Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçen hafta Donald Trump’ın golf kulüplerinin birinde gizli bir akşam yemeği yendi. Masanın başında Amerikan Başkanı, konuklar arasındaysa dünyanın en ünlü medya patronu Rupert Murdoch ve eşi Jerry Hall vardı. Damat Jared Kushner’ın da hazır bulunduğu yemek sofrasının fotoğrafı sosyal medyada kulübün üyelerinden biri tarafından paylaşılınca ortaya çıktı. Ama kuşkusuz bu yakın dostluk şaşırtıcı değildi.

        Amerikan basını bir süredir Murdoch ve Trump arasındaki direkt bağa dikkat çekiyor. Beyaz Saray işten atılan Fox görevlilerine görev veriyor, Beyaz Saray’dan ayrılanlarsa kendilerini Fox ekranında buluyor. Trump’ın güne kanaldaki “Fox and Friends” isimli haber-tartışma programını izleyerek başladığı biliniyor. Ancak çok önemli devlet kararlarını bile Fox’taki yorumcuların etkisiyle alıyor. Bazen danışmanlarını şaşırtma pahasına… Akşam Fox’ta izliyor, sabah uyandığında kriz çıkartmayı göze alarak kararını değiştiriyor.

        Rupert Murdoch ve eşi Jerry Hall
        Rupert Murdoch ve eşi Jerry Hall

        ABD’Yİ FOX YÖNETİYOR

        Fox ve Beyaz Saray arasındaki bu fazla yakın ilişki geçtiğimiz haftalarda New Yorker dergisinin ülkeyi “Fox, Beyaz Saray’ı yönetiyor” tespiti yapmasına neden oldu. Derginin ortaya çıkardığına göre Trump dönemindeki regülasyona dair kimi kararlar da hep Murdoch lehine şekillendi, hatta başkan bizzat kimi kararların alınması için talimat verdi. Geçmişte de Ronald Reagan ona kimi kanuni jestler yapmıştı.

        Murdoch’ın Amerikan siyaseti üzerindeki etkisi yeni değil ama Avustralya kökenli Amerikan vatandaşı medya patronu ilk kez Beyaz Saray’da kendisine çok yakın bir arkadaş buldu. Trump teflon bir karakter olduğu için daha önce Murdoch’ın kendisinden hakaretamiz ifadelerle söz ettiğini umursamıyor, sık sık telefonlaşıyorlar. Fox’taki kimi sunucular da düzenli olarak Trump’ı arıyor.

        Medya patronlarının siyasete ilgisi, kendi çıkarları doğrultusunda yayın organlarını kullanmaları da yeni değil elbette. Bunun örnekleri bizde de sıkça görüldü. Murdoch ise özellikle Avustralya’da seçim sonuçlarını etkileyebilecek yayınlar yapıp başbakanı değiştirebildi. Brexit kararında da Murdoch’ın The Sun gazetesinin önemli rol oynadı.

        Geçtiğimiz hafta sonu New York Times da 20 bin kelimelik bir Murdoch dosyası açtı. Oku oku bitmeyen bu yazı özetle medya patronunun sadece ABD’de değil, dünyanın her yerinde güçlü olduğunu örneklerle anlatıyor. Murdoch’ın çıkarları doğrultusunda siyasete müdahale ettiği ülkelerde hep sağ yükseliyor; öte yandan Murdoch’ın ayak izinin bulunmadığı Macaristan gibi yerlerde de faşizmin ayak sesleri duyuluyor ama. Tek sorumlu gerçekten Murdoch mı, karar vermek zor.

        Bir anlamda Murdoch’ın gücü hem var, hem de abartılıyor. Ama kuşkusuz ABD’de, özellikle de muhalif kesim için, epeydir kullanışlı bir düşman medya patronu. Liberal ve muhalif çevreler her gün yalan ve sağ propaganda yayan Fox News yüzünden Murdoch’a kızgın. Ülkede demokratik ideallerin ve liberal değerlerin çöküşünden biri sorumlu tutulacaksa basın oklarını Murdoch’a çevirmiş durumda.

        TÜRKİYE’DE NEDEN MUHALİF?

        Bir yandan da yanıtı verilmeyen sorular var.

        Murdoch bu kadar kötü biriyse nasıl oldu da İngiltere’de The Times, ABD’de de Wall Street Journal prestijli yayın organları olarak eğilip bükülmeden yayın yapabiliyor. The Times muhafazakar bir gazete olmasına karşılık Brexit’e karşıydı. Journal da “yandaş” görünmesine karşılık sık sık Trump’ı eleştiriyor.

        Bir de işin Türkiye boyutu var.

