Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KISA adı DPI olan Democratic Progress Institute, çatışma çözümleri konusunda birikimi olan tarafları bir araya getirmesi ve barış süreçlerinin araştırılmasına, tecrübelerin paylaşılmasına imkân sağlamasıyla tanınan bir kuruluş. Ülkemizde özellikle FETÖ’nün emniyet ve medyada etkin oldukları dönemlerde malum tetikçiler tarafından hedef gösterilmiş olsa da katılımcı listesinde çoğulculuğa önem veren bir organizasyon. Toplantılarına sık sık AK Partili siyasetçiler de katılıyor. Son etkinliklerini 2013’te başlayan ve 2015’te sona eren çözüm sürecinde, “akil insanlar” heyetinde yer almış bazı isimler eşliğinde yapmak istemişler, daveti kabul ettim.

        Toplantı, çatışmalı bölgelerde/konularda 3. taraf olarak yer alma geleneği bulunan Norveç’te gerçekleşti. Nisan ayında hayli dikkat çekmiş ve “Çözüm süreci yeniden mi başlıyor?” sorusunu akıllara düşürmüş DPI toplantısından farklı olarak bu kez hiç siyasetçi yoktu, ana başlık da Türkiye değil, Türkiye’deki süreci hatırlayan, içinde yer alan kişilere Filipinler ve Güney Afrika tecrübelerini aktarmaktı.

        Son beyaz başkan Klerk’in sağ kolu olan ve Güney Afrika’daki müzakerelerde hükümet adına başmüzakerecilik yapmış Roelf Meyer’in hikâyesini dinlerken Güney Afrika’nın işgalci beyazlar-sömürülen siyahlar karşıtlığı ile Türkiye’deki Türkçü-Kürtçü arasındaki sorunların hiç benzemediğine ilişkin görüşümde bir değişiklik olmasa da, Meyer’in beyazlar tarafından hâlâ “hain olmakla” suçlandığı kısımda etkilendim.

        “Barış” aynı zamanda iktidar paylaşımına razı olmak demekti; imkân ve ayrıcalıklarını paylaşmak istemeyenlerin barışı “maruz kaldıkları bir işkence” olarak algılamaları çok tanıdık geldi. 2013’te, “Siyasi hayatıma da mal olsa barışı getireceğim” dediği için kimi çevreler tarafından topa tutulan, “hain” ilan edilen Erdoğan’ı hatırladım.

        TECRÜBE KAZANDIRDI

        Akil insanlar olarak ziyaret ettiğimiz şehirlerden birinde karşımıza çıkan TGB’li bir gencin, “Size bu süreci tamamlatmayacağız, göreceksiniz, başlattığınız bu süreç bitirilecek” dediğini hatırladım. Gezi’deki polis şiddetinin mazeret edilmesiyle başlayan isyanın nasıl adım adım genişlediğini, arkasına 17-25 Aralık operasyonlarını da alarak ilerlediğini hatırladım.

        Önce, AK Parti hükümetinin barış iradesi için gereken “güç” nosyonundan yoksun olduğu kanıtlanmaya çalışılmış, sonra sıra “meşruiyet”ten de yoksun olduğu kara propagandasını yapmaya gelmiş, FETÖ eliyle MİT’in IŞİD’e yardım yaptığı iddiaları gazetelere verilmiş, IŞİD’in Kobani ile ilgisi öne çıkarılmış ve hükümet IŞİD dehşetinin bir parçasıymış gibi lanse edilmişti.

        HDP, bütün bu faaliyete tuzlukla koşturmuş, hatta 7 Haziran 2015’te aldığı 3 puanlık artış nedeniyle dönüp Erdoğan’ı tehdit etmiş, “Korkma asmayacağız, yargılayacağız” demiş, dünya tarihinde az görülecek bir örnek olarak tarihe geçmişti: Barışın taraflarından biri olması gerekirken barış iradesi gösteren tarafı bıçaklayan olmak.

        Bunları toplantıda da anlattım.

        Karşılığında, “barış süreci” denilen şeyin hiçbir ülkede sorunsuz yürümediğini, müzakerelerin defalarca sabote edildiğini, anlaşma yapılması ihtimalinde de, bu kez anlaşma sonrası sabotajların yaşanabildiğini, bu nedenle meclis desteğinin, tarafların yaptığı ihlalleri gözlemleyecek bağımsız bir heyetin kurulmasının, kamuoyunun sürece dahil edilmesinin, gizlilik ve şeffaflık arasında denge kurma zorunluluğunun ne kadar önemli olduğuna dair pek çok tecrübe dinledim.

        Sürecin, süreci yürüten siyasi taraf için teşkil ettiği hukuki risk, demokratik meşruiyetin her an yitirilebilir olması ve bunun yarattığı baskı açısından biricik değildik. Olumsuz ihtimalleri bertaraf edecek önleyici mekanizmalar geliştirmek de zaman içinde öğrenilen bir yoldu. Ancak bir barış sürecinden olumlu sonuçlar almanın olmazsa olmazları vardı.

        En önemlisi, 1) güçlü hükümet, 2) uluslararası konjonktür ve bölgesel dengeler. Türkiye bu iki şıkta avantajlı durumda iken demokratik açılımı başlatmıştı. Bir imkânın heba edilmesi başlığı altında ele alınacak olsa da, çözüm süreci önemli tecrübeler kazandırdı. Yeniden ya da başka bir perspektifle gündeme gelmesi, bu noktadan sonra içeride siyasi istikrara, dışarda Suriye’deki gelişmelere bağlı.

        Diğer Yazılar