Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Türkiye yakın geçmişinde büyük acılar yaşadı.

        Kendisini ülkenin gerçek sahibi ve siyasetin üzerinde gören zihniyetin yaşattığı acılardı bunlar.

        Sadece insanların eğitim-öğretimde değil, hayatın hemen tüm alanlarında varolma hakları gasp edildi.

        Bürokratik oligarşi tanımı bu karanlık gücü tarif etmeye yeter mi; en azından anlamamızı kolaylaştırabilir.

        Şu günlerde ne zaman hatırlatılmak istense, o günler geride kaldı diye geçiştirilen 28 Şubat, bu zulmün zirveye çıktığı bir dönemdi.

        Milletin seçtiği meşru iktidar indirildi.

        Akıllara durgunluk verecek operasyonlar ve gayrı meşru yöntemlerle sadece iktidar değil, siyaset topyekûn itibarsızlaştırıldı.

        Bu toplum mühendisliği faaliyetinin kullandığı ve sahaya sürdüğü siyasetçiler ya da partiler elbette vardı. Yanı sıra medya, ama hepsinden önemlisi yüksek bürokrasinin hemen her kademesi. Özellikle de ordunun komuta kademesi.

        Türkiye’nin demokratik tecrübesi 28 Şubat’ta çok ağır yara aldı.

        AK PARTİ’NİN MÜCADELESİ

        AK Parti’nin ortaya çıkış hikayesinde bu acıların, millete tepeden bakan anlayışın elbette büyük payı var.

        Bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ve iktidarı ekonomi başta olmak üzere pek çok başlık altında eleştirenler var. Bu eleştiriler önemli ve ciddi bir bölümüne de katılıyorum.

        Ancak bir konu müstesna.

        Yukarıda anlattığım alanlarda ortaya çıkan haksızlıkların ve baskıların karşısında verilen mücadele bana göre her türlü takdirin üzerindedir.

        Rahmetli Adnan Menderes’i destekleyen insanları “Hasolar, Memolar” diye aşağılayanlar, AK Parti döneminde de “göbeğini kaşıyan adam” demekten geri kalmadı.

        Erdoğan ve arkadaşları, bu mücadelede karşılarına çıkan ve herbiri “darbe”leri çağrıştıran hamleler karşısında boyun eğmedi.

        “Aman fincancı katırlarını ürkütmeyelim” anlayışındaki geleneksel sağ siyaset kurnazlıklarına da itibar etmedi.

        CHP KİMİ NASIL İKNA ETMELİ?

        Tüm bunları “Artık bu mesele aşılmıştır böyle bir sorun yok” diyenlere bazı hatırlatmalarda bulunmak için aktardım.

        AK Parti’nin iktidara geliş hikayesi, milletin siyasete hak ettiği itibarı iade etmesidir aynı zamanda. Erdoğan, milyonlarca insanın siyasi merkezde hak ettiği yeri almasını sağlayan liderdir.

        Ülkenin sahibi olduğunu iddia eden bürokratik oligarşiye rağmen ve onun gücünü kırarak gerçekleşmiştir tüm bunlar.

        “Kırarak” diyorum özellikle.

        Çünkü bu gücün tam olarak yok olduğunu düşünmek aldatıcıdır.

        Kimsenin samimiyetini sorgulamak benim haddim değil.

        Ama CHP liderinin de, geçmişte bu konuda hata yaptıklarını söyleyen isim ve kesimlerin de odaklanması gereken nokta burasıdır.

        Kılıçdaroğlu’nun son hamlesinde olduğu üzere, kanun çıkaralım çözelim meselesi değildir.

        Kazanılan bu hakların kaybedilmesi konusundaki endişeler yersiz değildir. Az önce tarif ettiğim karanlık gücün sahne almasından duyulan korkunun ifadesidir.

        Bir siyasi partinin, hak ve özgürlükler alanındaki sicili toplum nezdinde sorunlu ise; yapması gereken onları ikna edecek gerçek mesajlar vermektir.

        Kanunla hak tanımlamanın ne denli sorunlu bir yaklaşım olduğu bir yana, CHP bu acıları yaşatan güçle olan mesafesini de ilan etmek durumundadır.

        Bunu yapamadığı takdirde geniş kesimlerle sahici bir bağ kurması imkansız.

        EKONOMİ VE DEMOKRASİ

        Gelelim bugünkü AK Parti'ye.

        Geçmişte verilen mücadelenin değerini aktarmaya çalıştım.

        Öncelikle yaşanan tüm gerilimlere rağmen Türkiye’de siyasetin hala itibarlı ve güçlü olduğuna inanıyorum. Bu itibarı korumakla yükümlü olan yine siyaset.

        Ancak siyaset dışı güç odaklarına karşı verilen mücadelede, şu ya da bu sebeple yaşanan duraklamanın ciddi bir sorun olduğunu, bu konuda iktidarın sorumlu olduğunu düşünüyorum.

        Siyaset, kendi meşruiyet alanında başka hiçbir gücün varlığına ve müdahalesine izin veremez.

        Burada en küçük bir zaafın nelere kapı araladığını hepimiz biliyoruz, çoğumuz bizzat yaşadık.

        Türkiye, yeni dünyada kendisine yer ararken, demokrasi çıtasını yükselttiği oranda itibarı artacak ve örnek alınacak bir ülke olacaktır.

        Burada sorunlarımız var, görmek zorundayız.

        İfade özgürlüğünden adalet sistemindeki işleyişe, toplumu rahatsız eden iddiaların üzerine gidilmeyişine kadar.

        Kendi tabanının ve potansiyel seçmeninin AK Parti’den beklentileri çok açık.

        Ekonomide rahatlamak ve önünü görmek istiyor.

        Hak ve özgürlükler konusunda sicilinde bunca mücadele ve başarı olan bir iktidarın, yeniden o alanda çıtayı yükseltmesini istiyor.

        Bu iki talebin birbirinden bağımsız olduğunu düşünmek en büyük yanılgı olacaktır.

        Diğer Yazılar