Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Trump’ın Türk lirası ile oyun oynama ve aç oyuncuları bir işaretle Türk parasını speküle etmeye davet etme girişimi Türkiye dışındaki ülkeleri de ilgilendiriyor. Sadece Kremlin’den, İran’dan ve Pakistan’dan gelen destek açıklamalarını kastetmiyorum. İtalya, Fransa, Almanya gibi ülkeler de ABD’nin ateşle oynadığının farkında. Hatta ABD’nin kendi medyasında, Newyork Times ve Wall Street Journal’da da Türkiye’nin kara Cuma’sındaki asıl etkenin ekonomik değil siyasi olduğunun analizleri yer almakta.

        Doğruya doğru, Türk ekonomisi kırılganlaşmış durumda. Ekonomik büyümenin aşırı dış borçla finanse edilmesi, yatırımlara verilen garantiler, içeri ve dışarı verilemeyen güven, cari açık gibi pek çok etmen sonucu olarak buradayız. Ancak bütün bunlara rağmen, Türkiye dış saldırıya uğramadan önce dünyanın 17. Ekonomisiydi. Geçtiğimiz Cuma başlayan manuplasyon ile Türk lirasını geriletme saldırısının nedeni ise ABD’nin Türkiye’yi ‘kötü örnek’ yapıp, doların egemenliğine boyun eğmeyenlere ne olacağını gösterme çabasından başka bir şey değil.

        ABD işaret atışını yaparak, Türkiye’ye uygulanan ve uygulanacak olan yaptırımlardan ganimet elde etme hırsı içine giren finans kaptilazmini Türk lirası üzerinde spekülasyon yapmaya davet ederken, küresel finans ekonomisinin kurallarını kullanıyordu. Ancak Türkiye de karşı meydan okumasını aynı frekanstan, yani küresel finans kapitalizminin dayattığı oyun kuralları içinden yapıyor. Erdoğan’ın alışverişlerinde dolar kullanan Çin, Rusya, İran, Ukrayna gibi devletleri kendi milli paraları üzerinden ticarete davet etmesi bu anlama geliyor. Bu davet Türkiye’nin Batı’ya dönüp, ‘Benimle oynarsan, Türkiye’nin Avrupa ortaklı bankaları da çöker, benimle beraber Avrupa devletleri de zarar görür. Ona göre!” demesinden birkaç tık daha fazlası.

        Nitekim, global ekonominin Türkiye dışındaki aktörlerinin, Türkiye’ye yapılan saldırının kendilerine bakan yönünden duydukları endişe gözle görünecek kadar açık.

        İtalya Başbakanlık Müsteşarı Giancarlo Giorgetti, ülkesinin tıpkı Türkiye gibi bir ekonomik saldırıya uğrayabileceğini söyledi dün.

        Türkiye’deki bir bankanın iflasın eşiğinde olduğu söylentisinin İspanya’yı nasıl alarme ettiğini de biliyoruz.

        New York Times gazetesi Trump'ın gümrük vergilerine ilişkin olarak aldığı kararların, Dünya Ticaret Örgütünde yeni bir krize kapı açtığı analizine yer verdi. Çünkü Trump'ın gümrük vergileri konusunda aldığı kararlar ABD’nin müttefiki olan diğer ülkeleri ve işletmeleri de rahatsız ediyor. Dünya Ticaret Örgütü’nde krizlere kapı aralıyor.

        Trump, çelik ve alüminyum üzerindeki gümrük vergilerini, ABD’li metal üreticilerini küresel rekabetten kurtarmak için değiştirdiğini söylüyor ama bu saik küresel ekonominin gerekleriyle pek örtüşmüyor. Hele hele, diğer ülkeler benzer kararlar alarak misilleme yaptıklarında neler olabileceği hesaba katıldığında. ABD’de 1930 buhranı böyle kararlar yüzünden ortaya çıkmamış mıydı? Trump bilmese bile pek çok ABD’li, ucu ikinci dünya savaşına kadar varan bu kararları ve sebep olduğu buhranları hatırlıyor.

