Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        AK Parti İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı Nihat Zeybekci’nin kampanyasını izlemek için gittiğim İzmir’de şu ana kadar yapılan yerel seçim tartışmalarını aşan bir şey fark ettim: Zeybekci İzmir’i kazanmayı gerçekten istiyor ve şansının olduğuna da inanıyor. O yüzden sadece şehri konuşuyor. Sadece İzmir’in layık olduğu projelerin ya da kurtulması gereken sorunların altını çiziyor. Rakibi Tunç Soyer’in ya da önceki başkan Aziz Kocaoğlu’nun adını olumlu ya da olumsuz olarak zikretmiyor. Ama “Beceriksizliğin üstünün ideoloji ya da parti kimliği ile örtülmesine izin vermeyin” demeden de edemiyor.

        İZMİR’İ YENİDEN “GÜZEL İZMİR” YAPMAK

        Söylemeden geçmek de pek mümkün değil doğrusu.

        Misal, İzmir’i “güzellik”, “huzur” ve “çevre sorunlarına duyarlı, çağdaş, modern, doğa dostu” olarak tanımlayan ve bunlar üzerinden CHP’ye bağımlı kılınmış şehrin, bu değerlerle fena halde çelişen handikapları var.

        Misal, İzmir her yıl 6 milyon 622 bin ton atık üretiyor. Bunun 4.5 milyonu katı atık ve sorumsuzca dağa toprağa atılıyor.

        Zeybekci de diyor ki: “Türkiye’de katı atığını dağa gönderen, sıvı atığını dereye döken başka bir şehir kalmadı”

        Trafiği 28 ayrı noktada ölümüne tıkanan, atığını nereye sığdıracağını şaşırmış İzmir için vadettiği her çözüm için bir de tarih veriyor Zeybekci. Aynı örnekten gidelim, atık meselesi için iki kademeli “deadline” söz konusu: “1.5 yıl içinde çöpünü depolayabilen, ayrıştırabilen, geri dönüşümünü yapabilen ve ondan elektrik üretebilen bir şehir haline geleceğiz. 5 yıl içinde ise bir damla atık suyun yeraltı suyuna karışmadığı, kompleks bir içme suyu güvenliği sistemini hayata geçirmiş olacağız”

        Ya da şu: “31.12.2019 tarihinde İzmir’e gelenler, başka bir şehre geldiğini düşünecekler”

        Zeybekci, kentin tüm sorunlarına çare olmanın ötesinde, şehri uluslararası bir markaya dönüştürecek yüklü bir proje yekûnuyla karşımıza çıktı ve 100 dakika süren bir sunumla hepsini tek tek anlattı.

        BELEDİYE BAŞKANLIĞINI HİÇBİR BAKANLIĞA DEĞİŞMEM

        Söz konusu azmini ve umudunu daha sonra gazetecilerle beraber yaptığı kısa toplantıda kullandığı şu ifadeyle daha da perçinledi: “Belediye başkanlığını hiçbir bakanlığa değişmem. Çünkü bu görevde bir daireyi tamamlama, yapacaklarınızı tamamına erdirme imkanınız var”

        Fakat bu nasıl olacak?

        Zeybekci’nin sunduğu projelerin, şehrin trafik sorununa, genç işsizliği sorununa, çöp sorununa, deniz ulaşımında sahip olduğu imkanlara rağmen geri kalmış olması sorununa, şehir içi ulaşımında yaşadığı tıkanmaya, fosseptik sorunlarından temiz içme suyu sorununa çare olabileceği görülüyor, eyvallah.

        İzmir’deki kara deniz ve raylı sistemi bütünleştirecek ve Çiğli - Balçova arasını 5 dakikaya düşürecek İzkaray gibi körfez projeleri, İzmir’i uluslararası taşımacılığın merkez yapacak Çandarlı Ege limanı projesi, İzmir’i tekne üretiminin, deniz ürünlerinin ve balıkçılığın, hava kargo taşımacılığı ile e- ticaretin merkezi haline getirecek projeler de faydalı görünüyor. Hakeza Zeybekci’nin Karaburun’da kurmayı planladığı bilim teknoloji ve yazılım vadisi, gıda ve tarım vadisi, süt ve ürünleri bölgesi, Urla Adalar projesi, arkeoloji ve medeniyetler projesi, kent enstitüleri, Türkiye’nin ilk velodromu İzmir’i yeniden “marka” yapmaya aday planlar.

