Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun hasta annesine geçmiş olsun, Allah Şâfi sıfatıyla muamele etsin. Paylaşımının altına yazılan ifadeler kabul edilemez. Sosyal medya maalesef iyice operasyon, linç, hedef gösterme alanı haline geldi. Siyasetçilerin kesenin ağzını da açarak tuttukları trol ordularını ve bundan medet ummalarını ne kadar küçültücü buluyorsam, sırf siyasetçidir diye insanların annesine varana dek sövmeyi de o denli iğrenç buluyorum.

        Ancak malumunuz, Süleyman Soylu’nun konuya ilişkin sosyal medya paylaşımı insani ciheti açısından değil, daha ziyade Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’e yapılmış bir sitem olarak okundu. Gül de, bu siteme karşı duyduğu tepkiyi "Klavye başına geçip sosyal medyada bana her gün tutuklama siparişi verenlere sesleniyorum. Bu işleyişi beğenmeyen gider itiraz hakkını kullanır ama yargıya parmak sallayamaz” cümleleriyle ortaya koydu. Ertesi gün de, Soylu’nun validesine yapılan hakareti kınamayı merkezine koyan bir açıklama yaptı.

        Sosyal medyada yaptığı paylaşımda ne yazmıştı İçişleri Bakanı Soylu?

        "45 gündür anam hastanede. Annemle fotoğrafımın altına küfreden alçak mahkemeye çıkıyor ve adli kontrolle serbest. Ne yapmalıyım? Bakan olsam ne yazar? Millet, devlet işleriyle boğuşurken anasının namusuna sahip çıkamamak ne ifade eder? Tweetimle yeniden alınırsa da provokasyon sayacağım.”

        REKLAM

        Belli ki can havliyle iç sıkıntısı ile yapılmış bir paylaşımdı. Zira normal şartlarda iktidar partisinde siyaset yapan ve sosyal medyadaki nahoş ortamla sık sık yüzleşen birinin tecrübe gereği hakaret suçu ve kanundaki karşılığı hakkında daha fazla bilgi sahibi olması beklenir. Şöyle ki, kamu görevlisine karşı işlenen nitelikli hakaret suçunu düzenleyen TCK md 125/3’e göre hakaret suçunun cezası 1-2 yıl hapis cezası. CMK mad 100/4’e göre ise hapis cezasının üst sınırı 2 yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.

        Ama mesele annemiz, babamız, ailemize edilen küfürler olduğunda hiçbirimiz soğukkanlılığımızı koruyamayız. Soylu, o anın öfkesi ile ya unuttu ya işin özü başka sıkıntılar var ve yaşananlar bunun tezahürü ya da bilmiyordu. Üçüncü ihtimal daha akla yakın, sonuçta İçişleri Bakanı, Hukuk Fakültesi mezunu değil, savcı değil, avukat değil.

        Aynı hatayı avukat yaptığında ise durum o kadar tolere edilebilir olmuyor.

        Daha açık söyleyeyim Cumhurbaşkanı’nın eski avukatı Mustafa Doğan İnal’ın 23 Ocak’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret edildiği için açılan davada beraat kararı verilmesiyle ilgili olarak yargıya yönelttiği itham çok daha farklı bir frekansta salınıyor ve biraz hukuk bilgisi olanlarda bile şaşkınlık yaratacak türden yaklaşım hataları içeriyor.

        İnal önce “Kimse yargı yavaş demesin! Bu ve benzer tvitlerin bir kısmı için TCK 216'dan dava açılıp ilk celse beraat verildi, Cumhurbaşkanımıza hakaretler için 26 Mayıs'ta suç duyurusu yapılmasına rağmen bugüne kadar dava bile açılmadı. Başka bir şey demeye gerek var mı?” paylaşımını yaparak DK adlı bir kişinin yaptığı haksız, saldırgan ve ideolojik körlükle malul tivitlerini paylaştı.

        İzmir Cumhuriyet Başsavcılığından açıklama gelince de şunları yazdı: “Ortada o kadar galiz küfür ve hakaretler varken İzmir CBS (İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı kastediliyor) ısrarla usul vs diyerek bu hakaret ve alçaklıkları perdeledi ve savsakladı. Açık olan şey şu, ne yaparsanız yapın bu milletin vicdanında bu alçaklık mahkum edilmiştir.”

        REKLAM

        İnal ikinci paylaşımını sildi.

        Ancak filmlerde söylenir ya, “İzler henüz taze, o kadar uzaklaşmış olamazlar”, onun gibi, izler taze ve söylenen sözün işaret ettiği mantık hala mevcut, yakın, belirleyici. Üzücü olan da bu.

        “USUL VS”…

        Yargıyı ‘ısrarla usul vs diyerek’ işi savsaklamakla suçlamak ne demek mesela? Usul olmasa hukuk olur mu?

