Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ABD’de Trump’ın başkanlık koltuğuna oturmasıyla müthiş bir otoriter ve tek yanlı yönetim uygulaması başladı. Bir bakıma Bush yönetiminin saldırgan ve çıkarcı müdahaleleri yeniden sahneleniyor.

        Bu otoriter tavırla pek çok kesimin zihni karıştı. Birçok insan otokratik rejimlerin geri gelmekte olduğuna dair yorumlar yapmaya başladı.

        Öncelikle devletin rejimini oluşturan birçok öğe olduğunu belirtelim. Bu öğeleri farklı şekillerde adlandırmak mümkün, ama ben bunları kamu yönetimi açısından kavramlaştıracağım: Stratejiler, sistemler, yapı, süreçler, tarzlar ve kültür.

        Eğer demokratik bir rejim söz konusu ise bu öğelerin her birinde demokratik bir düşünce ve davranış söz konusu olur. Adil bir seçimle oluşan yasama, yürütme ve yargı sistemi, bunlar arasında bir fren ve denge mekanizması, ademimerkezi bir yapı, katılımı sağlayan bilgi ve karar süreçleri, denetim ve hesap sorma düzeni, demokratik bir kültür söz konusudur.

        Böyle bir rejimde, otoriter tavırlar sergileyen bir başkanın gelmesiyle otokrasi doğmaz. Demokratik bir sistem ve kültür içinde, başkan otoriter bir tarz uygulasa bile rejimin diğer öğeleri demokratik bir tavır geliştirecektir.

        ENDİŞELER YERSİZ

        Nitekim ABD’de hem yargı hem de vatandaşlar demokratik kültürün gerektirdiği gibi davranıyor.

        Başkan otoriter yönetim tarzında ısrar ederse ne olur? Bu gibi durumlarda istikrar ve güven getirsin diye ortaya konulan politikaların bizatihi kendisi güvensizliğin ve istikrarsızlığın kaynağı olur. Bu nedenle konjonktür gereği birkaç otoriter yöneticinin iktidarda bulunması endişe edilecek bir durum değildir, çünkü halkın yönetime katılma ihtiyacı otoriter tarzlarla karşılanamaz. Bu nedenle, “Demokrasi yerine otokrasi mi gelecek?” endişeleri yersiz. Demokratik sistemlerde, geçici bir süre için halktan yetki alanlar halk adına karar verebilir ama halka rağmen yapamaz. Genel eğilim temsili demokrasi yerine katılımcı demokrasi yönünde. Ayrıca iyi dengelenmiş kuvvetler ayrılığı, yapılanların hukuk dışına çıkmasına izin vermez.

        Ancak otoriter tarzın beraberinde getirdiği ve endişelenmemiz gereken başka hususlar var.

        Bunların başında otoriter tarzın dışlayan ve düşmanlaştıran niteliği gelir. Yeni yönetim, duvar örerek Meksika’yı sınırın ötesine atmaya çalışıyor. Adeta Çin ve İslam dünyasına karşı savaş açtı.

        Trump’ın Müslüman çoğunluğa sahip 7 ülkenin vatandaşlarının ABD’ye girişini yasaklaması, sadece geçici politik bir tavır gibi görünmüyor. ABD Ulusal Güvenlik Konseyi’ne atanan stratejilerden sorumlu eski başdanışman Steve Bannon ile Michael Flynn’ın arka planda bir İslam düşmanlığı teorisi oluşturdukları görülüyor.

        Medya haberlerine göre, Bannon 2010 yılında aşırı sağcı “Western Word” radyosunda yaptığı konuşmalarda İslam’ın barış dini olmadığını ısrarla tekrarlıyor. Vaktiyle George W. Bush’un “İslam barış dinidir” demiş olmasıyla alay ederek “İslam barış dini değil, bir boyun eğme dinidir” diyor. Ona göre İslam, özü itibarıyla cihat ve savaş dini, Müslümanlar da hiç düşünmeden dinin emirlerini yerine getiren sürü. Bannon, aynı zamanda aşırı sağcı internet portalı Breitbart’ın da eski yöneticisiyken verdiği bir demeçte, ABD’nin Ortadoğu’da da “büyük bir savaşın” içinde yer alacağını iddia etmişti.

        KOMPLO TEORİSİ ÇIĞIRTKANLIĞI

        Flynn ise birçok vesileyle İslam şeriatı hakkında komplo teorisi çığırtkanlığı yaptı. Flynn, radikal İslami (!) terörün Amerikalılar için büyük bir tehlike olduğuna inanıyor. “En Büyük Savaş: Radikal İslam’a ve Onun Müttefiklerine Karşı Süren Küresel Savaşı Nasıl Kazanabiliriz?” adlı kitabın yazarlarından biri. Al Jazeera’da yaptığı mülakatta, “Ben son birkaç on yıldır İslam’la ve onun unsurlarıyla savaş halindeyim” dedi. Müslümanların gerçek korkusu olacağını yazan tweet’leri tepkilere rağmen kaldırmadı.

        Bütün bunlar tam anlamıyla WASP egosu ve üstünlüğünü ima ediyor. Yani, söylemeye dilim varmıyor ama beyaz adam ve Haçlı zihniyeti körükleniyor.

        Bu zihniyetle yapılan zulmün sadece muhataplarına değil, kendilerine de zarar vereceği hatırlatılmalı. Çünkü, İslam’ın ve Müslümanların güvenlik sorunu olarak görülmesi, hem ABD içindeki Müslüman nüfus hem de ABD ile İslam dünyası arasındaki sorunları derinleştirir. Ayrıca terör için yeni gerekçeler, hatta fırsatlar verir.

        Diğer Yazılar