Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Önceki gün ilk kez Tesla’ya bindim.

        Arabalarla ilgilenmem, anlamam, bugüne kadar sadece tek bir arabam oldu (Alman malı, önünde yıldız var), bir daha da almadım. Epeydir Tesla’yı merak ediyordum, ancak denk geldi. Geçenlerde havalimanına Über çağırdım, yepyeni beyaz bir Tesla çıktı piyangodan. İlk kez binenler hep aynı hataya düşüyor, ben de önce içine girmekte zorlandım: kapı kolunun dışarı fırlaması için basmak gerekiyormuş. Binmek gibi inmek de sorun oldu. Alıştığımız gibi kapı kolunu çekip çıkabiliyorsunuz ama Tesla yazılımı buna kızıyor. Önce düğmeyi basılı tutup öyle açmak gerekiyormuş. Anahtarsız çalışan arabalar yaygınlaştı, ama Tesla’yı başlatmak için anahtarı da belli bir yere yerleştirmek gerekiyor. Telefonlar da Qi yöntemiyle kablosuz şarj ediliyor. En etkileyici tarafı arabanın üst paneli; otomobil diskuruna o kadar uzağım ki “tavanı”demem mi doğru acaba. Boydan boya ‘sunroof’ dışarıyı gösteriyor ama güneşi almıyor. Boeing’in Dreamliner uçaklarındaki pencere filtreleri gibi.

        Tesla’nın kontrol paneli de yok, her şey ortadaki büyük tabletten yönetiliyor. Yeni kuşak arabalarda hayatı kolaylaştıran ve benim kiralık araçlardan aşina olduğum Apple Car Play yerine Tesla’nın yazılımı var. Sürücü gayet memnundu. Şarj ettiği sırada Netflix izliyormuş.

        Genel olarak içinde kullanılan malzemeyi biraz ucuz buldum. Apple ürünlerini elinize—en azından Jon Ive dönemi—aldığınızda kullanılan vidaya kadar özenle seçilmiş malzemelerden oluşan bir ürün kullanmanın ayrıcalığını hissedersiniz. Tesla’da bu yok. Piyasada alt-orta segmentteki araçlar gibi değil elbette ama fiyatına ve imajına kıyasla biraz ucuz duruyor gibi geldi. İmaj çok önemli, çünkü bana bile Tesla’yı merak ettiren, anlattıran bu imaj.

        Apple’ın 2000’lerin başındaki yeniden doğuşunu andırıyor Tesla’nın yarattığı algı.

        Steve Jobs renkli iMac’leri piyasaya çıkardıktan sonra Apple kullanıcıları kendi aralarında yeni bir cemaatte dönüşmüş, Apple kullanmak ayrıcalığın adı olmuştu. Türkiye’de çok yaygın değil ama ABD’de yeni tanıştığınız kişiyle telefon alışverişi yapıldıktan sonra iMessage kullanmıyorsa ilişkiyi kesmek çok olası. Ben bile karşımdaki kişinin yazışma balonu yeşilse iletişimi sürdürmek istemiyorum. Aşk ilişkilerini de engelliyor mesajın rengi.

        Özellikle Los Angeles’ta sokakta sürekli Tesla görüyorum. Tıpkı bir zamanların siyah ve beyaz iPhone’ları gibi ya siyah ya da beyaz oluyorlar. Arada laciverte yakın bir mavi—derin maviymiş adı—de görülüyor ama çoğunlukla ya siyah ya beyaz. Manhattan’da Über’e rakip Revel firması parlak mavi renkli Tesla’ları caddelere sürdü.

        O’Hare’den beni almaya gelen Tesla da beyazdı. İlk kez Tesla’ya binenler sürücüyle müşteri memnuniyeti muhabbeti illa yapıyor. Çünkü Tesla bir zamanlar laserdisc, kindle, drone falan gibi erişilmez gözüken, önce zenginlerin sahip olduğu, başkalarının da özenerek baktığı bir ürün gibi duruyor. ABD’de 46 bin dolardan başlayan Tesla 3 adlı en makul fiyatlı modeli piyasadaki ortalama arabalardan daha pahalı, 12 küsur bin dolara kendi kendine sürme özelliği üzerine ekleniyor. Kıyas için BMW 4 serisinin 47 bin dolardan başladığını söyleyeyim. BMW çok daha şık, özenerek yapılmış, daha iyi malzeme kullanılmış lüks bir otomobil. Tesla 3 ise başlangıcç modeli. Ama Tesla sahibi olmanın yarattığı baş döndürücü etki yok BMW’de. Kelimenin tam anlamıyla başın dönmesinden bahsediyorum: Yoldan geçerken başınızı döndürüp bakıyorsunuz, “Aaa Tesla,” diye gösteriyorsunuz. BMW’nin i8’ine bile dönüp bakan kaldı mı, zannetmiyorum.

        Benzinciye gitmeden hayat ne rahat.