        Hemen her kötülüğün altında “Yahudi parmağı” arayanlar Murdoch’ı da bir sepete koyarak epeydir global dünyanın lobilerinin Türkiye’de oyunlar oynadığına dair hayali düşmanlar icat ediyorlar. Hayır, Murdoch Yahudi değil. Dahası, Türkiye’de kanalının sürdürdüğü yayın çizgisi Fox da dünyadaki örneklerinden bir açıdan daha farklı: Bizde iktidarı desteklemiyor Murdoch medyası, hatta şiddetle karşı çıkıyor. Disney’e devir-teslim tamamlandıktan sonra Türkiye’deki Fox’un nasıl bir kaderi olacağı da muamma, zira Disney geleneksel olarak politikadan uzak duruyor.

        Murdoch ise politikanın tam merkezinde, hatta iktidarın sofrasında yer almaktan son derece hoşnut. Zaten dev medya imparatorluğunun çoğunu satıp Fox News ve gazetelerini kendi elinde tutması da bu ilgisinin göstergesi: Para makinalarını değil, güç ve iktidarı yönlendirebilecek silahlarını kendi elinde tutuyor. Murdoch imparatorluğunun yeni varisi oğul Lachlan ise şimdi Avustralya’da Fox News’ü hayata geçirip popülist sağ tandanslı haberciliği başlatmaya çalışıyor.

        Piyasanın kokusunu alan, yükselen değerlere ve tiraj-rating’i iyi bilen bir işadamı mı Murdoch yoksa usta bir manipülatör, dünyanın en tehlikeli figürü mü? Bir türlü karar veremiyorum. Ama gazeteciliği, yayıncılığı çok iyi bildiği, bu işin ustası olduğu kesin. Bu yaşında bile kafası çok iyi çalışan bir medya patronu.

        Etkisi ise daha uzun yıllar devam edecek, kendisinden sonra da tartışılmaya devam edecek kuşkusuz.

        REKLAM

        ***

        Murdoch’ın gazetesi Murdoch hakkındaki oyuna ne dedi

        Amerika’da tam anlamıyla bir Murdoch modası var.

        Londra’da sahnelenen “Ink” adlı oyun okyanusu geçerek Broadway’e geldi geçenlerde. Rupert Murdoch’ın Avustralya’dan İngiltere’ye gelip The Sun gazetesini almasını anlatıyor. Bu aralar Murdoch’a yönelik yoğun bir ilgi var zaten Amerikan basınında; liberaller her türlü kötülüğü ondan biliyor ve bu yönde arka arkaya yazılar çıkıyor.

        “Ink” adını çok iyi bildiğimiz medya patronundansa genel yayın yönetmeni hakkında. Üçüncü sayfa güzelinden sansasyonel manşetlere yaptıkları bugün hala tabloid gazeteciliğine yön veren Larry Lamb’i aslında tanımıyoruz. Neredeyse tarih sahnesinden silindi, ama The Sun biraz da Murdoch’ın yönlendirmesiyle aslında onun ürünü.

        “Ink” medya patronunu asıp kesmiyor aslında. İlk yılları olduğundan herhalde daha objektif davranıyor; tabii o zamanlar Murdoch’ın medyayı bir silah gibi kullanmaya niyetli olup olmadığı da belli değil. Oyunda biraz izleri, bugünün habercisi olabilecek işaretler var o kadar.

        Yine de “Ink” medya tarihinin en aydınlık, parlak yıllarını anlatmıyor. Bir çürümüşlüğün belgesi aslında…

        İki buçuk saate yakın süresine rağmen geçenlerde sıkılmadan izledim. Özellikle sahnede gazeteciliğin tekniğine dair edilen sözler ilgimi çekti. Gazete logosu nasıl olur, mizanpaj nedir, manşetlerin boyutu ne anlama gelir… Ancak bir gazetecinin hakim olacağı detaylar vardı.

        Oyunun sonunda Murdoch’ı canlandıran oyuncu Bertie Carvel’la sohbet ederken İngiliz tabloid’lerin “Ink” hakkında ne dediklerini merak ettim.

        “Biliyor musun o tabloid’lere tiyatrodan bahsettirebilirsek büyük başarı elde etmiş oluruz,” dedi. “Tiyatroyla ilgilendiklerini hiç sanmıyorum!”

        Ya Murdoch’ın diğer gazetesi The Times?

        “Beş yıldızlı muazzam bir oyun, gibi bir şeyler yazdı ki oyunun ne hakkında olduğunu düşünce bence daha da önemli.”

        Editoryal bağımsızlık biraz da bu demek işte.

        Diğer Yazılar