Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Minneapolis

        Wayzata göl kenarında küçük ama çok güzel bir şehir. Göl kenarında Radisson Blu oteli, sıra sıra lokantalar, hediyelik eşya satan dükkanlar ve kaldırımlarda park etmiş sahiplerini bekleyen SUV arabalar var. Burada SUV olmayan araba yok gibi, beyaz insanlar SUV kullanmayı çok seviyor. Mercedes, Lexus, Acura arasında değişen, ama daha çok tercih ettikleri Mercedes’in birbirinden zevksiz modellerine doluşup hafta sonları çoluk çocuk göl kenarında türlü aktivitelere gidiyorlar. Hafta içleri çocukları okula bırakıp almak, market alışverişi, çeşitli cafe’lerde buluşmak ya da kadınların eşlerinden iki haftada bir gece ayrı kaldığı kitap kulübü toplantılarına gitmek için de ideal SUV. Güvenli, sağlam, yol tutuşu iyi; Minnesota kışına uygun dört çeker. Uzaktan çalıştırılıp ısıtılıyorlar da önceden. Burada Nisan sonunda bile kar yağıyor. Beyaz kadınlar kitap kulüplerinde içlerinde cinsel organlar geçen ve bel altı faaliyetlerden bahseden romanlar hakkında yorum yaparken SUV’ler birinin evinin garaj kapısında bekliyor. Gözünüzde Reese Witherspoon ve büründüğü karakterler canlanıyorsa yanılmıyorsunuz, hepsi birer Reese.

        *

        Wayzata göl kenarında küçük ama çok güzel bir şehir. Ülkenin en iyi devlet liselerinden biri burada, listelere hep üst sıradan giriyor. Bahçeler düzenli, evler bakımlı, insanlar çok kibar. Üçlü yol ayrımında dur işaretine aynı anda denk geldiğinizde dört dakika boyunca herkes önceliği karşısındakine vermek istiyor, beklemekten hiç sıkılmıyor. Göl kenarındaki yolda ağır ağır ilerliyor araçlar, aniden yola biri çıkarsa ya da karşıdan karşıya geçmek isterse saygı gösteriyorlar. Gerçi pek kimse yürümüyor buralarda, herkesin arabası var. Herkes erken yatıyor, hayat erken bitiyor, erken başlıyor.

        *

        Wayzata göl kenarında küçük ama çok güzel bir şehir. Bir senedir salgın yüzünden hayat burada da durmuştu, şimdi yeni yeni toparlanıyor. Eater sitesine göre “Twin Cities” denilen Minneapolis-St. Paul bölgesinin en heyecanlı verici yeni lokantaları listesinde Wayzata’da açılan Josefina bir numara. Daha birkaç hafta olmuş, Reese ve arkadaşları, aileleri akın etmişler. Salı gecesi bile tıklım tıklım. 16 km yol kat ederek bu lokantaya geldim, çünkü #FOMO ve #YOLO. Bir de Salı öğleden sonra Derek Chauvin davasında karar açıklanacağı için Minneapolis’te açık market bile yoktu; olur da polis aklanırsa diye herkes evine çekildi. Girer girmez gördüğüm Josefina’da pizza yendiği; bir köşede dev bir pizza fırını, etrafında bar tabureleri var, bir tören gibi pizza hamurunun açılışını izliyoruz. New York gibi şehirlerde kendini beğenmişliğin en üst noktası bir lokantanın dev bir taş fırın kurup herhangi bir hamur işi pişirmek için kullanmaması. Oysa beyaz insanlar ortaya önden pizza söylemeyi çok seviyorlar.

        Ben tavuk söylediğim için – gelmeden önce övüldüğünü okumuştum – bar komşum şaşırıyor. “Nedir o?” diye soruyor.

        “Tavuk,” diyorum.

        “Çok iyi gözüküyor,” diyor.

        Onaylıyorum, ayıp olmasın diye ne yediğini soruyorum. “Muazzam bir gnocchi yedik,” diyor. Yanındaki kadın “Hayır rigatoni,” diye düzeltiyor.

        Gnocchi’yle rigatoni de karışabiliyormuş, diye düşünüyorum ama sadece “Afiyet olsun,” diyorum.

