Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Normal şartlarda Ekrem İmamoğlu’nun tekrarlanacak seçimlerden yüzde 70 gibi bir oy farkıyla çıkması gerekir. Başta rüzgar ondan yana. Türkiye’de son yıllarda hiçbir siyasetçi böylesi bir halk kahramanı mertebesine yükselmedi; üstelik de durup dururken. Kendisi bile kazanacağını düşünmediği bir seçimden galip ayrıldı, 15 dakikalığına görevi yapmasına izin verildi ve sonra hoyratça el çektirildi. Bu durum ister istemez onu mağdur da yaptı.

        Türk siyasetinin en sevdiği siyasetçi türü bu. Zincirbozan’dan Çankaya’ya, “Muhtar bile olamaz”dan Beştepe’ye uzanan 'saga’nın üçüncü bölümü “Mazbata” adını mı taşıyacak?

        Böyle olması gerekiyor, ama 23 Haziran bugünden bakınca çantada keklik görünmüyor.

        Hayır hayır, sosyal medyada dolaşan tevatürlerden, “sonucu belli seçim” efsanelerinden bahsetmiyorum. Aksine, kim ne derse desin Türkiye’deki bütün seçimlerin aşağı yukarı kitabına uygun işlediğini, şaibenin asgari düzeyde olduğuna inananlardanım. Öte yandan, YSK’nın seçimlerin yenilenme kararının da meşruiyetinin tartışılması gerektiğini düşünüyorum. Ancak Mart ayındaki seçimler gibi Haziran ayındaki seçimler de gerçek sonucu yansıtacak.

        Dahası, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da böyle düşündüğüne ve YSK’nın iptal kararından aslında hoşnut olmadığını gözlemlemek zor değil. Erdoğan daha ilk gece yenilgiyi kabul etmişti konuşmasında. Daha sonra ilanlarda da İstanbul’un kaybettiği satır aralarında vurgulanmıştı. Yeniden seçim kararının neden alındığını belki tarih ortaya çıkartacak, belki de bu sürece giden gerçek gerekçeleri hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz.

        İKTİDAR ZAFERDEN EMİN DEĞİL

        Bildiğimiz tek şey iktidarın seçimi kazanacağından emin olmadığı. Nitekim, hafta sonu Taksim turundan ve açıklanan yoğun miting takviminden anlaşıldığına göre Tayyip Erdoğan bizzat dört elle bu seçim için çalışıyor. Önceden kazanacak olsa neden asılır? Göstermelik olsa birkaç miting yapar, böyle sıkı sıkıya asılmaz. Bir önceki seçimde isteksiz Binali Yıldırım’ın, yorgun ilk teşkilatının açığını bizzat insanüstü çabayla kapatmaya çalışıyor Erdoğan şimdi. Böylece sandıktan tıpkı eskiden olduğu gibi partisinin oy farkıyla galip ayrılmasını hesap ediyor.

        Ekrem İmamoğlu’nun şartlardan dolayı önüne düşen avantajı Erdoğan’ın çalışkanlığıyla yarışabilecek mi? Birkaç gündür dikkat ediyorum, Ekrem Abi’ci basında bile “Şimdi su içti, şimdi bunu dedi” tarzı haberlerden eser yok. Sıkıldılar mı? Bir-iki hafta öncesine kadar günde üç-beş manşette birden oluyordu İmamoğlu, şimdi kendi mahallesi bile gündemde tutmuyor. Onun yerine hiç kimsenin umurunda olmayan haberler zoraki gündeme geliyor adı: Belediye’den şu kovulmuş, duvardaki tablo inmiş…

        Kendisi de seçmeni ve medyayı heyecanlandıracak bir hikaye, bir malzeme sunmuyor.

        Ahmet Hakan’dan okudum, meğerse Kıbrıs’taymış İmamoğlu. Ben de ister istemez “Ne alaka” diye düşündüm. Hele hele Cem Yılmaz gösterisinde ne işi var? Cem Yılmaz’ın desteği, Twitter’daki etiketler yanıltıcıdır. Ekrem İmamoğlu’nun kapı kapı dolaşıp mağduriyet hikayesini “pazarlaması” gerek. Onun yerine sahurdan sosyal medya video’ları çekiyor. Tembel işi propaganda sosyal medya; hiçbir zaman tutmadı.

        MUHALEFETTE GALİBİYET REHAVETİ VAR

        Süreci şu ana kadar sorunsuz götüren muhalefet galibiyet rehavetiyle gevşemiş, eski yanlışları yapmaya meyilli gibi. Böyle giderse seçimi hiçbir şaibeye ya da tartışmaya gerek kalmadan sahadaki Tayyip Erdoğan’a armağan edecekler.

