Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        NİLAY Örnek’in ‘Bütün İyiler Biraz Küskündür’ adındaki kitabını görünce üzerime alındım. Kendimi gayet normal biri olarak tanımlamama rağmen yıllar içinde ‘bazı’ insanların gözünde geldiğim nokta marjinallikten bir tık aşağı inemedi. Nilay kitabında “Bugünkü kaosun sözlüğünde nezaket zayıflık, mütevazılık yetersizlik, dürüstlük aptallık, bilgi ağırlık anlamına geliyor” demiş ve haklı da. En basitinden yıllarca hanımlara yol verdiğim, mümkün olduğu kadar onlar geçerken kapı açtığım için “Ne kadar naziksin” sözünü duydum ve şaşırdım. Babamdan öyle görmüştüm sonuçta, normal olan bu değil miydi ki? Sosyal hayatta yol verdiğim hanımlar ‘Acaba benden ne istiyor’ bakışlarıyla ters ters suratıma bakmaya başladıklarında anladım, evet günümüz dünyasında tuhaf olan benim. Kaba bir dünyada yaşıyoruz ve babama özenip İstanbul beyefendisi gibi davranmanın manası yok. Nilay’ın kaleme aldığı detayları okurken işte bu gibi basit nedenlerden dolayı ülkenin insanlarını ne kadar yorduğunu fark ediyorsunuz. Dediği gibi kolay değil “Bir gün zeytin ağaçlarına sahip çıkmak zorundayız, diğer bir gün bu ülkenin tecavüz edilen çocuklarına.” Teoman’ın “Türkiye yorgunuyum” lafı birçoğumuzun içini yansıtıyor aslında. Yazarın ‘İnsan Kendine İyi Gelir’ yazısından öğreniyorum ki ünlü psikolog Guy Winch “Duygusal acımızın % 96’sını kendimiz yaratırız” demiş. Tamam da çevremizde olup bitenlerden genelleştirmeden, kişiselleştirmeden geçip gitmek zor aslında. Ama en azından Nilay’ı okuyunca yalnız olmadığınızı hissediyor, gidip kendisine sarılmak istiyorsunuz. Ben kendisini ilk gördüğümde bunu gerçekleştireceğim mesela.

        **************

        ‘İYİ BİR KOMŞU’ MU DEDİNİZ?

        15. İstanbul Bienali başlamadan çok önce sevgili İKSV’nin apartmanımıza ya da ofislere asmak üzere gönderdiği komşuluk afişlerine bakarken düşündüm, herhalde bizim apartmanın girişine böyle bir afiş yapıştırsam iki günde yırtılırdı... Selam vermeden başını eğip yanından geçenlerinki zaten alışık olduğumuz bir tavır. Ama yavru kedileri zehirleyip öldüren acımasız komşular en fenasıydı herhalde. Rottweiler köpeğini 2 metrekarelik balkonda tutarak delirmesine sebep olduğu için belediyeye şikâyet ettiğim bir başka komşuyu da ekleyince, komşuluk kelimesinin bünyemde tınlayan güzel bir tarafı kalmadı doğrusu. Belki de bu yüzden bu seneki bienaldeki Henrik Olesen’in ‘pis komşu’ imajlı enstalasyonu en fazla aklımda kalan eser oldu. İstanbul Modern’de yer alan eserde mahremiyet ve sınırları delme gibi meseleleri çağrışımsal bir tarzda ele alan sanatçı, bunları bir dizi kolaj halinde sunmuş. Daha büyük ölçekli komşularıma bakınca sokaktaki kediler ve köpeklerden başka aklıma gelen bir şey yoktu ki Galata Rum Okulu’nun duvarlarını süsleyen bir fotoğrafında Ali Taptık bu konuya değinmiş. Fotoğraf sanatçısının bienal için yaptığı eserleri dostlarveyabancilar. net adresinden de görebilirsiniz ama yerinde incelemek en iyisi.

        KALBE DOKUNAN ‘FERYAT’

        BİENALDE insanlık olarak ne kötü olduğumuzu bize hatırlatan, izlerken çaresiz kaldığınız eserler de var. Bunların başında 1972’de Vietnam’a düzenlenen kimyasal bombardıman sırasında çekilmiş meşhur siyah beyaz fotoğraftan esinlenerek yapılan ‘Feryat’ var. Adel Absdessemed’in eseri, evini, huzurunu, onurunu yitirmenin ne demek olduğunu anlatıyor. Erkan Özgen’in IŞİD’in kuşattığı Kobani’den kaçan işitme ve konuşma engelli 13 yaşındaki Muhammed’in yaşadığı travmatik deneyimleri ifade edebilmek için kelimeleri değil beden dilini kullanışını izlerken içiniz eziliyor.

        Diğer Yazılar