Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye’deki muhalif kesimlerdeki yaygın hastalık şimdi Amerikan liberallerinde görünüyor. İki ülkenin dinamiklerinin 10’ar yıl arayla birbirine bu kadar benzeşeceğini hayal bile edemezdim, ama ABD’de bizde AK Parti’nin ilk yıllarında neler yaşandıysa bir benzeri yaşanıyor. Demokrat Parti ve basın daha ilk günden beri meşru yollarla iktidara gelmiş Donald Trump’ı devirmek için umutlanıyorlar. Tıpkı Türkiye’de olduğu gibi ABD’de de bütün taktikler bilindik.

        Peki filmin sonu nasıl bitecek?

        Önemli bir medya yöneticisi patronunu AK Parti’nin ikinci seçim galibiyetinden sonra uyarıyordu: Ülkede hiçbir parti üç kere iktidar olmadı, o yüzden üçüncü seçimi kazanmaları imkansız. Bu teze güvenen patronu da var gücüyle CHP-MHP koalisyonu fantezisine kapıldı. Sonucu biliyoruz: Erdoğan hala iktidarda, o patron ise medyada değil.

        Türkiye’deki ana muhalefet medya desteğinin iktidar için yeterli olduğuna inanmaya onca seçim yenilgisinden sonra devam ediyor. Hiçbir şey yapmayıp, seçmenin önüne dönüştürücü bir siyaset koymayıp manşetlerin ve köşe yazılarının iktidar yolunu açacağını zannetmek… Bu acaba bir merkez sol hastalığı mı?

        MANŞETLERLE HÜKÜMET DEVİRME DÖNEMİ

        Muharrem İnce’nin dönemin Doğan Grubu yöneticisi Mehmet Ali Yalçındağ’a “Benim CHP lideri olmam için destek verin” diye yalvarması, Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi köşe yazarlarını araması misali Amerika’nın demokratları da New York Times’dan medet umuyor. Trump “Tek suçum seçimi kazanmak, ama Demokratlar da doğru yerlerde kampanya yapmadılar” derken doğru söylüyor. Seçimi kıl payıyla Trump’a veren işçi sınıfı eyaletlerine Hillary Clinton uğramadı bile; Obama’ya oy veren seçmen Trump’ı seçti.

        Tıpkı Türkiye’de zamanında merkez sol ve sağ partilere oy verenlerin 2001 ekonomik yıkımından sonra “Bir de Erdoğan’ı deneyelim” demeleri gibi.

        Medya ve yerleşik düzen ilk günden beri kabul etmedi Erdoğan’ı. Ama yıkma girişimleri de hep sonuçsuz kaldı. Doğan Grubu’nun hükümet kurma merakı, liberallerin FETÖ’yle işbirliği gibi girişimler hep ellerinde patladı. Ne 17-25 Aralık, ne 15 Temmuz işe yaradı. Erdoğan hepsinden kurtulduğu gibi daha da güçlendi.

        Seçim kampanyası boyunca hiçbir kurşunun işlemediği Donald Trump’ın da şansı devam ediyor mu? Gazeteler dokuz sütuna manşetle avukatının itiraflarını duyurdu ve Başkan’ın zor durumda olduğuna dair yayınlar yapıyor.

        Konu, iki kadına sus payı olarak kampanya için toplanan bütçeden para verilmesiymiş… Eski dünyanın ahlaki standartlarına göre ayıplanması gereken bir etik ihlal. Oysa Trump’ın seçilmesiyle bütün sistemin çöktüğünü, eski kural ve teamüller gibi eski alışkanlıkların da yerle bir olduğunu anlamıyorlar.

        İstanbul Belediye Başkanlığı yarışı sırasında medya Erdoğan’ın kaçak binada oturmasını diline dolamış, “Bu halde nasıl gecekonduları yıkacak” diye kenar mahallelerden gelebilecek oyu görememişti. Üstelik bunu yapan da devlet teşvikiyle boş arazilere dev binalar konduran medyaydı; sanki kendilerinin bir ahlaki standardı varmış gibi siyaseti hayali bir çıtaya tabi tutuyorlar.

        SEÇMENİN UMURUNDA DEĞİL

        80’lerin kokain gecelerinin, patenli kızların dans pistlerinde cirit attığı gecelerin playboy’u, güzel kadınları yakaladığı gibi öpmekle (ve “oradan” tutmakla) övünen Donald Trump bir porno yıldızıyla birlikte olmasa şaşırdım. Beyaz Saray’ın anahtarını ona veren seçmenin de böylesi bir hassasiyeti olduğunu zannetmiyorum; hatta “helal adama” bile derler.

        Mesele, yargının, hukukun, kıdemin, liyakatin çöktüğü bir ülkede geçmişte kalmış alışkanlıkların bu yeni düzende galip gelmeyeceği.