        Beni alan sürücünün üç otomobili varmış. Biri Acura, diğeri de hatırlamadığım bir şey ama üst segment yine. En çok Tesla’yı seviyor, benzin doldurmamaktan dolayı da çok memnun. Müstakil evde yaşadığı için yakında şarj aleti de bağlatacakmış, böylece istasyonlara gidip doldurma derdinden de kurtulacak. Chicago büyük şehir, Tesla’nın ekranında yakındaki pek çok şarj istasyonu bir tuşla çıkıyor. Bol seçenek, hızlı şarj istasyonları var. Günde bir kere 30 dakikasını alıyormuş doldurmak; bütün gün Über kullanmasına rağmen. 15 dolara mal oluyor tek kerelik dolum hızlı şarj istasyonunda. Bazı yerlerde kullanımı özendirmek için bedava dolum veriyorlar ama bunlar çoğu zaman hızlı şarj olmuyor.

        Şarj meselesi biraz kafa karıştırıcı, jargonda kaybolmak mümkün. Yarım saatte dolduran hızlı şarj da var, üç saatte de. Evdeki şarj üniteleri genellikle sekiz saat fişe takmayı gerektiriyor. Zamanla bu da değişecek tabii ki.

        Tesla’sı olan bir başka tanıdıklarım bütün evlerini şirketin sattığı güneş panelleriyle donattı, ürettikleri elektrikle iki aracı doldurup evin ihtiyaçlarını karşılıyorlar. Artan elektriği de şehre geri veriyorlar.

        Gelelim başlıktaki soruya: Bir gün hepimiz Tesla sahibi olacak mıyız?

        Şimdilik sadece gelir düzeyi yüksek insanların oyuncağı gibi duruyor ama yakın zamanda bütün araçların elektrikli olacağı öngörülebilir. Kaderi laserdisc gibi olmayacak elektrikli arabanın, akıllı telefon gibi her kesime yayılacak. Bir gün kuşkusuz fiyatı da düşecek ve farklı bütçelere uygun modelleri çıkacak. iPhone hala pahalı çünkü Apple’ın şirket politikası ürünlerini rakiplerinden daha pahalıya satmak. Ama piyasada bir dolu ucuz akıllı telefon da var. Elektrikli araba da buraya doğru gidecek. Joe Biden’ın hedefi tüm devlet araçlarını elektrikli yapmak, Amerika’yı elektrikli otomobil geleceğine hazırlamak.

        Gerçi bu değişim ne kadar hızlı olacak bilmiyoruz. Geçenlerde Wall Street Journal’da Amerika’da elektrikli arabayla “road trip” yapmak isteyen bir çiftin kabusunu anlatan bir yazı vardı. Yolda buldukları ve “hızlı” denen şarj istasyonları üç saatte arabayı yüzde 10 doldurmuş, pek çok yerde istasyon bulamamışlar, vakitlerinin çoğu AVM otoparklarında ya da araba satış bayilerinde geçmiş.

        Büyük şehirlerde şarj istasyonu daha yaygın, arabayla şehir içinde dolaşacaksanız elektrikli araba da ideal. Ama şehirlerarası yolculuk yapmak için henüz çok erken. Malum, teknoloji her konuda ilerleme kaydetti ama pil konusunda hala emekliyor.

        Geçen yaz Çeşme’de bir arkadaşımın elektrikli arabasını kullandım bir-iki hafta boyunca. İki üç günde bir şarj ediyorduk, ama kalan kilometreler azaldıkça tedirgin olup klimayı falan kapatıyorduk yolda kalmayalım diye. Aslında menzili 200 km’ydi ama kullananlar biliyor, otobanda bu mesafe daha da kısalıyor. Nitekim tek şarjda Çeşme’den İzmir havalimanına gidip gelemedik. Bu yaz yapıldı mı bilmiyorum, ama geçen yaz havalimanında şarj ünitesi yoktu ve tekrar Çeşme’ye dönebilmek için bayiden ödünç bir araba istedik, onlar bizimkini alıp şarj etmek için götürdüler ve hatırladıkça sıkıldığım lüzumsuz uzun bir maceraya döndü bu iş. Ama Çeşme’de hiç benzinciye uğramadan, evde şarj edip fıldır fıldır sürtmek harikaydı. Evde şarj olmasaydı ama elektrikli araba hiçbir işe yaramayacaktı çünkü ne gittiğimiz plajlarda ne de lokantalarda şarj ünitesi vardı.

        İşin ironik tarafı, geçen sene Çeşme’de hemen her restoranda lüks bir arabanın elektrikli modelinin tanıtımı vardı. Altyapı olmadıktan sonra şimdilik elektrikli araç her yerde lüks, ama kitleselleştiği gün gelecek.

        Asında derdim elektrikli araç üzerine değil, benzin fiyatları üzerine yazmaktı.

