Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ünlü İrlanda’lı şarkıcı Snead O ‘Connor’un din değiştirdiği, kelimei şehadet getirip İslam’ı seçtiği günlerde Kuzey İrlanda’nın Belfast kentinde Kudüs havası solumakla iştigal ediyordum. Bu kez ayrılan Müslüman ve Yahudi mahalleleri değildi. Milliyetçi, Birleşik irlanda’yı kurmayı hedefleyen Katoliklerle, İrlandaile Büyük Britanya arasında bir çeşit siyasi birliğin devamından yana oldukları için ‘Birlikçi’ yahut ‘Kraliyetçi’ diye anılan protestanlardı.

        Demokratik İlerleme Enstütüsü’nün ‘Çatışma çözümünde medyanın rolü’ başlıklı toplantısına davet edilen gazeteciler bir hafta boyunca çeşitli mecralarda bu duvarı yazdılar. Zira AB üyesi bağımsız İrlanda ile, Birleşik Krallık toprağı sayılan ama herhangi bir pasaport kontrolü yapılmadan geçilip girilen Kuzey İrlanda’nın kesiştiği bu nokta, liberal Batı demokrasilerinin ait olduğu dünyadaki son duvara ev sahipliği yapıyordu ve bu, nereden baksanız ilginçti.

        1966’da başlayan ve 1998’deki ‘hayırlı Cuma Antlaşması’na kadar süren çatışmalar biteli yirmi yıl olmuş. Ama iki toplum hâlâ dost değil. Eğitimde entegrasyon yok. Birlikçi, Protestan, İngiltere taraftarlarıyla; Birleşik İrlanda’yı (Güney İrlanda ile birleşmeyi) savunan Katolik milliyetçiler hâlâ aynı cafelere gitmiyor, arkadaş olmuyorlar. Çocuklar izole yaşıyor ve birbirleriyle üniversiteye gittiklerinde karşılaşıyorlar.

        34 km uzunluğunda 1m genişliğindeki duvar 48 yaşında. 6 adet çelik kapısı her akşam saat 22.00 de kapanıyor ve sabah 07.00’a kadar kapalı kalıyor. Bugün artık silahlar konuşmadığı için adı barış duvarı olmuş. Daha da ilginci, Belfast’ın ekmek kapısı olması. Kuzey İrlanda’nın kişi başı düşen gelir ortalaması ile Birleşik Krallığın en fakir ülkesi olduğunu da hatırlatalım..Doğal olarak duvarın üzerinde sadece 2000’den fazla resim değil, kente gelen 2 milyon turisti ağırlama yükümlülüğü var.

        Kentin ağır politik bagajı bir barış endüstrisine ebelik yapıyor. 1981’de açlık grevinde hayatını kaybeden IRA militanı Bobby Sands’e adanmış ve üzerinde “Bizim intikamımız çocuklarımızın kahkahası olacak” gibi pek de hoş olmayan bir cümle bulunan bina, politika tarih ve ticaretin kesiştiği bir kerteriz noktası. Çünkü Sands’in duvarının olduğu binanın altında aynı zamanda artık parlementoda olan Sinn Fein’e ait bir hediyelik eşya dükkanı var. İrlandabağımsızlık mücadelesine ait kitapları resimler, bayraklar, tişörtler satılmakta; alıcısı da bol.

        Bunlar olur da, protestan kraliyetçiler boş durur mu? Onlar da 70’lerin başından barış antlaşmasının imzalandığı 98’e kadar olan dönemde Britanya ordusu tarafından IRA’ya karşı desteklenmiş protestan kraliyetçi paramiliter silahlı örgüt “Gönüllü Ulster Güçleri’ (UDA) üyelerini ve bol bol kraliçeyi resimlemişler. İşin aslı duvarlara resim yapma işini ilk başlatan UDA üyeleriymiş. Ama zamanla IRA üyeleri ve Sinn Fein’e verilen destek resimleri daha popüler olmuş.

        Bunun bir nedeni de, Cumhuriyetçilerin yani Katoliklerin yaşadığı kısımdaki duvarların anti sömürgeci- anti kolonyalist duruşu bütünüyle kuşanmış olması. Nelson Mandela’lar, Leyla Halid’ler, Yaser Arafat’lar en canlı halleriyle gülümseyip özlü sözler sıralıyor. Ancak en etkileyici olanı epi topu üç beş ay önce, Kudüs’teki Amerikan büyükelçiliğinin açılışı sırasındaki protestolarda hayatını kaybeden yürüme engelli direnişçinin bile çoktan duvar resimleri arasında yerini almış olması. Altında şöyle yazıyor: “Önce vatanını aldılar. Sonra topraklarını aldılar. En sonunda hayatını aldılar”

        TAŞI DUVARI AYNA

        Belfast’ın Katolik cumhuriyetçileri Filistin’le azami dayanışma içindeyken, vakti zamanında İsrail’den epeyce silah temin etmiş olan Birlikçi, kraliyetçi protestanların tarafındaki duvarlarda, açıktan İsrail ve Siyonizm propagandası yapılıyor.

        Taşı duvarı ayna olan ve kimin nerede durduğunu hiç sakınmayan; durmaksızın akan bir slayt gösterisi gibi Belfast.

        Kasvetli ve bir Avrupa şehri olarak gayet kalender sayılabilecek kent, silahların susmasını fırsata dönüştürerek yakın tarihin ‘sıkıntılı dönem’ olarak anılan mirasını ‘muallak taşı’ yapmış, ayakta kalma aracı haline getirmiş.

