Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Reha Muhtar bir ara içki ve sigaranın zararlarını anlatarak yayın yönetmeni olmak istiyordu, köşesinden oldu. Fatih Çekirge de şimdi Hürriyet’in başına geçmek için kendince benzer bir taktik uyguluyor.

        Netflix’teki “Black Mirror” dizisinin izleyip de alt metnini tam anlamadığı bir bölümüne “Toplumu eşcinselliğe özendiriyor,” diye saldırmak Fatih Çekirge’yi GYY yapar mı? Hayır, kötü haberi ben vermiş olayım. İnsanın bazen yenilgiyi kabullenmesi gerekiyor. Zaten bu iktidar oyunlarında paslandığı yanlış zamanlamasından belli.

        Çekirge’nin muhafazakarmış gibi görünüp Netflix’i hedefe koyduğu gün iktidar partisi gençlere “10 GB bedava İnternet’le Netflix izleyeceksiniz,” vaadinde bulunuyordu.

        Fatih Çekirge’yi şahsen tanıyorum, homofobik olmadığını çok iyi biliyorum. “Toplumun eşcinselliğe özendirilmesi” konusunda neyi kastettiğini ise anlayamadım. Mesela ben Fatih Çekirge’yi görünce toplumu heteroseksüelliğe özendirdiği için paniğe kapılmıyorum, ya da kendim özenmiyorum… Allah korusun zaten, nesine özeneyim?

        Çekirge’ye diyeceklerim bu kadar. Daha fazlasını yakın arkadaşları yazar Yıldırım Türker ve en meşhur şiirinde Türkiye’ye erkek cinsel organ heykelleri dikilmesini isteyen şair küçük İskender’den öğrenebilir.

        TOPLUM İÇİN EN SAKINCALI DOKTOR

        REKLAM

        Bana hep televizyon dizisinde doktor rolü yapan biriymiş gibi gelen Osman Müftüoğlu’nun bu da konuda fikri var.

        “Prof. Dr.” Mütfüoğlu da dayanamamış Çekirge’yi aramış. “Eşi Mihriban” da birkaç gündür bu konuya dikkat çekiyormuş, “ben de toplum sağlığı açısından sakıncalı buluyorum” diyor. Eşi Mihriban’ın bu konularda yetkinliği nereden geliyor, merak ettiğim için araştırdım teolog, sosyolog, pedagog, psikolog mu diye: Bir dönem Mamak belediyesinde başkan sekreteriymiş…

        Kim bilir belki de Osman Müftüoğlu “eşcinselliğin toplum sağlığı açısından sakıncalı” olduğu iddiasını WhatsApp’den gelen bir Dünya Sağlık Örgütü raporuna göre söylüyordur. Daha önce başına gelmiş, hiç araştırmadan telefonuna gelen bir palavranın “rapor” diye üzerine atlayıp yazmıştı. Normal bir ülkede lisansı iptal edilirdi.

        Müftüoğlu’nun tutarsızlığını, kendisinden bir sağlık guru’su yaratıp bu işi nasıl ticarete döktüğünü, “detoks merkezi” tanıtımı için gazeteyi kullanarak nasıl zengin olduğunu anlatmak için kitap yazılır. Faruk Bildirici bu yozlaşma hakkında bir külliyat hazırlayacak kadar çok çalışmıştı. Sadece tek bir örnek vereyim: Ton balığının zararlarına dair yazılar yazan Müftüoğlu ton balığı reklamlarına çıktıktan sonra ton balığının yararlarını anlatmaya başladı köşesinde.

        Bu açıdan, toplumun sağlığını düşünürsek Müftüoğlu’nun varlığı Netflix dizisinden daha sakıncalı olduğu söylenemez mi? Sözlerini hekim öğüdü diye ciddiye alan toplumda oluşacak sakıncalara karşı kim hesap verecek? Tıbbı Kelebek magazin eki seviyesine indiren Müftüoğlu’nun hadsiz yorumunu bir Fatih Çekirge yazısı gibi gülüp geçemiyorum o yüzden.

        ***

        Ekrem İmamoğlu’nun bu iki cümlesinin özrü yok

        PONTUS MESELESİ

        Ekrem İmamoğlu televizyon tartışmasında “Pontus” sözcüğünü de kendisine edilen hakaretler arasında sıraladı.

        “Affedersiniz bana Ermeni bile dediler,” sözünden ne farkı var bunun? Neden hiç kimse bunun üzerine gitmiyor?

        Nedenini söyleyeyim… Bu konuda hassasiyeti olanlar daha çok muhalif mahallede yaşıyor. İktidar safından biri “Ermeni dölü” ya da “Rum çocuğu” gibi bir laf ederse de kolaylıkla infiale geçiyorlar. Irkçılık konusunda hassas olduklarından dolayı değil, karşı tarafın bir zaafını yakaladıkları için haz duyduklarından.

        Aynı mahalle Ekrem İmamoğlu’na tapındığı, onu kahraman ve kurtarıcı olarak gördüğü için “Bana Pontus bile dediler” lafını görmezden geliyor.

        Kuşkusuz bu çifte standart her cenahta geçerli, ama muhalif kesim de diğerlerinden daha adil ya da objektif değil.

        “İt” meselesinden önce bundan dolayı özür dilemeli İmamoğlu.

        İÇKİSİZ TESİSLER

        Programda o son anda ettiği laf var ya… Neden yeteri kadar tartışılmıyor?

        İçkisiz belediye tesisi ve haremlik-selamlık havuz açmakla övünüyor. Üstelik kimse de ona bunu sormuyor, kendisi marifetmiş gibi anlatıyor. Bunca sene içkisiz belediye tesislerine karşı çıkan, kadınla erkeğin denize ayrı girdiği “beach club”lara öfke kusanlar değil mi İmamoğlu’nun seçmeni?

        İmamoğlu’nun bu sözünü kabul edebilmem mümkün değil; gaf değil, düpedüz ayıp. Muhalif mahallenin suskunluğu ise ayrı bir vak’a.

        İmamoğlu’nun “Herkes istediği gibi yaşamakta özgür, dileyen içkisini içer dileyen içmez, biz kimsenin yaşamına karışamayız,” demesi çok mu zordu?

        Başından beri İmamoğlu’na “Yeteri kadar solcu değil” diye itiraz etmemin nedeni bu işte.

        Diğer Yazılar