Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        “İktidarın Türkiye’de reform yapabilecek motivasyonu kaybettiğini ” söyledi.

        "Bu sistemle biz Cumhur İttifakı'nda yer alamayız. Bu sistem sorun meydana getiren bir sistem” dedi.

        “Türkiye'nin şu anda yönetim sistemi problemleri çözmüyor; büyümesine vesile oluyor. İktidarı hakikaten uyaracak bir gücü yok muhalefetin” dedi.

        Ama şunu da dedi: “AK Parti'yle ittifak yapılabilir mi? Yapılabilir. Hangi şartlarda? Doğru bulmadığımız politikalarını değiştirmesi şartıyla.”

        Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’ndan bahsediyorum.

        Günlerdir “Saadet Partisi Cumhur İttifakı’na yeşil ışık mı yaktı?” diye konuşuluyor.

        Konuşulması normal, çünkü yukarıdaki ifadelerde çelişki var.

        Bu sözlerden iki farklı anlam çıkabilir. Bir: AK Parti "Bu sistem bizi bozdu, vesayet üretmeyen bir parlamenter modele geçelim" diyecek olsa bile, yani "rasyonalite, demokrasi ve sahici bir kuvvetler ayrılığının tesisi" anlamında çok ‘büyük’ bir fedakarlıkta bulunacak olsa bile, sırf bazı yanlış politikalarını sürdürmekte ısrar etti diye Saadet Partisi kendisine ‘hayır’ diyebilirmiş gibi bir anlam. İki: Ya da tam tersi, Cumhur İttifakı herhangi bir sistem değişikliğine gitmez ama yanlış politikalarını düzeltirse Saadet Partisi Cumhur İttifakı’nda yer alabilirmiş gibi bir anlam. Oysa malum, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, bir ‘politika’ değil, çok daha sistemik bir mesele. Politika özünde bir ‘tavır’dan ibarettir, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi dediğimizde ise bir ‘yapı’dan bahsediyoruz. Arada devasa bir fark var. Cumhurbaşkanlığı hükümet modeli büyüktür, ‘politikalar’.

        REKLAM

        Aynı yayında hem "bu sistem sürdüğü sürece" Cumhur İttifakı’nda yer alamayacaklarını hem de yanlış politikalar düzeltilirse ittifakta yer alacaklarını söyleyen bir genel başkan görüyoruz.

        Çelişki var mı? Evet.

        Muhalif olanların bu duruma kızmaya hakları var mı? Bence hayır.

        Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Oğuzhan Asiltürk’ü ziyareti küçük bir partide büyük dalgalanmalar yaratması kaçınılmaz olan bir durumdu. 2018 cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde aday oluyor mu olmuyor mu diye merak edilen Abdullah Gül’ün bahçesine inen helikopter ayarında bir olay bu.

        Oğuzhan Asiltürk, Milli Görüş çizgisinin birikimi, kara kutusu.

        Parti içindeki ‘gelenekçiler’ üzerinde hafife alınmayacak ‘ruhani’ bir etkisi var. O gelenekçiler içinde de “Yani şimdi CHP ile mi?”, “Yani şimdi HDP ile mi?” diye soran, Millet İttifakı’nda yer alma işini içlerine sindiremeyen pek çok kişi olduğunu tahmin etmek güç değil. Onlar, Cumhurbaşkanı’nın ziyaretini Cumhur İttifakı için aralanmış bir kapı gibi görüp, bu şansı hem parti hem memleket adına nasıl bir avantaja çevirebiliriz konulu istişareler yapıyorlar şimdi haliyle. Karşılarında ise Saadet’in "Ne yani şimdi Ak Parti ve MHP ile mi?" diye soran, partinin muhalif duruşundan taviz verilmemesi gerektiğini düşünenler var. Onlar da, önümüzdeki seçimin ittifaklar arası bir yarış değil, ‘sistem tercihleri yarışı’ olacağını düşünmeye daha yatkınlar ve omuz hizalarında duranların kimliklerine değil, hedeflenen menzilin doğru mu eğri mi olduğuna bakıyorlar.

        Temel Karamollaoğlu her ne kadar parti içi çatlak senaryolarına prim verilmemesi gerektiğini söylese de, olan oldu. Cumhurbaşkanının ziyareti, SP’yi destabilize etmeye yetti. Sebep malum. “Saadet Partisi Millet İttifakı’na katılmasın”. Ama elbette şu ihtimalin de önü alınıyor: “İyi Parti, Saadet Partisi, Demokrasi ve Atılım Partisi ve Gelecek Partisi’nden oluşan olası bir başka ittifak da olmasın.”

        REKLAM

        “BENİM ANLATTIKLARIMIN HEPSİNİ YAPARLAR”

        Oğuzhan Asiltürk “Önümüzde kongre var, seçim var, genel idare kurulunun ve başkanlık divanının seçileceği şekilde hazırlanıp gireceğiz, orada kabul görürsek yeni kurulan parti yönetimi benim anlattıklarımın hepsini yapacak” şeklinde konuşmaya başladı bile. “Benim anlattıklarımın hepsini…”

        Karamollaoğlu haliyle kafaları karışanları bir arada tutma, parti içi farklı yaklaşımların birbirine hasmane bir pozisyon almasını engelleme, minicik kütlesinden ‘Yeniden Refah Partisi’ diye bir partiyi az önce çıkarmış, Milli Görüş Hareketinin hiç değilse kalanını Saadet çatısı altında tutup bir kez daha bölünmemeyi sağlama hedeflerine kilitlenmiş durumda. Ancak bir kitleye liderlik ederken bölünme korkunuz baskın hale gelirse yalpalarsınız. Kitle de kafası net olana meyleder. Uzlaştırıcı birleştirici bölünmeyi engelleyici bir dil tutturmanın böyle riskleri var.

        ERDOĞAN PARLAMENTER MODELE DÖNEBİLİRİZ DERSE?

        Risk var, var da, en fazla ne olabilir?

        "Lider nereye parti tabanı oraya" formülü sadece elinde iktidar nimetleri olan ve bu nimetleri tabanına paylaştıran partiler için geçerlidir sonuçta. Akşener sözgelimi ‘evine dön’ çağrılarına makul karşılık verip Cumhur İttifakı’na katılma kararı verseydi, tabanını götürebilir miydi? Parti yönetiminin gitmesiyle taban da kuzu kuzu aynı yere gidiyor mu? Hayır. Aynısı Saadet Partisi için de kısmen geçerli. Yani Cumhur İttifakı’nın Saadet Partisi’ni bünyesine katarak alabileceği oy, Saadet’in bugünkü oy potansiyelinin tamamı olmaz.

        Mevcut, muhtemel ittifak tablolarını iskambil kağıtları gibi devirecek olan şey, Erdoğan’ın bir anda çıkıp "Vesayete kapı aralamayan bir parlamenter modelde uzlaşabiliriz" demesi olurdu. O ihtimalde ziyaret edilen partilerden toplanması ‘muhtemel’ yarım puanları değil, havada uçuşan onluk dilimleri konuşurduk.

        Diğer Yazılar