Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ali Babacan’ın istifasını vermesi ve yaptığı açıklama sonrası siyaset kulisleri hareketlendi. Zira açıklama, Babacan’ın Abdullah Gül, AK Parti’de siyaset yapmış bazı isimlerle ve kamuoyunun henüz tanımadığı yeni profillerle bir hareketin içinde olduğuna dair izlenimleri pekiştiriyordu.

        Zaten sır da değil. Babacan bir süredir çeşitli kesimlerden çeşitli kişilerle görüşmeler yapıyor ama bu görüşmelerin off the record olmasına dikkat ediyor. Kamuoyuna açık demeç vermiyor. Ayrıca çalışma arkadaşları soruları olan kişilerle temas halinde olmaya önem veriyor ve “ulaşılabilir” olmaya özen gösteriyorlar.

        Babacan cephesinde neden yeni bir parti kurma, bir hareket başlatma gereği duyulduğu konusunda kafalar az çok net. Şöyle bir teşhis ön plana çıkıyor: “AK Parti’nin ortaya çıkışı müesses düzenin yaptığı baskılara karşı bir isyan şeklinde oldu; Muhafazakar çoğunluğun temel problemleri zaman içinde peyderpey çözüldü ama bu kez başka problemler ortaya çıktı. AK Parti bir zamanlar isyan ettiği düzenin kendisine dönüştü. Tam olarak bu nedenle, parti çatısı altında mücadele etmek de imkansızlaştı. Çünkü yeterli özgürlük alanı yok.”

        Peki bu teşhis neden “şimdi” yapılıyor?

        Orada da onlarca yıl baskı ve dayatmaya uğramış bir halkın içinden çıkmış bir harekete zarar verme korkusunun izlerini tespit edebiliyorsunuz. İsmini açıklayamayacağım bir ekip arkadaşı, “Vebali olabilir mi?” endişesinin uzun süre sürdüğünü, ama daha sonra bu endişenin, “Adım atmanın mı vebali var, yoksa oturup izlemenin mi?” sorusuyla yer değiştirdiğini ve nihayet Şubat ayında bir kararlılığın ortaya çıktığını anlatıyor. Bu evrilmede, laf arasında geçtiği şekilde her kesimden ve dünya görüşünden kişinin “Ne yapılabilir ve ben nasıl katkı sunabilirim?” şeklindeki zorlamalarının da etkili olduğu anlaşılıyor.

        Üç nesildir ticaretle iştigal eden bir ailenin çocuğu Ali Babacan. Ailesinde başka siyasetçi yok. Ancak aynı zamanda 14 yıl MKYK üyeliği yapmış, 13 yıl süreyle de bakanlık yapmış bir isim. Türkiye onu güçlü retoriğiyle, siyaseten taraf olduğu polemiklerden ve savunduğu argümanlardan tanımıyor. Politikanın uygulama ve pratik kısmında yer almış, başarılı ekonomi yönetimi ile tanıyor. Dolayısıyla Babacan’ın yürüteceği hareketin kimliğinin rengi hali hazırda bir muamma. Tam da bu nedenle, Ali Babacan ismiyle yanyana anılan “beyaz sayfa” ifadesi daha çok önem kazanıyor.

        ÖNCELİK ADALET VE EKONOMİDE

        “Temiz bir sayfa” değil de “beyaz sayfa”? Bilinçli bir seçim olduğu dikkat çekiyor.

        Nitekim gördüğüm, “beyaz sayfa”nın aynı zamanda Babacan’ın ve ekibinin kafasındaki süreci de tarif eden bir tanım olduğu.

        Zira hiçbir kesimin kendisini dışarıda hissetmediği, geniş katılımlı bir kadroyu bir araya getirip her şeyi konuşalım, mevcut sorunlara ilişkin politikaları beraber oluşturalım istiyorlar. Önce yol haritasına, sorunların teşhisine ve tedavisine, uygulanacak politikalara karar verecek geniş katılımlı bir ekip kurmak, bundan sonra partinin kimliği ve o kimliğe ait toplumsal algının oluşmasını sağlama yoluna gitmek şeklinde bir yol haritası bu. “Önce çözüm sonra kurumsal kimlik” Türkiye için yeni bir tarz. Çünkü bizde partinin ya da liderin kimliği en başta hem belirgin hem belirleyicidir, kadro ve izlenecek politika arkadan gelir. Burada ise önce liyakati ve güvenilirliğinde şüphe olmayan ekiplerin organize edilmesi, bütün sorunların ve çözümlerin ideolojik bagajlardan arınmış, pür objektif bir bakış açısıyla değerlendirilmesi ve o “beyaz sayfanın” böylece doldurulması akabinde parti kimliğinin netleştirilerek toplumla paylaşılması gibi bir yol izleneceği söyleniyor.

