Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        CHP geçtiğimiz cumartesi günü, İkinci Yüzyıla Çağrı vizyonunu açıkladı. İki gündür konuşulanları tekrar etmemeye gayret edeceğim.

        Ama öncelikle artık tahammül edilmez boyutlara ulaşan ve en son Selvi Kılıçdaroğlu’na yönelen insafsızca yaklaşımları topyekün kınadığımı ifade etmek istiyorum.

        Vizyon toplantısından sonra tartışmanın merkezinde ağırlık kazanan ilk başlık, yeni danışman olarak takdim edilen Jeremy Rifkin oldu. Özgeçmişini ve kimliğini günlerdir defalarca okuyup dinlediniz.

        Neler tartışıldı, hızlıca bakalım.

        Öncelikle söz konusu ismin toplantıya yurtdışından canlı bağlantıyla katılması, salonda olmaması, bu durumun yarattığı “tepeden yaklaşım” algısı.

        İkincisi Rifkin’in ana muhalefet partisinin bu denli kritik bir toplantısının merkezine oturtulması ve bu durumun danışmanlık sınırlarını aşan bir görüntüye neden olması.

        Üçüncüsü, basit bir teknik düzenlemeyle salondaki herkesin bahsettiğimiz sunumu anlaması ve takibi mümkünken, bunun gerçekleşmemesi.

        Bunların içerik tartışmasının önüne geçtiğini hep birlikte görüyoruz iki gündür.

        Toplantıya katılan ve sunum yapan diğer isimlerin, parti kurmaylarından akademisyenlere kadar ortaya koyduğu çerçeve ve öneriler kuşkusuz çok önemli. Entelektüel hayatın bu denli kuruduğu bir dönemde ayrıca değerli.

        Tüm bunların seçim sürecinde nasıl bir etki uyandıracağı, toplumun bu öneriler üzerinden oluşturulmak istenen hikayeyi satın alıp almayacağı cevabını bugün verebileceğimiz bir soru değil.

        “NEO-LİBERALİZM SÖMÜRÜ” DEMİŞTİ

        Ancak bu cevaba doğru giderken konuşabileceklerimiz var.

        Sözgelimi, Maltepe Mitingi’nde CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun şu sözlerini hatırlayarak başlayabiliriz:

        “Ben neoliberalizme karşıyım, 'Bırakın halkı sömüren sömürsün, piyasa kendi dengesini bulur' söylemine karşıyım. Türkiye'de toplumun belleğine yerleşen bu anlayış, iktidar destekli sömürme ve köleleştirmeye dönüştü. Bu yüzden insanların geçim kaynaklarını korumak ve yeni fırsatlar yaratmak için devletin müdahil olması gerektiğine inanıyorum.”

        Soru gayet açık. Üstelik bunu soran sadece ben değilim. Süreci yakından izleyen pek çok ismin gündeminde.

        Bu sözlerin ardından ortaya çıkan “Neo-liberal” rüzgarın anlamı nedir?

        Her zaman değerli yorumlarını takip ettiğim Prof. Dr. Barış Doster, Kılıçdaroğlu’nun mitingdeki bu sözleri üzerinden ortaya çıkan havayı şöyle değerlendirmişti:

        “Ana muhalefet partisi liderinin neoliberalizme getirdiği eleştiri, bazı çevreleri umutlandırdı. Neoliberallerin AKP’den CHP’ye, HDP’den İyi Parti’ye dek geniş bir yelpazede parti yönetimlerinde ne denli etkili oldukları düşünülürse, umutlu olmak zor.” (Cumhuriyet, 1 Haziran 2022)

        Bugüne bakınca çok daha anlamlı bir değerlendirme.

        KURUCU İRADENİN PARTİSİ

        Tartışmaya katkı sağlaması açısından birkaç noktaya daha bakalım birlikte.

        CHP, kendisini kurucu iradenin partisi olarak tarif ediyor. Tarihsel açıdan buna itiraz edemeyiz. Sonrasında partinin çizgisi ve değişimi ayrı bir tartışma.

        Ancak “kurucu irade” referansının parti içinde ve tabanında kuvvetli bir karşılığı olduğu da bir başka gerçek.

        Bu durumda kamuoyunda 3 Aralık toplantısının ardından ortaya çıkan “yabancı danışman” konusunun da, ortaya konulan ve ağırlıklı olarak neo-liberal tezlerin bulunduğu çerçevenin de tartışılması şaşırtıcı değil.

        Bu tezlerle CHP ne düzeyde barışık ya da bu yakınlaşmayı sağlayan etkenler nedir? Bu süreçte genel sekreter Selin Sayek Böke’nin etkili olduğu iddiası, bütünü açıklamaya yeter mi?

        6’LI MASADA ETKİSİ NE OLACAK?

        Daha büyük sorular da var elbette.

        CHP’nin de içinde yeraldığı 6’lı masaya bakalım.

        Burada özellikle iki siyasi parti ekonomi konusunda önemli iddialara sahip.

        İYİ Parti, Bilge Yılmaz gibi bir ismi ABD’den getirdi. Ayrıca Ümit Özlale hoca da bir başka önemli isim.

        DEVA Partisi için durum daha da anlamlı. Çünkü genel başkanları bu alanda çok iddialı ve sıkça Türkiye’yi kısa sürede düze çıkaracağını ifade ediyor.

        Uzatmadan soruya gelelim.

        CHP’nin bu vizyon ilanıyla, masadaki partilerin iddiaları ve isimleri nasıl bir yerde buluşacak.

        Açıkçası birleştirici unsur, kabaca tanımıyla neo-liberal tezler ise, kamuoyundaki iddiaların aksine, bu durum söz konusu üç partiyi yakınlaştırabilir.

        Diğerlerinin bu duruma itiraz edecek durumda olduklarını sanmıyorum.

        Kuşkusuz dikkatli gözlerinden kaçmamıştır.

        CHP’nin vizyon toplantısından önceki gece, hem İYİ Parti’nin, hem de DEVA’nın genel başkanları canlı yayınlara katıldılar ve adaylık konusundaki tutumlarını bir anlamda tekrar ettiler.

        Bunları da hesaba katarsak, önümüzdeki günlerde tartışmanın yeniden adaylık eksenine döneceğini söyleyebiliriz.

        Diğer Yazılar