        Bahsi geçen meselede ‘usul vs’ gözetenler ne yapmışlar da önce avukatın bireysel hedef tahtasına, daha sonra kitlelerin lincine uğramışlar bir bakalım. Ne olmuş da DK'ya Cumhurbaşkanına ettiği hakaretlerden dolayı dava açılamamış?

        Şöyle:

        DK adlı kişi 2013’te Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret etmiş. Sahiden ‘milletin vicdanında mahkum edilecek türde’, ‘alçakça’ bir hakaret söz konusu olmuş. 26.05.2020 tarihinde 'Kamu Görevlisine Görevinden Dolayı Hakaret' suçundan şikayetçi olunmuş. Yani Erdoğan Cumhurbaşkanı olduktan sonra.

        Oysa şöyle bir durum var. DK o tivitleri atarken, yani 2013’te reşit değil.

        O tivitler atılırken Erdoğan Başbakan. Henüz Cumhurbaşkanı değil.

        Reşit olmayan biri başbakana karşı hakaret suçu işlediğinde suç fiili için TCK 66/2. fıkrası gereği 5 yıl 4 aylık bir zamanaşımı süresi var. O süre 2019’da dolmuş. Ayrıca zamanaşımı süresinin dolmuş olmasıyla ilgili rapor hazırlanılırken görülmüş ki bahse konu olan paylaşımlar 2019’dan önce bu kişi tarafından silinmiş, yani artık yoklar. DK’nın reşit olduktan sonra ve 2016’da yaptığı başka bir paylaşım da dava konusu olmuş, ancak o paylaşımın Cumhurbaşkanına hakaretle ilgisi yok, bu kez direkt halka hakaret edilmiş ve dava istinafta, yani yargı süreci devam ediyor.

        REKLAM

        (Ayrıntılı bilgi için bkz.)

        SADECE YARGIYA HAKSIZLIK DEĞİL ANLAMSIZ BİR AJİTASYON

        Suçun işlendiği tarihte henüz Cumhurbaşkanı olmayan, dolayısıyla TCK 299 değil, TCK 125’ten yani ‘kamu görevlisine hakaret’ suçu üzerinden değerlendirilmesi gereken Erdoğan’a karşı doğal olarak TCK 125’i işleten, failin suçu işlediği sırada 18 yaşından küçük olmasından kaynaklanan zamanaşımı süresini de kanuna göre (TCK66/2) uygulamış olan yargı, kanunları yanlış uyguladığı için değil, doğru uyguladığı için azarlanıyor.

        Tekrar edelim.

        Hakaret içeren tivitler silinmiş.

        Hakaret suçunu işleyen, suçu işlediği tarihte reşit değil.

        Hakaret suçunun muhatabı olan, suçun işlendiği tarihte Cumhurbaşkanı değil.

        Doğal olarak, bu iki durum farklı hukuki sonuçlar üretiyor. Zamanaşımı gibi.

        Ne yapacaktı yargıçlar?

        Failin yaşını büyütüp zamanaşımı süresiyle mi oynayacaklardı?

        Suçun işlendiği tarihte, taa 2013’te, Erdoğan o tarihte Cumhurbaşkanı olmadığı halde TCK 299'a göre hareket edip zamanaşımını 8 yıl olarak mı hesaplayacaklardı?

        “Bir insan ilerde cumhurbaşkanı olursa kendisine karşı işlenen suçların ne kadar geçmişte kaldıklarına bakılmaz, kanun geriye işletilir” gibi akla mantığa adalete aykırı bir teamül var da, haberimiz mi yok?

        Halihazırda Cumhurbaşkanına hakaret suçundan on binlerce kişiye açılmış ve yürütülmekte olan soruşturma ve davalar ortada iken ve bu suçtan verilmiş yüzlerce mahkumiyet kararı da biliniyorken kalkıp “Yargı Cumhurbaşkanının hukukunu korumuyor demek” sadece yargıya haksızlık değil aynı zamanda anlamsız bir ajitasyon değil de nedir?!

        *

        AÇIKLAMA: Avukat Mustafa Doğan İnal, bu yazının ardından Twitter hesabında söz konusu tweet'lerin şikayetten sonra silindiğini belirterek şöyle yazdı: "Şikayet tarihinde hepsi mevcuttu. İradesiyle suçu sonlandırma kudreti var iken 26.05.2020 tarihine kadar silmedi. Bu da demek oluyor ki temadi var ve Cumhurbaşkanı'na hakaret etti. Burada soruşturma 299 dan yapılıp dava açılmalı ve mahkemenin takdirine bırakılmalıydı ama yapmadılar"

        YANIT:

        Diğer Yazılar