Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        DOKTORAMI alerji üzerine yaparken Ankara'nın köylerinden bir sütçü, "Akşamları yüzü şişiyor ve çok kaşınıyor" diye karısını bizim bölüme getirmişti. Testler sonunda rahmetli hocam Prof. Dr. Rasim Cicioğlu, "Bak bundan sonra inekleri sen sağacaksın. Karının çok ciddi alerjik sorunları var. Biz tedavi ederken bir süre ahırdan, hayvanlardan ve tozdan uzak kalması gerek" diye sıkı sıkı tembih etmişti.

        Hasta gidiş o gidiş, bir daha geri gelmedi. Aradan bir süre geçtikten sonra aynı adamı hastanenin başka bir bölümünde kendi hastalığı için tedavi olurken görünce karısının nasıl olduğunu, neden tedaviye gelmediğini sormuştum. Aldığım cevap aynen şöyleydi: "Annerji mannerji hastalık deeldir. Gaşınır gaşınır, şişer geçer. Ben inek minek sağamam."

        Şaşkın şaşkın adamın yüzüne bakakalmıştım. Daha sonra alerjiyi hastalıktan saymayan çok sayıda insanla karşılaştım. Ta ki kendileri de bir gün ciddi alerji hastası olarak karşımıza gelinceye kadar. Derecesi ne olursa olsun alerji hastası olmak, bir şeyleri hep kısıtlayarak yaşamak kolay değildir. Hele bir de çocuksa alerjileri olan, işin içine bir de psikolojik baskı girer.

        Çileği çok seven ama ona karşı alerjisi olduğu tespit edilen 3 yaşındaki bir çocuğa "Çilek yiyemezsin" ya da herhangi bir sebepten dolayı emziremeyen bir anneye, "Bebeğinde inek sütüne karşı alerji var" demek daha zor gelir insana.

        Bazen ciltte döküntüler, kaşıntı ya da ufak tefek nefes sıkışmaları, sindirim bozukluklarıyla kendini gösteren "masum" alerji, bazen karşınıza çok daha ciddi semptomlarla (belirtilerle) can alan bir "canavar" olarak çıkabilir.

        Dünyada alerji hızla artıyor. Sadece ABD'de 65 milyon, tüm Avrupa'da 87 milyon alerji hastası var. 2015 yılında dünyanın yarısının alerji hastası olacağı tespit edilmiş. Genelde uygulanan tedavi, anti-histamin ve steroidlerle rahatsızlık veren belirtileri azaltmaktan ibarettir. Alerji aşıları ise her zaman başarılı olmamaktadır.

        Nereden bakarsanız bakın, tamamen tatmin edici olmasa da alerji tedavisi tıp dünyasına milyarlarca dolar kazandıran bir markettir. Geçen hafta Finladiya'nın Ita-Suomen Yliopisto, yani Doğu Finlandiya Üniversitesi bilim insanlarının yaptıkları basın toplantısında ilan ettikleri buluş gerçekten alerjik hastalıklarla ilgili tedavilerde yepyeni bir çığır açacağa benziyor.

        Bu buluşta adı geçen üç profesör var: Juhu Rouvinen, Kristiina Takkinen ve Hans Söderlun.

        Yaptıkları buluşta ana hedef semptom gidermek değil, tedavi etmek. Bunun için oluşturdukları aşılarda kullanacakları sentetik modifiye edilmiş moleküller (alerjenler) vücudun alerjik reaksiyonlarında aktive olan immunoglobulin E (IgE) yerine immunoglobulin G'lerl (IgG) uyaracak.

        Vücuttaki akyuvarlardan alerjik semptomları oluşturan histamin salınmadığı için kişi neye karşı aşılanmışsa ona karşı alerjik reaksiyon göstermeyecek. Şimdiye kadar yaptıkları denemeler çok başarılı. Finlandiya hükümeti, vatandaşlarının dünyada yeni bir çığır açacak her buluşuna sahip çıktığı gibi buna da sahip çıkmış.

        Araştırmacılara destek olarak bu buluşların çalınmaması, patentlenmesi ve dünyaya tanıtılması için Desentum isimli bir şirket kurmalarına önayak olmuş. 5 yıl içerisinde bu aşıların tüm dünyada kullanılabilecek bir düzeye çıkarılacağı iddia ediliyor. Doğrudur da...

        Buluş son derece ilginç ve umut verici. Finlandiya hükümeti aynı desteği, benim ve Finlandiyalı arkadaşımın kireçlenmeyle ilgili buluşlarımızın patentlenmesi sırasında da vermişti. Maddi ve manevi her türlü destek bizimleydi.

        Çoğu kişiye göre eğer buluş büyükse, arkasında maddi destek de varsa sonuçta dünyanın takdir edeceği bir başarı elde edilir. Oysa madalyonun bir de arka yüzü var. Eğer adı geçen buluş o konuda milyarlar kazanan tıp sektörünün çanına ot tıkıyorsa, işte asıl savaş orada başlıyor.

        O savaşta maalesef insanlığa hizmet verecek, hayat kalitesini artıracak bilim ve bilim adamları nadiren galip geliyor. Finlandiyalı bilim insanlarının yolu açık olsun.

        İğne korkusu olanlara manyetik jet enjeksiyon

        İNSANIN yaşı ne olursa olsun doktor reçeteye iğne yazdığı an huzursuzluk başlar. Enjeksiyondan zevk alan hasta yoktur. Fakat maalesef bazı tedavilerde mutlaka "iğne" kullanılma zorunluluğu vardır.

        Öyle görülüyor ki iğne olmaktan hoşlanmayan MIT bilim insanları buna bir çözüm aramak için büyük bir proje oluşturmuş. Geçen hafta basına tanıttıkları yeni buluşları bütün iğne sevmeyenlere yeni bir umut olacağa benziyor.

        Bu buluşta enjekte edilecek ilaç, iğnesiz özel bir "manyetik" enjektöre çekiliyor. Enjektör ilacı ses hızıyla cilde veriyor. Bu ultra hızla hareket eden ilaç, bir sivrisineğin hortumu kadar ince kanallardan cilde nüfuz ediyor.

        İlacın gideceği derinlik, verilen akımla kontrol edilebiliyor. Araştırmacı lan Hunter ve Catherine Hogan'ın yaptıkları açıklamaya göre, bu enjektörler ilaca spesifik olarak geliştirilecek ve ileride iğneyle enjeksiyon "ilkel bir yöntem" olarak anılmaya başlanacak.

        Araştırmalarında bir bebek ile yaşlı bir insanın cildi arasındaki farklılıklar da incelenerek yaşa ve cilt tiplerine göre de enjeksiyonlar ayarlanıyor. Bu arada "İğne şart" diyen hekimler için de bu spesifik enjektöre uygulanabilir, saç teli inceliğinde, acı vermeyen mikro iğneler geliştiriliyor.

        Diğer Yazılar