Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bir kadın tecrübesi ve tecrübeden kaynaklı bir korku var artık memlekette: Eşten, arkadaştan ayrılıyorsan gözün bidonda, pet şişede olmalı!

        Kendini koruyacaksın!

        Diken üzerine gezeceksin!

        Gözlerin hep etrafı tarayacak!

        Çünkü terk edilen erkek arkadaş, sevgili bazen de eş, görüşmek isteyip bir buluşma ayarlayarak ya da daha kötüsü eve gidiş dönüş yolunu bildiği için apansız karşına çıkarak yüzüne kezzap, asit benzeri bir sıvı atabilir.

        Asit, kezzap ve benzeri sıvılar hangi hukuki sonucu doğuracağı bilinerek seçilir ve sadece ‘kadın’a karşı kullanılırlar.

        Asit, kezzap ve benzeri sıvılar sadece ‘kadın yüzüne karşı’ yapılacak saldırıların silahlarıdır. Kadına “Benden sonra kimse sana bakmayacak” hükmü kesmek için kullanılırlar.

        Asit, kezzap ve benzeri sıvılarla yapılan saldırılarda kadını fiziksel olarak öldürmek değil, bütün bir ömrü ‘medeni ölü’ olarak geçirmesi hedeflenmektedir.

        Bu saldırılar yoluyla kadının başkası tarafından sevilmesi yasaklanır. Başkasıyla evlenmesi, hatta anne olması imkansız hale getirilir. Yüzü kezzap yoluyla eritilmiş kadının toplumla kaynaşması, sağlıklı sosyal ilişkiler kurması, hatta kariyer yapması zorlaşacaktır; saldırıyı gerçekleştiren tam da bu sonucu isteyerek hareket etmektedir.

        Çünkü bilmektedirler, bu sıvılar, göz ya da kulağı işlemez hale getirir, yüzü mahveder ama muhatabın fiziki ölümünü garanti etmez.

        Fiziksel olarak öldürmeye yetmez. Hakim adli tıp ve doktor raporuyla belgelenmedikten sonra, fail mağdurun başını içi asit dolu varile sokmadıkça ‘kasten öldürmeye teşebbüs’ suçu oluştuğuna hükmedemez, önüne gelen raporlarla, “Hayati tehdit yoktur” diyen analizlerle bağlıdır.

        Kadını ‘medeni ölü’ haline getirmek diye bir suç tanımı da henüz yapılmış olmadığı için, genellikle TCK 86’daki ‘kasten yaralama’ suçunun cezası TCK 87’deki ‘neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama’ hükmü uyarınca artırıma tabi tutulur.

        Berfin Özek’e de aynısı oldu.

        İskenderun'un Buluttepe Mahallesi 390 Sokak'ta 15 Ocak'ta, dershaneden çıkıp evine giden Berfin Özek'in yolu, eski erkek arkadaşı Casim Ozan Çeltik tarafından kesildi. Çeltik, Berfin Özek'in yüzüne asit benzeri sıvı atıp, kaçtı.

        Casim Ozan Çeltik adı verilen vahşi, yargılandı ve kasten yaralamadan 13 yıl 6 ay ceza aldı.

        Az mı? Evet.

        Gönül daha fazlasını arzu eder miydi? Evet.

        Ama hukuk düzeni bizim duygu ve öfkelerimize göre yön değiştirip her sabah güne başka bir kafayla başlayan bir organizma değildir.

        YASAYI BOŞ VERİN DEMEK DE HUKUK DÜZENİNE ASİT ATMAKTIR

        Hakim, hukuksuz bir karar vermiş mi, kendi dünya görüşüne göre mi davranmış, sanığı kayırmış mı, bu yönde bir emare yoksa konu ne olursa olsun mahkemeye “Yasaları boş ver vicdanına göre hareket et” baskısı oluşturmamak gerektiğini düşünüyorum.

        Çünkü bu baskı oluşunca bir daha önü alınamıyor.

        Misal, medyada “Vay efendim hakim basit yaralama suçundan ceza vermiş” gibi saçma sapan bir goygoy bile dönebiliyor. Basit yaralamanın üst sınırı 3 ila maksimum 4.5 yıl arasında değişiyor efendiler. Öyle bir şey yok, alakası yok.

