Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        MERAL Akşener, seçim manifestosunu açıkladığı bir konuşma yaptı. Bir tür yarı-manifesto denebilir... Doğrusu, çok iyi çalışılmış ve kendisini söylem ve üslup olarak diğer partilerden ayıran bir konuşmaydı. Belli ki ekibi ittifaka rağmen İYİ Parti’nin diğerlerinin karbon kopyası olmaması için uğraşmış, karşılığını da almış.

        Bu ekip kim acaba? Sanırım ABD’den getirilen “beyin takımı” iyi çalışıyor.

        Çünkü Meral Akşener değil de Sarah Palin’in oyun kitabından uyarlanmış gibi duruyor kimi sözler. Doğrusu, yan yana fotoğraflarını koyduğunuzda iki kadın birbirini andırıyor da.

        Birkaç sene önce Alaska valisiyken John McCain’in yanında başkan yardımcılığına aday olan Palin bir espri malzemesi olarak hatırlanıyor daha çok. Rusya’yı Alaska’dan gördüğü gibi gaflarıyla, okuduğu gazetelerin adını hatırlamamasıyla epey dalga geçildi.

        ORTA SINIF İSYANI

        Ama McCain gibi tecrübeli bir siyasetçiye Palin’i yardımcı olarak seçtiren güç toplumsal dinamiklerdi. O yıl kendisine Çay Partisi adını veren hareket yeni yeni filizlenmeye başlamış ve siyaset üzerinde etkisi hissedilir olmuştu. Hareketin amacı Cumhuriyetçi Parti’yi ele geçirmek ve daha da sağa çekmekti. Her zaman siyaseti yönlendirmeye meraklı Koch Kardeşler gibi sağcı iş dünyasının desteğiyle epey bir kitlede karşılık buldu Çay Partisi.

        O dinamik Sarah Palin’i aday yaptı. Belki kazanmadılar ama Koch Kardeşler’in kuklası Mike Pence şimdi ABD’nin Başkan Yardımcısı ve son haberlere göre kendisini 2020’de Trump’a karşı aday olarak konumlamaya hazırlanıyor. Trump da Çay Partisi’nin söylem ve rüzgârıyla seçildi zaten.

        ABD’de Çay Partisi’nin bu kadar ön plana çıkmasının nedeni, bir orta sınıf isyanının sözcüsü olmasıydı. Koch’lar özellikle merkezi otoritenin gücünden yakınıyor, eyaletlerin kendi ekonomik ve sosyal politikalarını belirlemesini istiyor. Bu “liberter” kitlenin en büyük derdi de devletin küçülmesi ve vergilerin azalması, hatta yok olması. (Amerikan siyasetinde liberterlik aşırı sağcılıkla anılıyor, Kıta Avrupa’sındaki anarşizme varan özgürlükçü anlamının aksine.)

        İşte bu vaatlerin neredeyse aynısını şimdi Meral Akşener dillendiriyor. Önceki günkü konuşmasında devletin büyüklüğünden yakındı, lüzumsuz vergileri dile getirdi. “Devlet, öğrencinin yediği tosttan vergi alır mı” dedi, ÖTV’den, benzindeki vergilerden bahsetti.

        Ekibi acaba onun Türkiye’deki öfkeli orta sınıf ve devletin ağır vergi yükünden yakınan iş dünyasını mı birleştireceğini düşünüyor?

        Genelde vergi konusu ABD’nin aksine Türkiye’nin alıştığımız seçim tartışmaları arasında yer almaz pek.

        ÜÇÜNCÜ KULVAR

        “Devletin hantal yapısını kurtaracağız, devletin işleyiş maliyetini düşüreceğiz” sözleri ise açık açık söylemese de liberterlerin bireye müdahaleyi asgaride tutan “küçülen devlet” projesini andırıyor.

        Türkiye’de ana akım siyasette bugüne kadar liberter bir damar olmadı, şimdi Akşener oynak merkezli sistemde kendisini buraya konumlandırıyor. Halihazırda var olmayan bu siyasi pozisyon ne tam olarak sağ, ne tam sol.

        Aynı zamanda siyasi bir kumar bu; güvenli limanda mücadele etmek yerine üçüncü kulvar yaratmaya çalışmak. Seçim sonuçları Türkiye’de alışılmadık ve yeni siyasi hareketlerin ve kamplaşmaların habercisi olacak.

        ***********

        #DÜZELTMESERVİSİ

        KUDÜS MESELESİ

        GİZLİ CHP’li Abdülkadir Selvi dün yine Muharrem İnce’yle telefonda sohbet ettiğini, arada da Kudüs’teki gelişmelere baktığını yazıyor. Herhalde İnce rüzgârının etkisine kapılıp telefonda fazla kalmış, Kudüs’te tam olarak ne olduğunu anlamamış.

        “İsrail’in başkentinin Kudüs’e taşınması nedeniyle İslam dünyası derinden sarsıldı” diyor. Oysa dünkü olaylar Amerikan Büyükelçiliği’nin Kudüs’e taşınması ve Kudüs’ün ABD tarafından başkent olarak kabul edilmesi. Yıllardır süregelen Amerikan dış politikasına ters.

        Yoksa İsrail’in parlamentosu ve başbakanı zaten yıllardır Batı Kudüs’te. Selvi belli ki bilmiyor, dün Fatih Altaylı’nın yazısını okursa öğrenebilir.

        ARAP SOKAĞI SESSİZ

        Diğer yanlışı da İslam dünyasının derinden sarsıldığı. Trump kararını açıkladıktan sonra Türkiye, Lübnan, Fas gibi ülkelerde protestolar olmuştu ama hepsi kısa sürdü, beklendiği gibi “Arap Sokağı”nda bir ayaklanma olmadı. Son aylarda Arap ülkelerinde bu konuda aşırı sessizlik var. Hatta Mısır ve Suudi Arabistan’ın İsrail’e yakınlaşmaya başladığı gözlemleniyor. Bahreyn Dışişleri Bakanı daha geçen hafta “İsrail’in kendini savunma hakkı var” diye tweet attı.

        Selvi sorsaydı keşke; İnce bu konuda ne düşünüyor?

        ***********

        TÜKÜRÜK ÖZGÜRLÜKTÜR

        “DEMOKRASİNİN ve özgürlüğün beşiği” Amerika’nın kalbi New York’ta belediye yıllardır yüz binlerce doları kaldırım temizlemeye ayırıyordu. Kaldırımlarda gördüğünüz o siyah noktalar var ya... İşte onlar gelip geçenlerin tükürerek yere bıraktıkları sakızların izleri.

        Epey maliyetli olan bu iş daha sonra özel sektöre yüklendi; San Francisco’da olduğu gibi kapısının önündeki sakızı temizlemeyene ceza kesiliyor.

        İngiltere’de bu masraf halkın sırtına yükleniyor, vergiden karşılanıyor. Londra’da sakız temizlemenin şehre maliyeti yıllık 150 milyon sterlin!

        BİR ÜLKEDE YASAK

        Yavuz Bingöl’ün dediğinin aksine bu ülkeler tükürmeyi yasaklamıyor; tükürmek çirkin bir davranış biçimi olsa da bir özgürlüktür.

        Tükürmenin yasak olduğu bir ülke var, o da Singapur. Bin dolara kadar ceza kesilebiliyor. Ama orası da diktatörlük. Siyasi yorum yapamaya kalkan ikinci sınıf şarkıcılar ne dediklerini biliyorlar mı?

        Diğer Yazılar