Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Esas kız için gelip başroldeki erkekleri izlemek istiyorsanız…

        BugünlerdeNetflix’teki“Unorthodox” dizisini övmeyeni dövüyorlar herhalde, o yüzden eksik kalmayayım. Dört bölümlük dizi su gibi akıyor. Gerçi ben yemek yaparken, evi temizlerken, birazfondases olsunizledim ve bir ara ikiayrıkadının hikayesini anlattığınıbiledüşündüm. Biri evlenen, biri evden kaçan gibi… O kadar kopmuşum... Sonra bir arkadaşım uyardı, ikisi de aynı insan deyince üçüncü bölümde konsantre olmaya başladım. O Berlin kısımları biraz zorlama, zaten dizinin esinlendiği kitapta da böyle bir bölüm yok.Öyle fonda ses olsun diye de izlenmiyor, altyazı okumak şart.Ama ilginç olduğu yadsınamaz dizinin. Hızlı izlenmesi avantaj. Asıl ilgimi çekense baş karakter kadının hikayesindense onun peşindeki iki erkek karaktere dair olay örgüsüoldu. Hatta onların hikayesinin daha katmanlı ve karmaşık olduğu bile söylenebilir. Bence “Unorthodox”unasıl yıldızıMoishe. Kim bilir, belki “spinoff” yapılır. Dizinin Türkiye uyarlaması olur mu acaba?

        *

        Rockmahallesinin ablasından dedikodular dinlemek istiyorsanız…

        ‘EltonJohn’un son derece basit adına rağmenkonuyu doğrudan özetleyen“Me” adlı otobiyografisini okumuyorum, dinliyorum. “RocketMan” filminde onu canlandıranTaronEgertonokuyor çoğunu; ilk bölümüEltonAbla okusa da. Onun hayatının bilinmeyen kısmı kaldı mı? Binlerce söyleşi, belgesel ve müzikal filmden sonra… Meğerse çay saatinde ya da altın gününde yapılan dedikodular eksik kalmış. John ve Yoko’nun evindeki eşyaların kalabalığı,RodStewart’ınkıskançlığı, bol kokain ve alkolle geçen yıllar,MickJagger’ınona magazin basınına dair tavsiyesi, onu dolaptan çıkarmak için gelen gazeteciyi hiç uğraştırmadan her şeyi anlatması,BobDylan’ın sessiz sinema oynamaktaki başarısızlığı ve karşılığında kafasına portakal yemesi ilk anda aklıma gelenler.EltonJohn’un hayatındaki en büyük takıntısı sarışın, mavi gözlü genç erkekler ve onlara karşıbeslediğikarşılıksız aşkmış. Ömrünün büyük bölümünü heteroseksüel erkeklereaşıkolarak geçirmiş, yıllar sonra mutluluğu kocası DavidFurnish’tebulana kadar.KatharineHepburn’ünonunevininhavuzunda yüzerken suda ölü bir kurbağa bulmasıvar bir de.HepburnhemenElton’ı uyarmış,havuzda kurbağa var diye.Elton’ındaeli ayağı birbirine dolanmış, ‘ay ne yapacağım ne edeceğim’ falan derkenHepburnhavuza atlamış, kurbağayı eliyle tutup dışarı atmış.Eltonona “NasılyapabildinKatharine” diye sorduğunda da tek bir kelimeyle yanıt vermiş:“Karakter.”Herhikayeninsonunda havuzdan kurbağaları eliyle tutup atan daima bir kadın olur.(Bu anekdotu önceki gün Ayşenur Arslan’a saldıran Ahmet Hakan’a adıyorum.)