        Bugünlerde ABD’de herkes benzin fiyatlarını konuşuyor. Arabası olmayanlar bile. Ülke ortalamasında enflasyona oranlananınca uzun yıllardan beri ilk kez benzinin galonu (3.78 litre) beş doları geçti. Über şoförünün Acura MDX’i 92 dolara dolmuş geçen hafta. Verginin yüksek olduğu California’da galonun yedi-sekiz dolara çıktığı şehirler var. Brent değer kazandıkça aldığımız benzinin fiyatı artıyor. Oysa pandemide bir ara stok fazlasından ve talep eksikliğinden dolayı petrol fiyatları sıfırın altına inmişti. Şimdi o dönem işten çıkartılan çalışanlarının yerinin tam olarak doldurulamaması, insanların daha fazla seyahat etmesi ve talebin artması, Rusya-Ukrayna savaşı gibi faktörlerden dolayı benzin fiyatları yükseliyor.

        Öyle ki elektrikli aracın gelecek olduğuna inanan Biden bile yaraya yama yapmak için Suudi Arabsitan’a gidiyor, petrol isteyecek.

        Benzin fiyatları yükselmeye devam edecek, çünkü petrol şirketleri de geleceğin elektrikli araçta olduğunu görüyor ve daha fazla kuyu kazmak istemiyor, yatırımı artırmıyor, üretimi çoğaltmıyor. Uzun vadede petrole talep azalacağından karlılıkları düşecek, hatta bir gün hepimiz Tesla sahibi olduğumuzda belki de zarar edecekler.

        Ankesörlü telefon gibi benzinli otomobil de tarihe karışacak.

        Ben ev telefonu—kapat telefonu çok yazıyor—ve jetonla büyüdüm, şimdi çok uzak bir geçmiş, bir asır önceymiş gibi geliyor. Bugün 20’li yaşındakilere bir zamanlar telefonda çok konuşunca çok para ödendiğini, hele hele farklı ülke ve şehirleri arayınca faturanın kabardığını algılayabilir mi? Şimdi bütün kıtaları bedava arayabiliyoruz, farklı kıtalardaki tanıdıklarla İnternet üzerinden saatlerce hem görüntülü hem sesli bedava konuşabiliyoruz. Oysa çok uzun zaman önce değildi telefon faturasından korktuğumuz yıllar.

        Otomobil dünyasındaki değişimler Silikon Vadisi’ndeki kadar hızlı olmuyor. Sonuçta otomobilde kasalar, yazılımlar, iç döşemeler, radyolar değişip gelişti ama işleyişi ve yapısı aşağı yukarı hep aynı kaldı. Tesla hem motoru, hem kapı kolunu, hem de direksiyonun şeklini değiştiriyor. Yaptığı ürün tuttuğu için de piyasayı yerle bir etti, rekabet kızıştı, gelişmiş otomobil firmaları da yarışa girmek için hızlandı. Gerçi Ford gibi yerleşik firmalar değişime tam ayak uyduramadı. Daha geçen gün elektrikli Mustang’lerin tamamı geri çağırıldı, bayilere satışının durdurulması talimatı verildi. Yine de umut var.

        Normal şartlarda benzinli otomobilden elektrikli araca geçişin onlarca yıl alması beklenirdi, ama bu geçiş çok daha hızlı olacak gibi gözüküyor. En azından Los Angeles gibi daha ilerici şehirlerde bunu görmek mümkün. 10 sene sonra benzinli araç ankesörlü telefon gibi antika olarak anılırsa şaşırmamak gerek.

        10 sene insanlık için kısa ama insanlar için uzun bir zaman dilimi ama. Geçiş süreçleri sancılı olur hep. Petrolden vazgeçilen bir gelecekte petrole bağımlılık tam bitmeden bedelini insanlar ödeyecek. Depoyu doldurmak giderek daha da pahalanacak, hayat buna bağlı olarak daha zorlaşacak. Benzin fiyatları eve aldığımız meyve-sebzeyi de doğrudan etkiliyor sonuçta; ürünün markete getirilmesinin bedeli arttıkça bize yansıtılacak. Ta ki benzin hayatımızdan çıkana kadar. Kimi elektrikli şarj istasyonuna dönüşecek, kimi de belki gece kulübü yapılacak ya da terk edilmiş AVM’leri andıran benzincileri nostalji unsuru olarak hatırlarız.

        Ama bu değişim elbette bu senenin kasım ayına kadar tamamlanmış olmayacak. ABD’de artan benzin fiyatlarına bağlı olarak yükselen hayat pahalılığı Demokrat Parti’nin ara seçimde Kongre’de çoğunluğu kaybetmesine neden olacak. Benzin fiyatları 2024’e kadar da düşecek gibi gözükmüyor, bu da Joe Biden’ı tek dönemlik başkan yapacak ve yerine bir Cumhuriyetçi gelecek. (Trump olmayabilir.)

        Asıl soruya gelirsek…

        Türkiye’de benzinin litresi kaç TL ve 2023’ün yaz başında ne kadar olacak peki?

        Diğer Yazılar