        Macron’un bir Putin’le bir Trump’la yaptığı görüşmeler ABD’nin, Çin’e, Kanada’ya, AB ülkelerine koyduğu ‘tedbir’ görünümlü gümrük duvarları ile ilgili. Fransa ve pek çok AB ülkesi, sözkonusu gümrük duvarından da, İran’a uygulanan ambargodan da, ve şimdilerde Türkiye’nin yaşadığı kayıplardan da olumsuz etkileniyor.

        ABD’nin planladığı şey, Türkiye’de bankaların çökmesine kadar varacak bir kriz olabilir ama bu ihtimalde Türkiye’de hem borcu ham alacağı olan Fransız, İspanyol, İtalyan bankaları da batar. Bu ülkeler Türkiye’nin bu denli zora girmesine izin verebilirler mi? İzin vermemeleri demek, bir noktada onların da “Amerikan doları önünde boyun eğin’ emrine itiraz etmeleri anlamına geliyor. Böyle bir dirence, isyana nefesler yeter mi bilmiyoruz. Ama yeterse ve ‘Artık yetti !’ derlese, bu yüzyıl dünyanın değiştiğine tanık olur. Amerikan sağının ve ‘Altright’ denen düzeydeki ultra sağının arzu ettiği ideolojik ve bağnaz, yobaz temeller üzerine kurulu ‘yeni dünya düzeni’ bir daha indirilmemek üzere rafa kalkar ve ABD sıkı bir tokat yer.

        AVRUPA BU SINAVI VEREBİLİR Mİ?

        Ancak işin zor yanı şu ki, Trump’ı ve Trump nezdinde Mike Pence gibi bağnaz bir dünya tasavvurunu destekleyen ve şişiren o çevreler daha önce de yazdığım gibi, aynı zamanda ‘Samuel Huntington’un ‘Medeniyetler Çatışması’ tezine oynayan çevreler. Ve maalesef, ‘İslam ve Müslümanlar, Hristiyan Batı uygarlığına tehdittirler, bugün değilse de yarın’ tezini işleyenlerin, olayları kendi ideolojilerini destekleyen bir tarihselleştirme ve ‘medeniyet savaşı’ tezi etrafında ele almaları Avrupa’nın mültecilerden, Müslümanlardan nefret eden aşırı sağında da karşılık buluyor.

        Trump’ın sadece Türkiye’yi değil, Türkiye’yi caydırıcı örnek yaparak diğer ülkeleri de ABD’ye ve ABD dolarına boyun eğdirme çalışması ve sonunda başarılı da olması, bildiğimiz anlamda Avrupa’nın sonunun gelmesi demek. Avrupa buna izin verir mi sorusunun cevabı ise bildiğimiz anlamda bir Avrupa’nın hala varolup olmadığına ya da kendisini savunacak güçlü bir defans yetisine sahip olup olmadığına bağlı olarak değişiyor. Hülasası şu: Avrupa Avrupa olarak kalmak istiyorsa, itibarından geride kalanı kurtarmak ve yeni mülteci selleri altında boğulmaktan kaytarmak için bile olsa, Türkiye’nin batmasına göz yummamak zorunda.

        Türkiye bunun farkında. Ancak bu krizi sağ salim atlatmasının kendi üzerine yüklediği görevlerin de farkında olmak durumunda. Zira ekonomimiz sadece dış faktörlerin ‘artan’ manüplasyonlarından dolayı kırılganlaşmadı, ‘azalan’ güven faktörleri bu süreçte etkili oldu. İnşaallah bu süreç millet olarak dış saldırılara karşı topyekun direnç yetimizi geliştirir ve inşallah yöneticilerimiz de hiç değilse bu vesileyle, içerde olan biteni yeniden masaya yatırarak yanlışlarını tefrik etme şansı bulur.

        Diğer Yazılar