Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        PEYGAMBERİMİZ Hz. Muhammed (SAV), “Din nasihattir” buyurur.

        Bazı yorumcular nasihat kelimesini “dürüstlük” olarak tanımlar. Buna göre “dinin esası dürüstlüktür” ve dürüst olmak, insanlara dürüst olmayı tavsiye etmek dinin şartıdır.

        Yorumcuların bazıları ise, kelimeye “tavsiye, yol gösterme, hatırlatma, tembih ve ikaz etme” gibi anlamlar verir.

        Bir başka hadis-i şerifte “Allah bir idareci hakkında hayr dilediği zaman, ona dürüst bir yardımcı verir. Eğer o idareci yapılması gereken bir işi unutursa bu yardımcı, ona hatırlatır. Eğer idareci işi kendisi hatırlarsa o zaman da bu yardımcı işin yapılması hususunda idareciye yardımcı olur” deniliyor.

        Yani, yöneticilere tavsiyede bulunmak ve verilen sözleri, yapılması gerekenleri hatırlatmak önemli bir sorumluluktur.

        Siyasi literatürde ise, nasihat “kendisine öğüt verilen insanın hakkının gözetilmesi” anlamında kullanılır. Özü itibarıyla öğüt, kişinin “muhatabının iyiliğini istemesi ve onun için doğru olanı tarif etmesi” demektir.

        Eleştiri ise yanlış görüleni belirtme davranışıdır. Konunun doğru olan yönüne vurgu daha azdır.

        Buradan anlaşılacağı gibi, öğüt ile eleştiri birbirinden çok farklı kavramlardır. Her ne kadar eleştiri hukuki ve ahlaki olarak meşru bir tarz olsa da farklı kültürel zemine oturur.

        Ancak hem öğüt hem de eleştiri muhatabını yönlendirme yaklaşımıdır.

        Öğüt veren muhatabının yanındadır, eleştiren karşısında.

        Öğüt konuya yöneliktir, eleştiri hem konuya hem kişiye.

        Öğüt doğruyu gösterir, eleştiri yanlışa işaret eder.

        Öğüt olumluya (maruf) yönlendirir, olumsuzdan (münker) sakındırır; eleştiri yanlış yapmaktan korur.

        Öğüt başarıya açılan kapı, eleştiri başarısızlığa kapanan kapı.

        Öğüt ilkelere ve doğru olana dayanır, kural koyar; eleştiri uzmanlık bilgisine dayanır açıklar.

        Öğüt bilgeliğin kılıcıdır, eleştiri uzmanlığın neşteri.

        İkisi arasında ince bir çizgi var. Necip Fazıl’ın deyimiyle “Ezberlerini bir salyangozun kabuğu gibi sırtında taşıyanlar” öğüt ile eleştiriyi ayırt edemez. Bu fark bilinmezse bakış şaşı olur. Konuyu anlamakta zorlanan, doğruyu göstereni yanlış yerde görür.

        Ama her ikisi de bilgiye dayanır. Her ikisi de dinleyen olursa değer kazanır.

        Bu sebeple siyaset düşünürleri ve siyasetname yazarları düşünce ve tavsiyelerini yazmadan önce “öğüt kapısının açık tutulması” gerektiğini hatırlatır.

        İmam-ı Maverdi, “Nasihatü’l Mülûk” adlı eserinde nasihat kapısını açık tutmayı Hz. Peygamber’in bir emri olduğunu söyler.

        İbni Zafer, “Sülvânü’l Muta” adlı eserinde “Size tavsiyede bulunan kişiyi dinleyin. Verdiği tavsiyelerin size hiçbir yararı yoksa ve sadece diğer insanları inciten şeylerse, bilin ki o adam hainin tekidir. Eğer tavsiyeleri başkalarını incitiyor ama size de yararlı oluyorsa, bilin ki o adam çok hırslı biridir. Ancak eğer bu tavsiyeler hem size yararlıysa, hem de kimsenin canını yakmıyorsa, onun öğütlerini dinleyin ve ona güvenin” diye not düşer.

        Her ikisi de muhatabını onaylama ve övgü konusunda ihtiyatlıdır.

        İmam-ı Maverdi’ye göre övgü nifak çarşısıdır. Ahkamu’s Sultaniye’de açıkça “Yalaka tiplerin övgülerinden sakın” diye öğütlerken, her durumu onaylayanları yöneticinin çevresinden uzaklaştırılacak insanlar arasında sayar.

        Senin ondan ne farkın var

        O doğru olanı eksik ve yanlı yansıttı, yalan haber yaptı.

        Bunlar yetmedi, şantaj yaptı, iftira etti.

        Yargısız infaz yapmışlardı ama dertleri şahsım değildi. Çünkü ben ortaya çıkana kadar hiç bulaşmamışlardı. Yol arkadaşlarım için de aynı şeyleri yaptılar ve hâlâ yapıyorlar.

        O benim düşünce ve inancımdan dolayı düşmandı.

        Ben dava arkadaşlarımın önünde durduğum için taşları önce bana çarpıyordu.

        O haklı olana değer vermiyordu, “bilginin ve doğru sözün gücüne” güvenmiyordu.

        O hâlâ öyle.

        Şimdi sen de aynı şeyi yapıyorsun. Senin ondan ne farkın var.

        Ama dur, senin ondan farkın var:

        O okuduğunu anladığı için düşmandı, sen okuduğunu anlamadığın için...

        O sadece düşüncelerimi ve yaptıklarımı hor görüyordu, sen tanımadığın halde enaniyet diyerek şahsımı da.

        O açıkça iftira ediyordu. Sen dost görünüp iftirayı sinsice sürdürüyorsun.

        Görüldüğü gibi, iyi olmanın hali tek ama kötü olmanın hali çeşitli...

        Diğer Yazılar