Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Fox News’ün Amerika’da taraflı yayın yaptığını bilmeyen yok. Rupert Murdoch’ın yayın politikası muhafazakarları bir çatı altında toplamak, onların isyanlarını yansıtmak, zaman zaman da beyinlerini yıkamak üzerine kurulu. Donald Trump gibi Cumhuriyetçi bir başkan göreve geldiğindeyse “tam destek hep destek” politikası uyguluyorlar. Ama Fox için en verimli ortam Obama ya da Biden gibi rakip partiden bir başkanı hedef almak.

        Amerikan başkanları sadece kendilerine destek çıkan gazetecilere konuşmadığı için Fox’un Beyaz Saray muhabiri basın toplantılarında süreli Biden’ı sıkıştıracak sorular soruyor. Bir süredir ikili arasındaki atışmalar basın toplantısının rengine dönüştü bile denebilir. Normalde Fox muhabirinin sıkıştıran sorularına Biden eğlenceli yanıtlar veriyor; birbiriyle eğlenen iki rakip diye düşünülebilir. Ta ki önceki güne kadar. Önceki gün Joe Biden açık mikrofon kazasına kurban gitti ve Fox muhabiri Peter Doocy’nin “Enflasyon ara seçimlerde siyasi bir yükümlülük olacak mı?” sorusuna “Ne kadar aptal bir o… çocuğu,” derken yakalandı.

        Biden’ın kullandığı “Son of a bitch” tabirinin tercümesi bizde böyle geçiyor ama İngilizcedeki kullanım şekli Türkçedeki karşılığı kadar ağır değil. Televizyonda birisi bu ifadeyi kullandığında sansürlenmiyor örneğin. Birisinin annesine küfredilmiş gibi rencide edici bir karşılığı yok, en fazla “pezevenk” kategorisinde bir küfür olabilir.

        BIDEN TELEFON AÇTI

        Aslında Doocy bu hakareti duymadı, Biden da mikrofonun hala ses kaydı yaptığını bilmese hiçbirimiz öğrenmeyecektik. Beyaz Saray görevlileri basın toplantısı biterken gazetecileri aceleyle salonun dışına çıkarıyordu bu sözler başkanın ağzından çıktığında. Biden kendi kendine konuşuyor, homurdanıyor zaten bu soru karşısında. Doocy de o keşmekeşte hakkında ne dendiğini duymadı.

        Önceki akşam Fox News’a konuşan Doocy olaydan bir saat sonra Biden’ın kendisini aradığını ve durumu açıklığa kavuşturduğunu söyledi. Fox sunucuları kendi muhabirinin bu açıklamasıyla yetinmedi, “Özür diledi mi?” diye bastırdı. Bu sefer de muhabir “Üçüncü Dünya Savaşı’nın eşiğinde bir dünya var, Başkan’ın böyle bir ortamda bir-iki dakika ayırıp beni aramasını takdir ediyorum,” diye yanıt verdi.

        Gazeteci ve siyasetçi arasındaki medeniyet dersi burada da bitmedi. Fox muhabiri telefonda Biden’a “Ben basın toplantılarında sizi sıkıştıran, zor durumda bırakan sorular sormaya devam edeceğim,” diyor. Biden da “Öyle yapmalısın,” diye yanıt veriyor.Basın özgürlüğünün olduğu ülkelerde gazetecilerle politikacılar arasındaki ilişki bu şekilde yürüyor. Biden bir gazeteciden dert yanan ya da bir gazeteciye hakaret eden ilk Amerikan Başkanı değil, sonuncusu da olmayacak. Gazetecilerin siyasetçilere, siyasetçilerin de gazetecilere ihtiyacı var. Gazeteci iktidara erişimi olmadan işini yapamaz, siyasetçi de gazeteci üzerinden mesajını topluma en etkili biçimde iletebilir.

        İki taraf da bu evliliğin yürümesi gerektiğini bildiği için zaman zaman “şiddetli geçimsizlik” yaşasalar bile bağları kopartmıyor.

        İktidar değişse de buralar değişmeyecek

        İktidar değişse de buralar değişmeyecek
        0:00 / 0:00

        Kar fırtınası İstanbul Havalimanı’nın yeri tartışmasını yeniden gündeme getirdi. Yolcuların apronda 11 saate kadar bekletilmelerinin hiçbir açıklaması, özrü yok. Belli ki önümüzdeki yıllarda değişen iklim koşullarının getirdiği zor kışlarla havalimanında daha fazla benzer sıkıntı yaşanacak. Bizler de tartışacağız. Emin olun bir 10 sene sonra da bu havalimanın yeri doğru muydu, Atatürk Havalimanı’nı kullanmaya devam etse miydik diye konuşmaya devam edeceğiz. Bunlar değişmeyecek, tıpkı havalimanını kullanmanın değişmeyeceği gibi.

        Milyarlarca dolar yatırım yapılan havalimanı bir-iki seneye iktidar değişse de aynen kullanılmaya devam edecek, hiç kimse de buranın kapısına kilit vurup yeniden Ataköy’e taşınmayı önermeyecek. Hava trafiğinden dolayı Atatürk ve İstanbul’un aynı anda kullanılmalarının mümkün olmadığını söylüyorlar, dolayısıyla üç havalimanlı bir şehrimiz de olmayacak. Bu kadar zengin olduğumuzu, birkaç senede milyarlarca doları çöpe atabileceğimizi zannetmiyorum.

        Kısacası, doğru muydu, yanlış mıydı, yeri nasıl, hava nasıl etkileyecek tartışması artık çok geç. Olan oldu ve bu havalimanıyla yaşamaya devam edeceğiz. Bu tartışma zamanında yapılıyordu ama kuvvetli bir muhalefet olsaydı kamuoyu rüzgarını arkasına alır, bu konuyu gündeme taşır, ilk çivi çakılmadan bu havalimanını engellerdi. Şimdi Türkiye birçok yanlış yatırım ve projeyle yaşamak zorunda olduğu gibi bunu da sineye çekecek. Her kış belki içimizden küfrederiz ama elimizden bir şey gelmediğini de bileceğiz.

        Benzer bir durum Ankara’daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı için de geçerli. Tıpkı İstabul Havalimanı gibi burası da Türkiye’nin en tartışmalı binalarından biri. Eğitime bağışlanmasından yıkılmasına kadar pek çok kişinin “çılgın projeleri” var bu binayla ilgili. Ama göreceksiniz sonunda hiçbir şey olmayacak, bu bina aynen kalacak, çok büyük ihtimalle de aynı işleviyle kullanılmaya devam edecek. Türkiye böyledir, tartışmayı iş işten geçtikten sonra yapar. Tartışır, tartışır, tartışır ve sonunda hiçbir şey olmayacağını bilir.

        Küçük bir not: Muhsin Kızılkaya dünkü yazısında benim Sezen Aksu'nun Türkiye Şarkıları konserini yapmaktan korktuğumu yazdığımı, böyle bir şeyin doğru olmadığını, bu konseri yaparken hiç korkmadığını söylüyor. Yaparken korkmadı, evet, ama yaptıktan sonra askerin açıklamalarından dolayı korktu ve evine kapandı. Basına hiç söyleşi vermemesi, gözlerden kaybolması da bu tarihlere denk gelir. Korku insana özgüdür anlarım. Dün askerden korkan Sezen Aksu bugün de hükümetten korkuyor. "Ne acı, ne acı, insan kendine ne kadar yenik..."

        Diğer Yazılar