        YAPI YOĞUNLUĞU 1 CM2 BİLE ARTMAYACAK

        Heybe yüklü.

        Ama bu projelerin tamamının uygulanabilirliği var mı? Ekonominin sıkıntılı bir dönemden geçtiği düşünülürse…

        Dahası birbirlerini engelleme riski yok mu? Misal şehre raylı sistem yapmak ya da otoyol, 2 çevreyolu bağlantı ve tünelleri dolaylı olarak konut ve yapılaşmayı arttırma riski içermez mi?

        “Şehrin bütçesi 11 milyar. Kaynak sıkıntısı olmaz, hepsine yeter’ diyor.

        Şehir merkezinde en ufak bir yeni yapılaşmaya izin verilemeyeceğini ifade etmek için ise oldukça vurgulu bir ifade seçiyor. “1 cm2 bile yeni yapılaşma olmayacak” Hatta daha ileri tedbirler alınması gerektiğini söylüyor: “İmar yasasına bir yerdeki kaçak yapılanmadan mülki amirleri ve yerel yönetimi de sorumlu tutacak ceza yaptırımları eklenmesi lazım”

        Peki ya turizm kapasitesini geliştirmek ile ilgili planlar, tarım kapasitesini bozarsa?

        “Tarım alanlarına dokunulmazlık verirseniz , turizmi geliştirecek planların tarım için kullanılan alanları tehdit etmesini önersiniz, böyle bir risk kalmaz. ”

        İzmir CHP’ye sürpriz yapar mı?

        Hepsi güzel, ancak “CHP’nin kalesi İzmir” diye de bir realite var.

        Yerel seçimlerin, genel seçim gibi geçmesi de insanların politik ve ideolojik farklarına daha çok dikkat kesilmesine yol açıyor. Zeybekci’ye sahada kendisine yönelik tavrın ne yönde olduğunu soruyorum: “İzmir özünde karakterinde eski merkez sağ, Demokrat Partililik olan bir yer. Burada sert politik bir atmosfer yok, omuz vurma, çalım atma yok ve trend yukarı doğru” diyor. Ona göre İzmir’in AK Parti’li bir belediye başkan adayına oy verme ihtimali giderek artıyor. Sonra daha da iddialı bir şey söylüyor Zeybekci: “31 Mart gecesi en çok konuşulan şehir İzmir olacak”

        Sahi bu mümkün mü?

        Bir taraftan şehrin her yerinden daha iyi hizmet almakla ilgili talepler, beklentiler yükseliyor.

        Bir tarafta ise “İzmir, CHP’nin kalesidir” vakası var.

        Kimliği ve yaşam tarzı hizmet alma ve gelişme beklentisinin, hatta içinde olduğumuz durumda meşhur milliyetçiliğinin önemde önüne geçen bir şehir bu.

        Üstelik bugün bambaşka bir durum daha var.

        2010 yılında HDP konvoyunu taşlayan mahallelinin ve şehrin nabzını tutarak bir yazı dizisi yapmak için Soli Özel ile beraber İzmir’e gelmiş ve bir dizi görüşme yapmıştık. HDP’ye büyük bir tepki vardı. Hatta esnafından pazarcısına öğrencisinden ev hanımına “Kürtler” diye bir tartışması vardı şehrin.

        Bugün ise çok daha farklı bir şey var.

        2010’da o gün, demokratik açılım girişimlerine tepki duyduğu için HDP konvoyunu taşlayanlar, bugün HDP’nin de destek verdiği CHP-İYİ Parti blokuna oy verecekler.

        Bu durum bize en azından şunu söylüyor: Sekiz yıl önce konvoyunu taşladığı partiyle ve tabanıyla şimdi beraber hareket etmeyi kabul edilebilir bulan İzmirlinin öncelikleri değişmiş durumda. Çünkü Cumhur İttifakı’nı bir çoğunluk dayatması olarak algılıyor ve buna karşı koymak için dünkü düşmanlıklarını ve hoşnutsuzluklarını rafa kaldırmış durumda.

        Belki de bu yüzden Nihat Zeybekci de gayet gerçekçi ve tam bir yerel yönetimci bilinciyle, CHP’nin “rozetsiz” adayları gibi davranarak, kendisine, ittifaka ya da partisine oy istemiyor. “Oyunuzu İzmir’e verin” diyor. Yani, bir kere olsun, “Kendinize oy verin”.

        Diğer Yazılar