        YSK kararından beri muhalif sokak infial halinde. Oysa kendi gazeteleri ve parti liderleri adeta bayrama gider gibi bir seçim havasında. Konuyu sıradan bir politik gelişme, olağan bir kriz gibi değerlendiriyorlar. Büyütmüyorlar, mağduriyetlerini haykırmıyorlar, hatta birkaç güne kadar yaklaşan seçimin dayatma bir tekrar olduğunu bile unutturacaklar.

        Gözlemlediğim muhalefetin hem yorulduğu hem de şımardığı. Galibiyet rehavet yaratmışa benziyor. Sanırım önümüzdeki seçimleri de kesin kazanacaklarını düşünüyorlar. Oysa ilk seçimi bile tesadüfen kazandıklarının farkında değiller! Bunun sürpriz bir başarı olduğunu analiz edemediklerinden şimdi gevşemeleri de normal.

        İşte bu açığı Erdoğan kullanmayı çok iyi biliyor. Baksanıza, şimdiden 30 Mart’ın tarihi yeniden yazılıyor. Bir kere AK Parti “Oylar çalındı” sözünü tekrar edip duruyor; yeteri kadar tekrar edilirse doğru olarak kabul edileceği inanılıyor. Dahası, geçen gün Fatih Altaylı’nın dikkat çektiği gibi Binali Yıldırım’dan bir mağdur yaratacak strateji izleniyor. Ekrem İmamoğlu sahurda video çekip Cem Yılmaz’ın “Süpermen bir gün terziye gitti” şakalarına gülerken tarih yeniden yazılıyor.

        23 Haziran’da muhalefet seçimi kaybederse iktidarın oyunları, şaibe, baskı, oyların çalınması, devletin tüm imkanlarının seferber edilmesi yüzünden değil, kendi tembelliği yüzünden kaybedecek.

        REKLAM

        ***

        Fatih Altaylı’ya özel not

        Birden Ekrem Abi’ci olan ünlülerden söz ettiğim yazımı önceki gün Fatih Altaylı eleştirmiş. Doğrusu, zamansız olduğunu, özellikle muhalefetin “Bir kişi bile kazansak kardır” diye düşünürken şeytanın gör dediğini yazdığımın farkındaydım.

        Altaylı “İyi de fikirlerini değiştirmiş olamazlar mı, ne var bunda” diyor.

        Uzun yazıyorum, biliyorum. Sanırım o da pek çokları gibi yazının sonunu getirememiş. Halbuki orada açık açık sorusunu yanıtlıyordum. “Bu insanların amacı politik duruş ya da fikir belirtmek değil, bilet satmak,” diyorum özetle. “O yüzden de fırsat kollayıp Ekrem Abi’ci oldular.”

        Sorguladığım Türk ünlüsünün samimiyeti, birinin fikir değiştirmesi değil. İlla arşivden eski Hey dergilerini bulup 12 Eylül’e destek veren ünlülerin adını mı çıkarayım? İpucu: Birçoğu sonranın “yetmez ama evet”çileri, kimileri dönemin Gezi’cisi, şimdinin Ekrem Abi’cileri.

        Ben burada bir fikir değişikliği göremiyorum.

        REKLAM

        ***

        HDP adına kim konuşuyor

        Programına dört AK Partili çıkarıp CHP’yi tartıştıran arkadaşım Şirin Payzın ne zaman muhalif oldu, kaçırdım. Tıpkı Ahmet Şık’ın daha çiçeği burnunda milletvekili olarak nasıl birdenbire Kürt halkının sözcüsü olduğunu anlamadığım gibi.

        Düşük liberallerin merkezi, zamanında FETÖ’nün sızıntılarını, mesela Mustafa Balbay’ın çarpıtılmış günlüklerini yayınlayan T24’te ikilinin sohbetine şöyle bir baktım.

        Ahmet Şık seçimlerde Kürt halkının tavrına dair büyük laflar ediyor, pazarlık masasının kurulabileceğini ima ediyor. CHP’ye de seçimlerden sonra bir teşekkür bile etmediler diye kızıyor.

        Tabii ki istediğini söyleyebilir, ama üslubu, tonlaması, kendini konumladığı yer dikkatimi çekti.

        HDP’de kıdem olarak ondan çok daha eski isimler var. Onlar bile böyle büyük laflar etmiyor, Kürt halkı adına öyle kolay kolay söz almıyor. Bu insanlar siyaset yapıp sokaklarda bedel öderken Ahmet Şık daha düne kadar onların fotoğrafını çekiyordu sadece, şimdi ne çabuk 300 yıllık bir tarihin sözcüsü olabildi. Selahattin Demirtaş, Ahmet Türk bile bu kadar rahat değildir emin olun.

        Hiçbir şeyin sonradan olanı tam tutmuyor, benden söylemesi.

        Diğer Yazılar