        Yanılabilirim elbette, ama bu koparılan fırtınanın sonunda “Dağ fare doğmuş” diyeceğiz gibi geliyor.

        Trump’ı yıkılması da tıpkı Erdoğan’ın devrilmesi gibi liberallerin kendi hayal ettiklerinin gerçek olacağını sanmaları, bir “wishful thinking” fantezisi olarak kalacak sanki.

        ***

        Trump’la ilgili başka bir teorim var

        Bana kalırsa Donald Trump’ı devirmek isteyenler sadece Amerika’daki muhalifler değil. Sermaye sınıfı da Trump gibi ne olduğu belirsiz, ideolojisi olmayan, her yere çekilebilecek, kontrolsüz bir başkandan kurtulmak istiyor.

        Çünkü yarın öbür gün Trump onları da satabilir… Mesela Türkiye’yle de barışabilir, rahibi de unutabilir, birden solcu da olabilir. Ondan her şey beklenir.

        Onların dertleri daha sıradan ve sakin görünüp daha kolay kontrol altına alabilecekleri Mike Pence gibi bir tipi o koltuğa oturtmak. Fanatik dinci ve özgürlükçü değerlerin düşmanı Pence’in bir başka özelliği de başarısız siyaset hayatında hep sağcı milyarderler Koch kardeşlerin kucağında bir yerlere gelmesi.

        Koch kardeşler yıllardır paralarıyla Beyaz Saray’ı ele geçirmek istiyorlar.

        Ve şimdi amaçlarına çok yaklaştılar. Pence’in başkanlığı Türkiye için de bir felaket olur. Dünya tarihi ve ABD için de en büyük felaket senaryosu hiç kimsenin seçmediği Pence’in başkanlığa “atanması” olur.

        ABD’deki bu “sivil darbe” tehlikesine daha önce değinmiştim… Hatırlatmak isterim…

        https://www.haberturk.com/yazarlar/oray-egin/1703043-abd-gezisi-vakit-kaybi-mi

        ***

        Medyada bugün gözüme takılan yazı:

        Ahmet Hakan’ın eskiye özlemi ne?

        Dikkatli okuma yaparsanız, bir süredir Ahmet Hakan’ın köşesinde hem Mehmet Ali Yalçındağ’ı hem de Mustafa Sarıgül’ü gündeme getirdiğini, övdüğünü fark ederseniz.

        Dün olduğu gibi bunu daha evvel de yapmıştı.

        Ahmet Hakan’ın kendi dairesinin de olduğu, yöneticiliğini de Mehmet Ali Yalçındağ’ın yaptığı Trump Tower’a dikilen bir Erdoğan posterinden yazı çıkarmıştı… O zaman “Yalçındağ artık patronun değil, övmene gerek yok” diyecektim ama arada kaynadı.

        Ama bir kez daha Yalçındağ’ı gündeme getirdi. Trump’la arabulucu olması için devreye girecek figür olmasını öneriyor. Acaba Ahmet Hakan yeniden Yalçındağ’ın grubun başına geleceğini mi düşünüyor?

        WASHINGTON’DA KAPILAR KAPALI

        Trump’la arabuluculuk konusuna gelince… Yalçındağ’ın Trump’ın seçiminden sonra apar topar ABD’ye geldiğini, Trump’tan randevu koparmaya çalıştığını biliyorum. Ama bütün kapılar yüzüne kapandı. Hatta yakınlarına “Bu adamlar seçilmeden önce başka, seçildikten sonra başka davranıyorlar” diye yakındı. Kısacası o arabuluculuk işi de hayal. Trump’ın onun adını hatırlayacak durumda olduğuna bile emin değilim.

        Ya Mustafa Sarıgül peki?

        Ahmet Hakan yönettiği ilçeye tıpkı Yalçındağ’ın medyaya verdiğine benzer zararlar veren bir belediye başkanını neden durmadan övüyor, adeta köşesinde reklamını yapıyor? Adam basmalar, yargıya taşınan mafyavari sindirme teknikleri, hadi hepsini boş verin, Atiye Sokak’ın rezil hali bile yetmiyor mu Sarıgül defterini kapatmamız için? Hele hele “Küçük Sarıgül”ü Beşiktaş Belediyesi’ne “atama”sı, sonradan o belediyede çıkan türlü rezillikler…

        Ahmet Hakan unuttu mu?

        Sarıgül’ü hepimiz tanıyoruz (medyada ondan kim kaçabilmiş) ve ahbaplığımız var. Ama bırakalım “uzaktan aşk” olarak kalsın. Ahmet Hakan illaki yakın dostunun reklamını yapmaya mecbur değil köşesinden…

        Kendi dairesinin olduğu gökdeleni övmek zorunda olmadığı gibi.

        ***

        Diğer Yazılar