        “Neden kasten öldürmeye teşebbüs suçundan ceza verilmedi?” sorusu bir dereceye kadar daha makul.

        Çünkü öyle olsa TCK 81’de yer alan ‘kasten öldürme’ suçunun gerektirdiği müebbet hapis cezası, suçun teşebbüs aşamasında kalmasından dolayı 9-15 yıllık bir hapis cezasını gerektirecek. (TCK 35)

        Dolayısıyla bir haftadır hakimi bombalayanların, kendisini hakim yerine koyarak sorduğu, daha doğrusu dayattığı soru bu: Neden kasten öldürmeye teşebbüsten ceza vermedin?

        Cevabını yukarıda bir parça anlattım. Devam edeyim:

        Hakim adli tıptan ve Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden gelen raporlarla bağlı. O raporlarda da “Hayati tehlike yok” deniliyor. Böyle bir durumda hakimin raporlardan koparak hayati tehlikenin varlığını ve saldırının öldürme amaçlı yapıldığını varsayması içtihatlara aykırı.

        Kaldı ki bu kararda, hakim TCK md 86’da düzenlenen ‘kasten yaralama suçu’nu TCK 87’deki nitelikli halleri uygulayarak cezayı teşdit etmiş, iyi hal indirimi uygulamamış, haksız tahrik gibi indirimlere yüz vermemiş.

        ‘Kasten öldürmeye teşebbüs’ten ceza verse (15 yıl) belki üst mahkeme henüz oluşmamış bir suç (öldürme) söz konusu olduğu için, öldürme amaçlı fiil teşebbüs aşamasında kaldığı için, belki üst sınırdaki cezayı alt sınıra, yani 9 yıla indirecek. Belli mi olur? Hakim gerçekleşmiş, somut bir fiil olan ‘kasten yaralama’ ile ilgili ceza yasası üzerinden ilerlemeyi sanığa daha fazla ceza verebilmenin tek yolu olarak görmüş olabilir.

        BU SUÇLA İLGİLİ AYRI BİR SUÇ TANIMI VE CEZA DÜZENLEMESİ YAPILMALI

        Olayın kamuoyuna aksetmesi ve Cumhurbaşkanının konuşması akabinde Aile Bakanlığı da devreye girdi. Altı yedi ay sonra.

        Yargılama aşamasında hakimin hükmü verirken referans olarak kabul ettiği ve etmek zorunda olduğu raporlara itiraz etmeyen kim varsa, şimdi ‘alayına isyan’ mooduna geçmiş vaziyette.

        Peki, olsun.

        Yanlış eksik ne varsa istinafta çözülsün. Berfin’in başına gelen korkunç şeyi biraz olsun telafi edecek, adalet duygusunu tatmin edecek ne olursa iyidir, kabulümüzdür.

        Ancak ‘kamuoyu baskısı’ yaratarak mahkemeleri esir alma metodunu doğru bulmuyorum. Hele hele “Yasaları boş ver, vicdanına göre hareket et” mantığı, hukuk düzenine asit atmaktır diye düşünüyorum.

        Cumhurbaşkanını bir yere kadar anlıyorum, kızları var, empati yaptığında bunun dayanılmaz bir acı olduğunu hissediyor muhtemelen.

        Ama bana kalırsa, çözüm asit ve kezzap yoluyla kadın yüzünü hedef alan, kadınları medeni ölüme sürükleyen bu özel, spesifik saldırı türünü ayrıca tanımlamak ve uygun (kasten yaralamanın nitelikli halinden daha ağır) bir ceza düzenlemesi yapmaktan geçiyor.

        Aksi takdirde mevcut yasalarla, verili durumda bu suçun cezası en fazla bu.

        Yasayı uygulamayın, vicdanınıza göre davranın demek ise yanlış bir yaklaşım.

        Çünkü mesele vicdana bırakıldığında objektif ceza mekanizmasının zarar göreceği ortada. Bu yola giriş “Bu suç benim vicdanımı az yaraladı cezayı şuradan veriyorum, şu suç vicdanımı çok yaraladı müebbet veriyorum ama yarın sakinleşirsem cezayı indiririm” gibi tutumu istemeden de olsa teşvik etmektir.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da sakin kafayla düşündüğüne bana katılacağına inanıyorum.

        Diğer Yazılar