Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Barack Obama göreve geldikten 27, Donald Trump 20 gün sonra yapmıştı ilk basın toplantısını. Joe Biden’ın mesafeli-seçilmiş-az sayıdaki gazetecilerin önüne çıkıp bir saat boyunca soruları yanıtlaması 64 günü buldu. Beyaz Saray 1.9 trilyon dolarlık teşvik paketi geçtikten sonra, Başkan’a zafer havası katmak için bekletiyordu bu toplantıyı. Bundan sonra ne sıklıkla basının karşısına geçecek, ne kadar soruları yanıtlayacak belli değil. Ama bu toplantıların geçmişten çok farklı olduğu ortada.

        Bir kere basın Trump’a olduğu kadar sert değil Biden’a karşı. Hatta yer yer gazetecilerin Başkan'ı ağırladığı bile söylenebilir. ABD’nin güney sınırına yığılan göçmenlerle ilgili “Sizin iyi bir insan imajınız var, bu yüzden mi artış oldu?” diye soruyordu bir gazeteci örneğin. Diğerleri de fikri takip ya da sıkıştırmak yerine Başkan’a çalıştığı yerden sordular hep. Biden önündeki deftere bakarak yanıtları okudu, zaman zaman adeti olduğu üzere lafı uzattı, ayrıntılara boğdu, bazen diyeceğini şaşırdı. Hazırlıklı olmadığı tek soru basın toplantısından çıkan ilk manşetti kuşkusuz. “Yeniden seçime girecek misiniz­?” sorusuna, “Ya nereden çıkıyor bu sorular?” dedi.

        Biden tekrar aday olacağını söylemek zorundaydı.

        Donald Trump göreve başladıktan iki ay sonra seçim kampanyasını başlatmış, ikinci kez seçilmek için adımını atmıştı. Biden tarafında bu yönde bir hareketlilik yok. Düne kadar da hiç kimse tekrar seçime girip girmeyeceğini sormamıştı; hemen herkes Biden’ın tek dönemlik bir başkan olduğu varsayımıyla hareket ediyordu adeta. Basın toplantısında Biden’a ilk kez yeniden seçime girip girmeyeceği soruldu, hatta belki bir tek bu soruda biraz üzerine gidildi.

        “Evet, beklentim o yönde,” dedi. “Ama üç buçuk sene sonra ne olacağını şimdiden kestiremem.”

        Seçime girerse Başkan Yardımcısı olarak yine Kamala Harris mi aday olacak?

        “Öyle olacağını düşünüyorum, harika bir iş çıkarıyor.”

        Aslında soruyu soran da yanıtı veren de 2024 seçimlerinin şimdilik boş bir tartışma olduğunu biliyor. Biden o zaman 82 yaşında olacak; zaten görevdeki en yaşlı başkan, bir de daha da yaşlı bir başkan adayı olarak yarışması zor gözüküyor. Dahası, onu 2020’de seçtiren şartlar da ortadan kalkmış olacak. ABD’nin “Trump tehlikesine” karşı birleştiği bir uzlaşı adayıydı, yaraya yama yapmak için seçildi.

        Ancak tabii ki Biden yeniden aday olmayacağını daha göreve başlayalı iki ay kalmışken söyleyemez. Söylese, düşünüyorum dese, en ufak bir tereddüt gösterse şimdiden “topal ördek” konumuna gelir. Zaten Senato’da 50-50 bölünmeyle hiçbir kanunu istediği gibi geçirememe tehlikesi var, görevde kaldığı süre boyunca eli kolu tamamen bağlanır. Dış dünya, özellikle ABD’nin rekabet halinde olduğu Çin ve Rusya gibi ülkeler de görevi bırakacağı belli bir başkanı muhatap dahi almamaya, bir sonraki olası başkana adayına yönelik yatırım yapmaya kalkar. Artık o aday kim olacaksa.

        Seçimi düşünmeden ülke yöneterek devrimci bir başkan olabilir aslında.

        Seçimler mucizelere de gebe tabii ki. Dört sene sonra 82 yaşındaki Biden bütün ülkeyi birleştiren, kimsenin “Aman başımızdan eksik olmasın,” dediği bir başkan olarak da seçime girebilir. Ama bunun için dönüştürücü politikalara imza atması gerekiyor. Aslında en büyük avantajı seçimi düşünmeden hareket edebilme lüksü. Bu dört senede devrim niteliğinde adımlar atabilir; atmak da istiyor. Obama aşırı tedbirli davranmış, yeniden seçimi düşünmek için fazla ortada durmuş ve yapmak istediği birçok şeyi yapamamıştı. Biden’ın böyle bir hesabı yoksa sandığı düşünmeden bildiği yolda ilerler; partisinin sol-ilerici kanadının beklentisi de bu yönde. Ama şimdilik Senato’da yeterli çoğunluğa sahip olmadığı için bu idealist politikaları sadece lafta kalıyor; eli kolu bağlanmış gözüküyor. Yine de göreceğiz.

        Amerikan Başkanı’nın iki önceliği çok net…

        Dünkü basın toplantısında önümüzdeki dört senede Biden’ın neye yoğunlaşacağının mesajı da netti. Türkiye’de sanki Amerikan Başkanı’nın önceliği Ortadoğu’ymuş, Türkiye de dahil uçan kuş bile Beyaz Saray’dan sorulurmuş gibi bir hava var. Ama artık ABD çözümün olmadığı, bataklığa dönüşen Ortadoğu’dan kendisini çekmek istiyor. Yeni hedef Çin, çok net. Biden da önceliğini Çin’le mücadeleye ayıracak, Ortadoğu gibi insanın enerjisinden çalan ve sonu hiçbir yere varmayan bir soruna odaklanmayı bırakacak. Basınla ilk görüşmesinden bu yeni tercih belliydi; Ortadoğu sorulmadı dahi.

        Çin’le birlikte Biden’ın kucağında bulduğu bir başka konu da göçmenlik meselesi. Belki Çin’e bile sıra gelmeden bütün vaktini Meksika sınırındaki yığılmaya ayırmak zorunda bile kalabilir. Sınırda gözaltında tutulan çocuklar büyük bir utanç vesilesi Amerikan demokrasisi için. O kadar ki basın bu geçici gözaltı tesislerine sokulmuyor bile; işler biraz normalleştikten sonra gazetecilere açılacak. Bu göçmenlik konusu Obama’nın da Trump’ın da baş belasıydı; Biden nasıl çözecek, çözebilecek mi merakla bekleniyor. Biden ekibi bu konuyu bir an önce kapatıp Çin’e yoğunlaşmayı bekliyor.

        …Ve Türkiye önem sıralamasında artık gerilerde.

        Bütün bunlardan Türkiye’nin çıkartması gereken sonuç eskiden olduğu gibi ABD’yle yakın, birebir ilişkinin kurulamayacağı. ABD gözünü başka yerlere çevirdiği için Türkiye önem sıralarında aşağıya düşmeye başladı. Bu değişim Biden’ın şahsi tercihi değil, Amerika’nın dış politika eksenindeki yeni dönemin başlangıcı. 2024’te de kim seçilirse seçilsin, bugünkü dengeler devam edecekse, aynı politika uygulanacak.

        Biden elbette bir aşamada telefon açacak, ama eskiden olduğu gibi Amerikan Başkanı her dakika Türkiye’yi aramayacak. “Dear Turgut” ve “Sevgili Recep” devri bitti. İlk telefonu da daha çok formalite icabı olacağa benziyor. Ama ABD’den kim ararsa arasın her telefonda demokrasi ve insan hakları konusunda birkaç cümle duyacağız.

        Diğer Yazılar