        O kadar ki, şehrin cumhuriyetçi kısmını eskiden IRA üyesi olan ‘militan emeklisi’ cumhuriyetçi bir rehber gezdiriken, kraliyetçi tarafını eskiden kraliyet taraftarı Ulster Birliği’nde savaşmış Birlik’çi bir militan emeklisi gezdiriyor. Görev devir teslimi yaparken medenice selamlaşıp el sıkışıyorlar.

        Yaklaşık 4 bin kişinin hayatını kaybettiği bir çatışmanın hatıraları olmasa, 34 km uzanan ve mahalleleri ayıran ‘barış duvarı’ olmasa, bu kente her yıl 2 milyon turist gelir mi?

        Hayır.

        Kapitalizm sizin uğruna öldüğünüz ya da ölebileceğiniz bir davayı neşeli bir tiyatro oyununa çevirip biletleri iyi bir fiyata satmanın adıdır. Belfast’ın turistikleştirilmiş politik yakın tarihi bunun canlı kanıtı. Ancak bir taraftan da, ‘iyi ki öyle, çünkü başka türlü bu kent bu kadar canlı olmaz, başka türlü savaşan tarafların travmaları rehabilite olamazdı’ demek mümkün. Hem ‘Başka ne olacaktı ki?’ sorusunun da tatmin edici bir cevabı yok. Zira daha kapitalizmin adının bilinmediği zamanlarda da, böyle olmuştu. Dedelerin kanları tarih boyunca hemen her zaman torunların tarlalarını sürmek için akmıştır.

        Bedeli ödenmiş göreceli huzur ikliminin çocukları, torunlar yani, uğruna savaşılan ‘anadil’ için istekliler mi peki? Yaşlı cumhuriyetçilerin “Sizin anadiliniz İngilizce değil, İrlanda dilini konuşun’ talebine nasıl karşılık veriyorlar?

        16 yıl hapis yatan eski IRA savaşçısı Michael Culbert “Pek hevesli değiller’ diye yanıtlıyor bu soruyu. “Bunun çeşitli nedenleri var. Birincisi 500 yıl boyunca İrlanda dili yasadışıydı ve sadece İngilizce dayatıldı. İkincisi gençler çatışmaya ilgi duymuyor, gözleri dışarda, dünyayı izliyorlar. Hatta ‘Onları (Kraliyet yanlılarını) istemiyor olmam size oy vermemi gerektirmez, önce elinizdekini görelim’ diyorlar. Geçmişte yaşamamaları iyi, ama geçmişe atıf yapanların sadece benim gibi yaşlılar arasından çıkması kötü.”

        Latife yaparak söyleyecek olursak, ‘Eski militanlar rahatsız’.

        BREXİT : TAMAMEN AYIRABİLİR YA DA TAMAMEN BİRLEŞTİREBİLİR

        Öte yandan, bugünlerde duvarın ayırdığı cumhuriyetçileri ve kraliyetçileri ‘birleştiren’ yeni bir gerginlik var: Brexit sonrası Kuzey İrlanda’nın ne olacağı konusu.

        Zira, 1916’da bağımsızlığını kazanan ve daha sonra AB’ye üye olan Güney İrlanda AB üyesi olarak kalacak ama Birleşik Krallık toprağı olan Kuzey İrlanda, İngiltere AB’den çıktığında İngiltere ile beraber AB’den çıkmış sayılacak. Ve bu durum Kuzey İrlanda ile İrlanda Cumhuriyeti (Güney İrlanda) arasına sahiden, gerçek bir kara sınırı çekilmesini getirebilir. Devamı 20 bin kişilik istihdam kaybı ve AB tarafından fonlanan projelerin durması olacak.

        Ancak İngiltere’nin hoşuna gitmeyen şöyle bir durum da var: 98’de Britanya hükümeti ve Kuzey İrlanda arasında imzalanan "Hayırlı Cuma Anlaşması" Kuzey İrlanda’ya bir halk referandumu ile Birleşik Krallık’tan ayrılma kararı verebilme fırsatı tanıyor. Ve bu hak şimdilerde hiç olmadığı kadar çok konuşuluyor hatta büyük yürüyüşlere neden oluyor.

        Dublin’deki hükümetin (Bağımsız İrlanda’nın) tavrı net görünüyor. Dışişleri Bakanlığından Çatışma Çözümleri Direktörü Aine Hearns, iki İrlanda arasında sınır istemediklerini, "Hayırlı Cuma Barışı”nın nihai hedefinin kuzey ve güneyi birbirinden iyice ayırmak değil, bilakis ‘Birleşik İrlanda’yı oluşturmak olduğunu söylüyor.

        Eskiden IRA’ya karşı UDA ile beraber savaşmış ve bazı yakınları IRA tarafından öldürülmüş olan turist rehberi Mark Tracey, ‘Brexit’in özünde İngiltere’nin yabancı düşmanlığı vardı” diyor. “Ve şimdi bunun bedelini Kuzey İrlanda ödeyecek. Hayır, biz AB’de kalmak için referandum istiyoruz. Silahları susturan anlaşma bize referandum yapma hakkı tanıyor, ama İngiltere bunu görmezden geliyor ve engelliyor.”

        Gerek Dublin’de, gerek Belfast’ta Birleşik İrlanda’yı savunan cumhuriyetçilerin en sık söylediği cümle şuydu: “Kalıcı bir barışın önündeki tek engel İngiltere’dir.”

        Haklı olup olmadıklarını İngiltere’nin referandum taleplerine verdiği cevap gösterecek...

        Diğer Yazılar