        *

        Anketlere ‘Ekranda daha çok belgesel izlerim’ diye yanıt vermek isteyenlere…

        Errol Morris
        Errol Morris

        ErrolMorris herhalde Amerika’nın en bilinen belgesel sinemacılarından biri. Özellikle üzerinde durduğu da karmaşık ve çoğu zaman şeytani karakterlerinDNA’sını incelemek. Vietnam Savaşı’nın mimarlarından dönemin Savunma Bakanı RobertMcNamara’ylakonuştuğu “TheFogofWar” bu konuda bir başyapıt. Yıllar sonda Irak Savaşı’nın arkasındaki isim, bir başka dönemin Savunma Bakanı DonaldRumsfeld’iincelediği “TheUnknownKnown”debir klasik. Üçlemenin sonhalkası “AmericanDharma”vebu seferkarşımıza SteveBannonçıkıyor. Fiziki bir savaşın mimarı değil, ama kültür savaşlarının ön cephesinde yer alan ve dünyanın şeklini değiştiren bir figür. DonaldTrump’ınseçilmesinin ve Amerika’da aşırı sağın yükselmesinin arkasındaki isim. Korkunç biri olabilir, ama muazzam birzekave öngörüsü olduğu da tartışılmaz.Trump’ı seçtirmeden önceBannondaha çok belgesel sinema yapımcısıydı.ErrolMorris’in belgesellerinden esinlendiği için! Şimdi Morris’in karşısında 2016 seçimlerini nasıl kazandığını anlatıyor. Aslında daha ilk başlarda çok basit bir siyasi taktik veriyor: Hillary Clinton’a bir aşırı sağ tuzağı kurmuşlar. Partinin radikal unsurları,Neo-Naziler, alt-righttarafını ön plana çıkararak Clinton’ın bu konulara yoğunlaşmasını sağlamışlar. Clinton da yaptığı ilk konuşmayı bu konulara ayırarak tuzağa düşmüş. Bütünbunlar olurken deTrumpseçmenlere işsizlik, yoksulluk, çürümüş düzenden bahsetmiş. Hillary Clinton’ın kocası “Mesele ekonomi, aptal” sloganıyla seçim kazanmıştı. Kendisi ise aynı konudan seçim kaybetti. Son yıllarda izlediğim en aydınlatıcı siyasi belgesel oldu diyebilirim “American Dharma.”

        *

        Geçen senenin en iyi filmini sinemada kaçırdıysanız…

        GretaGerwig’in“LittleWomen”uyarlaması nasılbütün ödülleri silip süpürmedi anlamıyorum. Aslında anlıyorum, çünkü iki kere izlemem gerekti tam olarak ne olduğunu takip etmek için. Ama her iki izlememe de değdi. Üstelik çok bilinen romanın sonunu değiştirerek, günümüze göz kırparak ve feminist bir mesajı hiç insanın gözüne batmadan gayet güzel ekleyerek. Birçok kişinin aynı anda konuştuğu, insanların sürekli hareket halinde olduğu “mise enscène”leryorucu gelebilir ama amaç o.(Bu kelimeyi de tam doğru kullandım mı bilmiyorum, çünküCahiers’cilerbile tam anlamı konusunda uzlaşamamıştı.)“LittleWomen” her kuşağın uyarladığı o hikayelerden biri; herhalde aşağı yukarı ne olduğunu biliyorsunuz. Ama hiç önemli değil, çünkü bir klasik her zaman geçerliliğini koruyor. İçinde LauraDernvarsa daha da güzel.

        *

        Ne pişirsem diye dolaba bakıp sadece baklagiller görüyorsanız…

        Bunca sene görmezden gelinen konserve baklagillerin tam zamanı şu anda. Bütün dünya nohuttan ne kadar muazzam yemekler yapılabileceğini fark ediyor. Ama bütün İtalyan aşçıların da söyleyeceği gibi sadece haşlanmış bir tabak nohut bile tek başına mükemmel. Biraz taze baharat (biberiye, kekik, adaçayı falan), tane karabiber ve sarımsakla haşlanmış, sonlarına doğru da biraz tuz konan bir tencere nohut tek başına yendiğinde bile harika. Suyunu asla dökmemek gerekiyor. Dolapta kavanozda suyuyla saklayabilir, başka yemeklere (mesela makarna tariflerine) koyabilirsiniz. Üzerine yumurta ya da bir peynir koyup yiyebilirsiniz, ya da sadece çorba gibi içebilirsiniz. Kuru nohut ya da konserve olması da fark etmiyor; gerçi ilkinin lezzeti daha iyi ama daha zor pişiyor. Bir gece önceden ıslatmak bile pişirme süresini çok etkilemiyor, bunu da Washington Post’un yemek yazarının “CoolBeans” adlı kitabından öğrendim.

        *

        Müzik dinlemeye ayıracak 17 dakikanız varsa…

        BobDylan’ın yeni “albümünün” çıktığını biliyorsunuz değil mi? Tek bir şarkıdan oluşuyor.Tuhaf bir şekilde -ki Dylan’ın neyi neden yaptığı sorgulanmaz- tam da bu dönemde Kennedy cinayeti hakkında 17 dakikalık bir şarkının uygun geleceğini düşünmüş olmalı. “MurderMostFoul” Amerikan tarihinin en gizemli cinayetlerinden birine Dylan bakış açısı. Peşinen söyleyeyim ama: Evde otururken bilebulup şarkıyı baştan sona dinlemekiçin kesintisiz 17 dakika bulmak o kadar kolay değil.

        Diğer Yazılar