Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Tatile çıkmak profesyonel hayatın en önemli ihtiyaçlarından biri. Kuvvetli bir organizasyon ve görevlendirme yeteneği olan bir yöneticinin mesai saatleri boyunca bir memur gibi sürekli işyerinde bulunması da gerekmez, çünkü iyi bir sistem oturduğunda işler uzaktan yöneticinin denetiminde de işler. Bir sene kendi ofisine uğramadan dünyanın çeşitli şehirlerinden işlerini yöneten, milyon dolarlık cirosu olan şirket sahibi tanıdıklarım var.

        Mesai saatlerinin işlemediği, izin günlerinin anlamını yitirdiği, bayram ya da gece yarısı tanımayan istisna meslekler de var tabii. Aklıma ilk olarak gazetecilik geliyor; eş, akraba, çocuk bahanelerine sığınmadan görev çağırdıysa anında görev yerinde olmayı şart koşuyor bizimki.

        Bir diğeri de kuşkusuz siyaset. Siyasetçinin illa bir şey yapması, çalışması da gerekmiyor. Çünkü mevcut bütün mesleklerin ötesinde siyaset öncelikle bir vitrin işi. Bir şey yapıyormuş gibi görünmek, orada olmak çoğu zaman bir şey yapmaktan daha önemli. Sonuçta algı belirleyici oluyor.

        Ekrem İmamoğlu bu kadar basit bir gerçeği nasıl bilmiyor olabilir? Henüz bilmiyor, çünkü amatör. Ayrıcalıklı bir hayattan sonra hiç kimsenin umurunda olmayan, nerede olduğunu bile çoğu kimsenin bilmediği, doğal olarak da dikkat çekmeyen bir ilçede belediye başkanı olmuş. Mucizevi şartlar olmasa bugün ulaştığı konuma da gelmeyecek, hiçbirimiz de adını bilmeyecektik.

        İŞİNİN BEDELİ BU

        Yağmurun İstanbul’a felaket olarak yağdığı gün ortalarda görünmemesi İmamoğlu’nun henüz konumunun öneminin kavrayamadığını gösteriyor. Bu gibi amatörlükler Beylikdüzü’nü yönetirken görmezden gelinebilir, ama İstanbul’u yöneten, büyük ihtimalle de Cumhurbaşkanlığı adaylığına oynayacak birinin ortada görünmeme gibi bir lüksü yok.

        Ekrem İmamoğlu ailesiyle vakit geçirmesinin öneminden bahsediyor, çocuklarıyla ilgilenmesinin kendi sorumluluğu olduğunu vurguluyor eleştirilere karşı. Anlamadığı, artık onun bir baba ya da işadamı olmadığı. O artık İstanbul’a ait, kendisini 24 saatten daha fazlasını İstanbul’a adamasını talep ediyoruz. Belki bencilce bir talep ama seçmen açgözlüdür, istediğini alamayınca nankörleşir. Bu göreve seçilirken kendi özel hayatından feragat etmek zorunda olduğunu bilmeliydi. Bu işin bedeli bu.

        Kendisine vakit mi ayırmak istiyor, çocuklarının hayatında mı kalmak istiyor yoksa bütün varlığını Türkiye’ye mi adayacak? Bu kararı şimdi değil, çok önceden vermiş olması gerekirdi. Uzaktan görünen kafasının karışık olduğu. Bu kafa karışıklığını ona umut bağlayan insanlara ihanet olarak yorumlamak da ağır kaçmayacaktır.

        Muharrem İnce’nin siyasi hayatı seçimi kaybettiği için değil, seçim gecesi otel odasında kafayı çekmeyi tercih ettiği için bitti. Türkiye’de aslında iktidar arka arkaya seçim kazanmıyor, muhalefet böyle böyle seçim kaybediyor.

        KAÇAN LİDERLİK FIRSATI

        Ya dua okurken, süpermarket alışverişine giderken, antrkotdenetlerken bile bunu sosyal medyada paylaşan, şeffaf bir belediyecilik sözü vererek meclis toplantılarının canlı yayınlanmasını isteyen İmamoğlu’nun nerede olduğunun açıklanmaması? İlk 24 saatte belediyedeki vekilinin başkanın nerede olduğuna dair bir açıklama yapmayacak olması asıl skandal. FaceTime’la darbenin engellendiği bir ülkede Ekrem İmamoğlu saniye saniye görev başındayım algısı yaratacak bir iletişim çalışması yapamaz mıydı?

        Galoşun tartışıldığı günlerde çamurlara batmış, ter içinde, insanların içinde koşturan, ne bileyim, gerekirse elinde kovayla sokaklarda, apartmanlarda çekilen fotoğrafların algısı nasıl olurdu? Doğal felaketlerde sergiledikleri performanslar siyasetçiden lider yaratır.

        Şimdi bir anılık aymazlık yüzünden “Acaba yanlış mı yaptık, acaba umutlar boşa mı çıktı,” gibi kuşkular düştü seçmenin aklına. Toparlanmaz değil, ama zaman alır. Birisi beş sene sonra “İstanbul’u sel bastığında sen neredeydin” dediğinde verecek bir cevabı yok. İstanbul da, muhalif mahalle de bu kadar amatörlüğü hak etmiyor. Neyse ki çabuk öğrenen biri.

        REKLAM

        ***

        Dünyanın en büyük havalimanı

        Netflix’te ikinci sezonu başlayan “Mindhunter” dizisinin bir bölümünde Atlanta’ya gelen FBI ajanı “Ne oluyor burada, uçak tam 20 dakika taksi yaptı,” diyor. Karşılayan polis de yeni belediye başkanının dünyanın en büyük havalimanını yapmak için inşaatı başlattığını anlatıyor.

        Küçük ama komik bir sahne.

        Zamanlar değişse de, farklı kıtalar da olsa da yeni havalimanı yapıldığında “film icabı” bile insanların konuşmaları ve şikayetleri benzermiş demek ki.

        MINDHUNTER İÇİN BİLMENİZ GEREKENLER

        Seri katillerin psikolojisini inceleyen “Mindhunter” izleyicinin bu isimlerden en azından haberdar olduğunu varsayıyor. Kuşkusuz haklarında hiçbir şey bilmeden de diziyi izlemek mümkün, ama önden biraz araştırma yapmanın da faydası var. Bu sezon Atlanta çocuk cinayetlerini ele alıyor dizi, bir de Charles Manson’ın gölgesi dolaşıyor. Ancak Manson beşinci bölüme kadar görünmüyor.

        Manson bugünlerde vizyona girecek olan “Once Upon a Time… in Hollywood” filminde de işleniyor, her ne kadar tarih çarpıtılmış olsa da.

        Daha önce “You Must Remeber Manson” podcast’ini önermiştim ön hazırlık için. “Mindhunter” dizisi için de “Monster” adlı podscast’i tavsiye ediyorum. Birinci sezonu Atlanta’daki cinayetler üzerine.

        Diğer Yazılar