Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        CUMHURBAŞKANI Erdoğan, “Afrin harekâtı fiilen başlamıştır” diyor. İlk haberler Özgür Suriye Ordusu’na bağlı 1800 kişilik grubun Kilis hattından bu harekâtı başlattığı yönündeydi. Hatay sınırı da bu harekâtta önemli bir karşılaşma alanı olacak ve bu satırlar yazılırken akşam saatlerinde TSK’nın 16 noktadan içeri gireceği konuşuluyordu.

        Türkiye’nin Afrin’e düzenlediği harekâtın sınırlarını şimdiden kestirmek zor. Merkeze kadar inecek mi, dar bir hatla mı sınırlı kalacak? Her ne olursa olsun, bu harekât ya da operasyon, defalarca ilan ettiği; sınırlarında kurulmuş bir PKK devletini istememesiyle yüzde 100 tutarlı. Dahası mesele, Suriye’yi Suriyeliler için yaşanabilir kılma hedefiyle de ilintili.

        Bu noktada Suriye sınırındaki PKK-PYD tahakkümü ile Irak Kürdistan’ındaki durumu ayırt etmek önemli.

        Bugün IKBY dediğimiz Irak Kürdistan’ında Kürtler çoğunluk. YPG-PKK’nın vaktiyle İran’ın desteği, Esad’ın göz yumması, daha sonra ABD’nin aktif yardımlarıyla kurduğu kantonları bir koridor devletine dönüştürmek istediği Suriye’de ise PYD yandaşları çoğunluk filan değildi, ite kaka, demografi oyunlarıyla bir noktaya getirildi, ama hâlâ çoğunluk değil.

        Orada bir YPG-PKK devleti demek, aynı zamanda burnumuzun dibinde bitmeyen bir Arap-Kürt savaşı demek. Türkiye’nin bunları tek tek değerlendirdiği, ABD’ye anlattığı, DEAŞ’la mücadele için önemli saydıkları YPG ile olan işbirliğinin sonuçları hakkında uyarmaya çalıştığı da sır değil.

        Buna rağmen olanlar ortada. TIR’lar dolusu yardım gönderildi YPGPKK’ya. Önce DEAŞ’a karşı kullandılar, yakın gelecekte İran’a, belki Türkiye’ye karşı kullanacaklar.

        Söz konusu tablo, Türkiye gibi bir ülkenin hazmedip sineye çekeceği bir durum değil. Açıkçası Afrin’e operasyon Türkiye için büyük bir iş de değil.

        TSK’nın rahatlıkla halledeceği bir iş. Lakin bugüne kadar Rusya’dan hava desteği almanın şart olduğu konuşuluyordu, hatta bu nedenle operasyon birkaç kez ertelenmişti.

        Daha üç gün önce Rusya’nın Afrin harekâtına yeşil ışık yakmadığı yazılıp çizildi. Ruslar İdlib konusunda Türkiye’yi “vaat ettiği rolü icra etmeye” çağırıp duruyordu ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Rus askerlerin Afrin’den çekildiklerine yönelik haberleri yalanladığında tarihler 19 Ocak’ı gösteriyordu. Ertesi gün Türkiye harekât başlattı.

        Kimileri, “Rusya’nın Afrin’e onayı var, ama bu; İdlib meselesinde muhalifleri kızdıracak, rejimi ve Rusya’yı memnun edecek bir taviz vermiş olduğumuzu da gösterir” diyor.

        Kimileri “Rusya’nın onayı yok; açıkçası Afrin’e kara harekâtı hava desteği olmadan da başarılacak bir şey, fakat şimdi hem ABD’yi hem Rusya’yı karşımıza alıyormuşuz gibi bir durum var” diyor.

        Sanırım olan şu: Türkiye ne zaman sınırlarının güvenliği için yapılması gerekeni ileri sürse, muhatabı olan taraflar ipe un serdi, yokuşa sürdü.

        Rusya da ABD de, Erdoğan’ın blöf yaptığını düşündü. Erdoğan ise milli güvenliğin oyunun ya da blöfün konusu olmayacağını göstermek için sahaya iniyor, tarafları kartları yeniden dağıtmaya zorluyor.

        Diğer Yazılar