Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TOPRAKTAN zehir çıkıyor, gökten asit yağıyor. Sürdürülebilir ve sağlıklı tarım sizlere ömür. Ekolojik kıyametin ardından devlet, millet, din gibi kavramlar da önemini yitirmiş. Sadece açlık var; kimin yaşayıp kimin öleceğine karar veren “şirket” var; bir de can çekişen tabiat.

        Kısmen avantajlı şehirlere kabul edilmek önemli bir imtiyaz. Kaliteli genlere sahip olmayanlar mülteci bile olamıyor. Elektromanyetik cellat duvarlara çarpıp yanarak ölüyorlar.

        Taramayı yapan “yeni yaşam teknolojileri” şirketinin memurunu Arapça konuşurken gördüğümüzde, şunu net olarak kavrıyoruz: Bu film Doğu’yu, Batı’yı ya da herhangi bir etnik topluluğu üstün tutmakla ilgilenmiyor. Çünkü tefessüh her yerde. Ekolojik kıyamette, ona neden olandan sadece izleyip kuru lafla geçiştirene kadar herkesin parmak izi var.

        DAİRE METAFORU

        Semih Kaplanoğlu’nun yedinci filmi Buğday, bilimkurgu olarak başlayan ama “ilim-kurgu” olarak devam eden bir film.

        Malum bilim, evreni ayakta tutan düzenin ve sürekli yeni doğumlara zorlayan kaosun yasalarını anlar, çözer. Ama ilim, o yasaların kaynağı ve muradıyla da ilgilenir ve bu ilgi onu orijini, yaradılışı, fıtratı bozmanın sonuçlarına dair bir dikkate ve sezgiye sevk eder. Bilimin bilme ve uygulama iştahı, ilmin “sınırlarının bilincinde olma” sezgisiyle denetlenmediğinde canlılığın yok olmasıyla sınanabiliriz. “Buğday”, bizi bu olasılığı idrake davet eder.

        Cemil Akman karakterinin, toprağa çizdiği ve içine girerken ayakkabılarını çıkardığı; aç biilaç dolaşan tek tük vahşi hayvanı bile haddiyle yüzleştirip bir adım geriye iten o geniş “daire”, insanı felaketlere uğramaktan ve felaketlere neden olmaktan koruyan sınırları temsil eden mükemmel bir metafor.

        Peki Cemil Akman kim?

        Filmin en önemli iki karakterinden biri. Yıllar önce “Genetik Kaos ve M Maddeciliği” tezindeki analiz ve önermeleri “fazla metafizik” bulunduğu için şirketten/devletten kovulan bilim ve ilim adamı. İnsanın orijinal tohum ile son tohum arasındaki irtibatı kopardığını ve hiçbir zaman, sıfırdan gerçek tohum “yaratamayacağını” iddia etmiş. Yapay tohum uzmanı Prof. Dr. Emre Erin’in dikkatini çeken analiz, Emre’nin Cemil’in peşinden “ölü topraklar” olarak adlandırılan tehlikeli bölgeye gitmesine neden oluyor. Amaç, Cemil’i bulmak. Belki “M” maddesini bulmak. Bilimsel metotlarla...

        Oysa bu yolculuk epey farklı. Hızır ile Musa kıssalarının ölü toprakların hikâyesine uyarlandığı kısımlar fazla uzun olsa da ilginç; Emre ve Cemil arasındaki senkron farkı çarpıcı. Emre “Nefes mi buğday mı?” sorusuna sürekli “buğday” cevabını veriyor. Ama Cemil, buğdayı yeniden buğday yapacak, bozulmamış bir nefesin peşinde. Canlı olan her şeyi önce toprağa, sonra birbirine bağlayan irtibatı yeryüzüne yeniden hatırlatmanın...

        Gelgelelim, “Neyi unuttuk?” sorusunun cevabını hatırlamak kadar zor iş yok.

        Nitekim, Buğday hakkındaki okumaların bir kısmı, “Aşk olsun yönetmen, güzel hikâyeyi alıp dine bağlamışsın, inanç filmi yapmışsın, hiç evrensel değil” etrafında döndü durdu. Bunu söylerken, ön plana koyduğu yığınla kirli, girift, sapkın malzemenin ardına ultra Katolik mesajlar, din referanslı sinik eleştiriler yerleştirerek izleyicisini son anda ters köşeye yatıran Lars Von Trier’i hatırlamadılar bile.

        EVRENSEL KAVRAMI

        Tabii şu detayı atlayamayız: Lars Von Trier sanat sinemasının ve son yıllarda Hollywood’un “Eğer yargılayıp asmayacaksan Tanrı’yı etrafta dolaştırma” kuralını iyi bildiğinden, stratejisini ona göre kuruyor ve gölgede gizlediği yobaz alt metinlerine rağmen “evrensellik” statüsünü koruyabiliyor. Semih Kaplanoğlu’nun “evrensel” bir meseleye getirdiği “Şeyler dünyasının tümünü kendinden bil” gibi fazlasıyla “kucaklayıcı” sufi bakış açısı ve çekimi üç kıtaya yayılan, çokuluslu filmi ise “yaratılış kodları” dediği için “evrensel değil”...

        Sebep? Yönetmen modern/postmodern sinemanın “keklik avlama” yöntemine yüz vermemiş; içeriğe sadakat gösteren, izleyicisine dürüst davranan bir anlatım tercih etmiş, ondan.

        Neyse ki “evrensel” kavramının yeterince “evrensel” olmadığını biliyor, “hatırlıyoruz”.

        Son söz: Buğday’ı izleyin ve öğütmek için kendinize zaman tanıyın. Çünkü her sahici gıda gibi tok tutuyor.

        Diğer Yazılar