Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BUGÜN seçim var. Yasaklar başladığı için, “İyi olan kazansın” dan başka bir şey diyebilme şansımız yok. Ancak uyanıp eline gazetesini alan her seçmen için, seçim yasaklarının sınırlarına toslamayan şu hatırlatmayı yapmak boynumuzun borcu: Tembellik etme. Erken ilan edilen zaferlerin, sonucu garanti gören sarhoşların gazına gelme. Ya da tam tersi, “Amaan hiçbir şeyin değişeceği yok” deme. “Yok birbirinden farkları” gibi genelleyici, toptancı, kendisini siyasetin, toplumun hatta sistemin üzerine koyan nihilist buhranların gazına gelme.

        Biliyorum, “Hangi geçmişten hangi nedenle korkuyorum?” ve “Nasıl bir gelecek istiyorum?” sorularının cevabına bağlı olarak parti seçeriz. Biliyorum, bazen bu iki sorunun cevabı aynı siyasi partide tecessüm etmez. İkilemde kalmak olasıdır. Böyle bir durumda, soruyu teke indir. Seni tanımlayan korku ise korkularının yanında, gelecek tasavvurun ise geleceğin yanında dur. Seç birini.

        Sonuç ne olacaksa olsun, o tabloda yer alma, var olduğunu kanıtlama hakkından vazgeçme. Yaşadığın ülke hakkında söz sahibi olma hakkından vazgeçmiyorsan, sandığın kıymetini küçümseme lüksün olmadığını da bilmelisin.

        Katılım oranı ne kadar yüksek olursa, durumdan vazife çıkaranlar o kadar az olur. Katılım oranı ne kadar yüksek olursa, kendisini halkın yerine koyup halk adına bağlayıcı kararlar almaya girişecek olanların hevesi o kadar çabuk tükenir. Türkiye’nin seçime katılım oranı gayet iyi bir düzeyde, biliyorum. Yine de hatırlamak istedim.

        ***********

        SU VERMEYEN KUYU, SATMAYAN KİTAP, OLMAYAN PERİ MASALI

        AHLAT Ağacı’nı yeni izledim. İki komedyenin, Doğu Demirkol ve Murat Cemcir’in sadece oyunculuklarına değil, oynadıkları roller için ne kadar uygun olduklarını akleden kafaya hayran oldum. Bennu Yıldırımlar için aynı şeyi düşünmedim.

        Murat Cemcir, kendisinden bekleneni yapmayan ve sonunda sefil bir duruma düşen öğretmen İdris için biçilmiş kaftandı. Babası İdris’ten hiç hazzetmeyen, atama bekleyen bir öğretmen adayı iken, yazdığı kitabı bastırmak için sponsor arayan bencil ve itici Sinan rolünde, Demir Demirkol da öyle.

        Sinan’ı Türk sinema tarihinin karakter yelpazesine altın harflerle kazıyacak olan şey, etrafıyla barış içinde yaşamak için fazla birikimli, sıçrama yapıp sahiden parlamak için ise fazla yetersiz oluşu. Sinan, “Zebercet” gibi saçma sapan karakterlerin sinema kamusalında gereğinden fazla alan kapladığını düşündürecek kadar gerçek. Amatör üsttenciliği, “hayatın anlamı” konusunda sınanmamış ve üzerine bol gelen doğruları, gerçek güçlüler karşısında zayıf, göreceli güç sahipleri karşısında kaplan kesilmesi ile Sinan, tipik taşralı, okumuş, işsiz genç. Sosyal medyada kendisinden avantajlı durumda olan kamusal figürleri mat etmeye, onlara “ağzının payını vermeye” çalışırken gördüğümüz gerçek bir karakter.

        Bir Zamanlar Anadolu’da filminde taşra, insanın nasıl bir varlık olduğunun araştırıldığı bir laboratuvardı. “Ahlat Ağacı”ndaki taşra ise “El âlem ne der?” tahakkümü ve sunduğu seçenek azlığı ile fiziksel ve zihinsel bir kafes olarak ele alınıyor.

        Bugüne kadar pek çok filmde ve hikâyede kafesten çıkıp kendi peri masalını gerçekleştiren kahraman izlemişizdir. Bunlar sınırları aşabilecek yeteneğe, şansa sahip olabilen ve günün birinde nihayet farklı olabilmenin “kaymağını yiyebilen” karakterlerdir. Ahlat Ağacı’nı yürek söken yapan farklı olmak için gereken azme, isteğe hatta birikime sahip olmakla beraber, yeterli imkâna, yeteneğe sahip olmadıkları için o kafesten asla çıkamayanı anlatması. Sinan ve İdris nezdinde, “her zaman haklı çıkan” kalabalıklara karşı hep haksız, avantajsız ve her şeyin farkında olan baba ve oğulun çaresizliğine bakması.

        Hâlâ gösterimde. Kalkmadan izleyin derim.

        Diğer Yazılar