        *

        Wayzata göl kenarında küçük ama çok güzel bir şehir. Birbiri ardına dizili lokantaların müşterilerinin tamamı beyaz; Josefina’daki pizza bar’dan kafamı kaldırıp şöyle bir etrafıma baktığımda fark ediyorum. Özellikle dikkat ediyorum. Beyaz, bembeyaz. Melez falan da değil. Asyalı…bile…yok. Amerika’nın böyle bazı bölgeleri var, birkaç gün kaldığınızda çevrede sadece beyaz insanlar görüyorsunuz ve başka renkleri unutuyorsunuz. Ortaya pizza söyleyen beyaz insanlar hallerinden memnun ama, kadehler kalkıyor, kahkahalar yükseliyor, AmEx Platinum’la hesaplar ödeniyor.

        Bu beyazlığın ortasındaki tek siyah pizza hamurunu açan aşçı. Pizza burada en çok tercih edilen yemekse o da lokantanın star’ı olmalı, ama beyaz insanların ona burada çalışıp beyaz insanlara hizmet etmesi bir lütufmuş gibi davrandığına eminim. Bunu ona sormak isterdim, ama çok gürültülü ve önünde yapılacak çok pizza var. Başka siyah çalışan da yok. Beyaz insanların dışarıdan gelen “Ortadoğulu” gazetecinin huzurlarını kaçıracak konuları gündeme getirmesinden hoşlanacağını zannetmiyorum. Varsayıyorum, çünkü yeterli Amerika tecrübem var. Beyaz insanlar birbirlerine benzerler. 16 kilometre ötede, Minneapolis’te insanlar bir senedir George Floyd davasının sonucunu bekliyordu. Burada bir senedir bu pizzacının açılmasını bekliyor gibiler. Karardan bir-iki saat sonra bile hiçbir masada bu konu konuşulmuyor; özellikle kulak misafiri oluyorum, tek başıma gittiğim her lokantada yaptığım gibi. Beyaz insanların başka gündemleri var.

        *

        Wayzata göl kenarında küçük ama çok güzel bir şehir. Adı Amerikan yerlilerinden Dakota kabilesinden geliyor, zaten göl kenarındaki bu bölgeye ilk yerleşenler onlar. Daha sonra “anlaşma” yapılarak Dakota buradan gönderiliyor. Toprağı bayağı çalıyorlar kısacası, Avrupa’dan gelen göçmeler için iskana açılıyor. Dakota dilinde “kuzey, kuzey kıyısı,” anlamına gelen ismini koruyorlar. Sadece insanlardan kurtuluyorlar, yıllar içinde beyazın tonunu hiç bozmuyorlar. Zaman zaman polis bir siyahı öldürdüğünde, tesadüfen televizyonda falan denk geldiklerinde şaşırıyorlar.

        “Minnestota nice” diye bir tabir var; ABD’nin Orta-Batı eyaletlerindeki insanların ne kadar anlayışlı, kibar olduğuna gönderme yapar. Pek çok Minnesotalı’nın anlamadığı bu kadar iyi insanların olduğu bir yerde polisin göz göre göre birini öldürebileceği. Akılları almıyor, kabul edemiyorlar. “Biz bu olan bitenden daha iyiyiz,” diyorlar. Oysa Floyd ilk değil, son değil; hepimiz biliyoruz. Yine de şaşırıyorlar, çünkü hepsi çok iyi insanlar olduklarını düşünüyorlar. Karşıdan karşıya geçmek isteyene yol veriyorlar, SUV’lerini çok yavaş sürüyorlar, ortaya pizza söyleyip paylaşıyorlar, tam dozunda bahşiş bırakıyorlar, hafta sonları çocuklarını kano yapmaya götürüyorlar, vergilerini ödüyorlar, erken yatıp erken kalkıyorlar, küfürlü konuşmuyor, içkiyi kaçırmıyorlar. Gömlekleri hep ütülü. Son birkaç yıldır süt ürünlerini de bıraktılar, Oat Milk tercih ediliyor. O zaman sorun ne, hakikaten anlamak mümkün değil.

        Diğer Yazılar