda bir teşkilat kurarak sürdürülmesi (Türk Dünyası İşbirliği Teşkilatı), yine muhtemel bir sorunlu alanda bize önerilen sorumluluk gibi görünüyor.

        Üç, az önce tanımladığım Rusya-İran stratejik ittifakı karşısında Türkiye yine bir dengeleyici rolle karşı karşıya kalabilir.

        Aceleci cevaplar ve yaklaşımlar yerine bunları tartışmak daha doğru görünüyor.

        Diğer Yazılar