Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Seçim takvimi ortaya çıkınca, siyasetin gündemi bu akışın baskısı altında ilerlemeye başladı. “Daha zaman var” denilen her konu, ama hepsinden önemlisi “aday kim” tartışması, artık muhalefet tarafında ertelenemez aşamaya geldi.

        Buna rağmen özellikle 6’lı Masa’nın ana aktörleri arasındaki görüş ayrılığı, birden fazla senaryoya kapı açmaya devam ediyor. CHP ve İYİ Parti arasında karşılıklı stratejik hamlelerle devam eden sürecin bir an önce tamamlanması yönündeki kamuoyu baskısı ise giderek artıyor.

        Şu görüşe daima yakınım. Seçimleri liderler kazanır. Program ya da ideolojiler onun ardından gelir.

        Muhalefet kamuoyunun bir bölümünde “Seçmen program satın almıyor” mealinde ortaya çıkan ve bir anlamda seçmene tepeden bakan anlayışın görmek istemediği gerçek bu.

        Seçimleri liderlerin kazanacağı vurgusu, programların seçmen tarafından yok sayılacağı anlamına gelmez. Doğru tanım şöyle olabilir. Seçmen kendi umutlarını, beklentilerini ve gelecek kurgusunu taşıyacak lidere yönelir.

        Bunun bir diğer boyutu, seçimler yaklaştıkça o ana kadar önemli gibi görünen tartışmaların gündemin gerisine düşmesidir. Şu ya da bu gerekçeyle olmazsa olmaz gibi görünen bazı konular, seçmenin ilgisinden uzaklaşır. O ana kadar gündemde olmayan bazı konular daha sıcak hale gelir ve karar verme sürecinde etkili olur.

        TECRÜBE VAKTİ

        Bunları dikkate almak ya da almamak, bir seçimi kazanmanın olmazsa olmazıdır. Tecrübe faktörü burada ortaya çıkar. Size oy veren ya da vermesi muhtemel kesimlerin duygu dünyalarını, arayışlarını ve çıkarlarını doğru değerlendirip; sandığa yaklaştıkça daha da sadeleşen mesajlar üretmektir tecrübe.

        Dünyada pek sık kullanılan ifadesiyle “gelişmiş demokrasiler”de seçmenin programları inceleyip sandığa yöneldiği, liderlerin ön planda olmadığı iddiası hayli tartışmalı ve eksik yaklaşımlar içerir.

        Şu sıralar o “gelişmiş demokrasiler”in hangi gerekçelerle ve nasıl çirkin eylemlerle insanların en temel değerlerini ayaklar altına aldığını hep birlikte izliyoruz.

        Bu vurgu şundan dolayı önemli. O demokrasilerin, öyle evrensel standartlarda filan işlemediğini, düpedüz ırkçılık, ayrımcılık ve değer tanımazlıkla yoluna devam ettiğini görürsek, onlara yüklenen diğer anlamları sorgulamak daha kolay hale gelir.

        “Ülkemizde liderlik bu kadar önemli oldukça demokrasimiz ileriye gitmez” mealindeki yaklaşım, aylardır 6’lı Masa tarafından çeşitli gerekçelerle yeniden üretildi.

        Seçim takvimi yaklaştıkça bu tezin öyle yüksek düzeyde bir demokrasi arayışının değil, “görüş ayrılıkları”nın sonucu olduğu daha da netleşti.

        Muhalefete yönelik “adayınız kim” sorusunun, bu konuda olup biteni anlama gayretinde olan en soğukkanlı isim ya da kesimlere bile öfkeli tepkilerle geri dönmesinin nedeni de buydu.

        KILIÇDAROĞLU NEDEN AVANTAJLI

        Şimdi ister partiler, isterse muhalif kamuoyu nezdinde olsun, aday belirlemenin seçmen açısından ne anlama geldiği gerçeğinden kimsenin kaçamayacağı aşamadayız.

        Bu noktada uzun zamandır tutarlı ve kararlı bir politikayla yoluna devam eden Kemal Kılıçdaroğlu’nun muhalefet tarafının en güçlü adayı olduğu çok açık.

        CHP lideri, sabırla inşa ettiği sürecin sonunda elde ettiği avantajı, hangi öneriye karşılık elinden bırakabilir? İki büyükşehir belediye başkanı, masa dışındaki ilk halkayı oluşturuyor seçenek anlamında. Ancak genel başkanlarına rağmen aday olmaları artık çok zor.

        Onun daha dış çeperinde mesela CHP’den İlhan Kesici gibi daha birleştirici olacağı düşünülen bir isim var. “İlhan Abi” formülü yani.

        Biraz daha dışında ise herhangi bir partide aktif siyasette yer almayan isimler gündemde.

        Bu kadar genişleyen bir alanda ve bu kadar kısa zamanda aday tartışması yürür mü? Muhalefet seçmeni ve kamuoyu, 6’lı Masa’nın bu kadar dışına çıkarak yapılan bir arayışa sıcak bakar mı? Bunu demokratik zenginlik olarak mı, yoksa bir oldu bitti endişesiyle mi karşılar?

        Bunlar muhalefetin önündeki sorular. Üstelik hepsi de şu ana kadar farklı gerekçelerle ötelenen ve “önce program ve ilkeler” diye takdim edilen sürecin ortaya çıkardığı soru ve sorunlardan sadece birkaçı.

        Tamamlarken bir daha vurgulayalım.

        Seçmene tepeden bakma alışkanlığında olanların aksine, onların program ve projelere dikkat ettiğini; ancak asıl arayışının kendi değerler ve duygu dünyasını da merkeze alarak umutlarını gerçekleştirecek bir lider bulmaya yönelik olduğunu düşünüyorum.

        O nedenle Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan defalarca seçim kazandı. Muhalefet aynı sayıda seçim kaybetti.

        Diğer Yazılar