Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ÖNCELİKLE, ahlakın sadece dindarların değil, herkesin uyması gereken davranış kodları olduğunu tekrarlamak istiyorum. Yalan söylememek, haksızlık yapmamak, kurallara uymak, dürüst olmak vb. gibi ahlaki ilkeler, hiç kimsenin tekelinde olmayan evrensel insani değerlerdir.

        Ayrıca, günah ile ahlaksızlık kavramlarını birbirinden ayırt etmek de gerekir. Çoğu kez, dini bir kavram olan günahla beşeri bir kavram olan ahlak iç içe geçer. Halbuki, her ahlaksızlık bir günah iken, her günah ahlaksızlık olmayabilir. Rüşvet almak hem ahlaksızlıktır hem günahtır; bir kadının şarkıcı olması günahtır ama ahlaksızlık değildir; kırmızı ışıkta geçme veya bir işlem sırasını beklememe günah listesinde olmamakla birlikte haksızlıktır, dolayısıyla günah sayılır.

        Şüphesiz, her an bir, tek ve mutlak olan Allah’ın gözetimi altında olduğunu bilen ve yaptıklarının hesabını vereceğine inanan bir insanın hayatını daha temkinli yaşaması beklenir.

        Ancak yaşananlar bize gösteriyor ki her zaman böyle olmuyor.

        Çoğu kez, daha aşkın bir amaç için araç olan ideoloji veya siyasi tercihler bizatihi amaç haline gelebiliyor. Bu durumda ideoloji veya parti bir kimlik veya aidiyet oluşturuyor. Böyle bir gruba mensup olmanın getirdiği aidiyetler ve kimlik homojenleşiyor ve kolayca değişmiyor.

        Halbuki, İslam bireye yaratıcısı ile sürekli ve organik bir ilişki öğütler. Müslümanlık Allah ile bir kez sahip olunan sabit bir ilişki değil, sürekli yenilenen ve yinelenen bir bağlılıktır. Bu bağlılığın özü ise hakka, adalete, salih olana ve helale sadakattir. Davaya hizmetin, partiye desteğin, cemaate finansman sağlamanın ölçüsü de bunlardır.

        Ayrıca kimlikler ötekilere göre kendini konumlandırır. Bir kimlik sadece kendi değil, aynı zamanda ötekinin karşıtıdır. Farklı olanın rakip veya düşman olduğu bir konum herkesi kendi kimliğini veya aidiyetini savunmaya veya korumaya yöneltiyor. Bu durumda kimliği veya aidiyeti korumak her türlü değerin üzerine çıkıyor.

        ‘AHLAKIN BUHARLAŞMASI’ SORUNU

        Günümüzde dindarların ahlakını sorgulama nedenlerinden biri bu olsa gerek. Her kimlik ahlaklı veya ahlaksız olsun, kendinden olanı koruma çabası içine girince, eldeki her şey “araç” oluyor, asli değerini yitiriyor. Dolayısıyla, kol kırılınca yen içinde kalıyor, her doğruyu her yerde (veya zamanda) söylememek gerekiyor.

        Konuya sadece dindar insanlar çerçevesinden bakmak da haksızlık olur. Ali Bardakoğlu’nun ifadesiyle “ahlakın buharlaşması” çok genel bir sorunumuz.

        Nitekim KONDA’nın geçen hafta kamuoyuyla paylaştığı “Ortak Değerler Araştırması” bu konuda çok önemli tespitler yapıyor. Araştırmaya göre; adalet, ahlak, aile, hoşgörü, dürüstlük, saygı, namus, güven, arkadaşlık ve merhamet en önemli bireysel değerler olarak ortaya çıkıyor.

        Ancak yine yapılan tespite göre, bu değerlerin hayata yansıması konusunda ciddi sorunlar var. Bu yönüyle, sıralanan bu değerler sanki önem verdiklerimiz değil, ihtiyaç duyduklarımız.

        Bu değerler hayata yansırken iki büyük yarılma söz konusu: İlki, bireysel hayat ile toplum hayatı arasında. Aynı bireyin farklı alanlarda farklı ahlak geliştirmesi yani. Bu yarılma bireysel seviyede sağ eliyle su içmeyi ihmal etmeyen kişinin rüşvete ses çıkarmaması; ulusal seviyede ise Kürt olan ortağın iyi ama Kürtlerin terörist görülmesi şeklinde ortaya çıkıyor.

        İkincisi ise değerler ile pratikler arasında: Kırmızı ışıkta geçmek, sırasını beklememek yanlış ama “Ben yapmasam başkası yapıyor” demek veya “kurala uymamak için kendince mazeret” üretmek gibi. Daha kötüsü “seçilmişlik” veya “üstünlük duygusu” da bu yarılmanın sebepleri arasında. Halbuki bunların hepsi açıkça hak ihlalidir.

        Bu yarılmalara KONDA’nın sahiplerinden Bekir Ağırdır, “Güncelin şehveti” diyor. Belki de çıkarların her şeyin önüne geçmesi.

        İster güncelin şehveti, ister grupların normu, isterse iktidarın gücü olsun, gerçeğe ve doğru olana egemen olursa, ahlak yok oluyor.

        Bu ayrışmanın nedenleri, ayrıca tartışılması gereken bir konudur. Ancak çözümü tartışmadan önce bireye grup içinde kaybolmamayı öğretmek, devletle din arasına mesafe koymak, ahlakı destekleyen denetim sistemleri kurmak ön şart olarak görülmeli.

        Unutulmamalı; Batı, Müslüman olmadığı halde, (küfrü ve işlediği günahlar değil) kurduğu sistem ve yerleştirdiği ahlak nedeniyle, sadece gelişmişlik endekslerinde değil, “İslamilik endeksi”nde de Müslüman ülkelerden daha üst sıralarda yer alıyor.

        Diğer Yazılar