        Peki bu son derece zorlu ve zaman isteyen bir iş değil mi?

        Öyle, ama söylenen o ki, isminden kadrolarına varana kadar şu an hiçbir şeyi belli olmayan parti, 2019 çıkmadan ete ve kemiğe bürünecek.

        “YANLIŞ TRENDLERE KARŞI MAKULÜ ARAMA” MOTİVASYONU

        Hareketin öncelikleri 1) Adalet, özgürlük, hukukun üstünlüğünün yeniden tesisisi 2) Ekonomi alanına yoğunlaşmak olarak özetleniyor.

        Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine yönelik düzeltici tedbirler, yeni bir anayasal sistem vizyonu da ilk maddeye müteallik bir kalem olarak telakki ediliyor. Vatandaşla devlet arasındaki kontratın bozulduğu ve bu kontratı yeniden inşa etme gerekliliği ise başlıca sorun analizleri arasında yer alıyor.

        Konuşmalarımın bir yerinde dikkatimi çeken bir cümle ekibin motivasyonunu özetlemeye aday görünüyor: “Türkiye’yi yönlendiren, etkisi altına alan ve zaman kaybettiren yanlış trendlere karşı makulu arama”. Söz konusu “arayış” ve “beyaz sayfa açma” halinin, kafasında her şeyi halletmiş, her şeye halihazırda bir çözümü bulunan, Türkiye ile ilgili pek çok konuda tarafını keskin biçimde belli etmiş profillerle yürümeme tercihini de açıkladığını düşünüyorlar.

        Zira gördüğüm kadarıyla Babacan’ın hareketi her şey olabilir ama misal “İslamcı” hatta “dindar” hatta “milliyetçi” izler, notalar taşıyan bir hareket olmayacak. En azından kirişi, kolonu bu şekilde kurulmuyor. Bunun nedeni, Türkiye’nin sarsıntılı süreçlerinde, krizlerle baş etmeye çalışırken kullanılan din dilinin kısa süreli fayda sağlamakla beraber kitlelerin samimiyetini istismar eden bir noktaya varması, siyasete de, inanca da bedel ödeten bir tabloya neden olması. Hataların yapıldığı, akabinde hataların savunulduğu pakette dinin de olmasının her şeyden çok dine zarar verdiği kanısı hakim.

        Ancak burada kafama takılan başka bir şey var. İmamoğlu’nun camide mevlüt okuttuğu, Kılıçdaroğlu’nun Filistin halkına zulmedenlere “Haçlılar” diye seslendiği yeni dönemin CHP’sinde bile, ama takiye ama samimi “sosyoloji ile barışık olmanın ve halkla halkın kelimeleri ile konuşmanın” öne çıktığı bir dönemde bu “pür” dil nasıl kurulacak? Söz konusu tercihin AK Parti tabanında “soğuk ve mesafeli” bulunması riski yok mu?

        Reel siyasetin gerekleri ve alınabilecek en fazla oyu alma ihtiyacı açısından söz konusu tercihin nasıl konumlandırılacağı, yolda değişip değişmeyeceği elbette zamanla anlaşılacak. Şimdilik gördüğüm “çok oy alma” kaygısının değil, “ideallerin” ön planda tutulduğu bir habitat. Kendisini AK Parti tabanı ile sınırlandırmayan, çıtayı belirli temel değerler ve ilkeler konusunda mutabık kalan herkese bir söz söyleme ve vaatte bulunma hedefine asmış, “AK Partili muhalifler için bir çatı” olmaktan çok “uygulama iddiası” bulunan bir parti tasarlanıyor. Bu tasarımın AK Parti’nin şehirli muhafazakarları için cazibe odağı olması mukadder ama AK Parti tabanını bölebileceğini düşünmek için henüz çok erken. Çünkü şu an görünen böyle bir partinin Millet İttifakı’nda yer alan partilerin tabanından oy alma ihtimalinin daha yüksek olduğu.

        Diğer Yazılar