Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Altılı Masa’nın anayasa paketinin tamamı Erdoğan ve AK Parti ne yaptıysa bir daha yapmasınlar, hatta özellikle onlar yapmasın diye engellemekten ibaret görünüyor. Yeni bir vizyon, yeni bir öneri değil de mevcut kanunun açıklarından faydalanan şimdiki iktidarın anayasayı kendi istediği gibi yorumlamasının önünü kesmek. Muhalefet sanki bu anayasa yürürlüğe girer de yeni hükümet sistemine geçilirse Erdoğan’ın yeniden seçileceğini düşünüyor, buna göre tedbir alıyor. Önerilen her maddenin doğrudan Erdoğan’ın yaptıklarına dair olmasının başka açıklaması var mı?

        Erdoğan sık sık kanun hükmünde kararnameler mi çıkarıyor, yeni anayasa bunu engelliyor. Erdoğan bütçeyi şahsen mi kullanıyor, bütçe elinden alınıyor. Erdoğan partili Cumhurbaşkanı mı, yenisi öyle olmayacak. (Sanki Özal ve Demirel partisizdi.)

        Oysa tarihin bütününe bakıldığında Erdoğan geçici bir figür, anayasa ise kalıcı olması gereken bir belgedir. Bizden çok sonraki kuşakların da yaşamını garanti altına almalı. Dünyanın en eski ülkesi olmamasına rağmen en eski anayasasına sahip ABD’nin kurucu babalarının bugünkü kusurlarına rağmen öngörüleri hala geçelidir. Bizdeki taslak ülkeyi bir sonraki yüzyıla taşımaktan, bir sonraki yüzyılın getireceği problemleri ve soruları tartışmaktan son derece uzak.

        REKLAM

        İşin acıklı tarafı, “İkinci yüzyıl” vizyonuyla Türkiye’yi yönetmeye talip olan bir partinin önderliğinde hazırlanan bu paketin de ömrü en fazla 10 sene. Kabul edilsin, birkaç seneye yine itirazlar ve tartışmalar başlar.

        SIRASI MIYDI

        Kısa tarihine rağmen pek çok anayasa geçiren, her döneminde yeni anayasanın tartışıldığı Türkiye’de bu iş laçka olmuştur. İki-üç yılda bir değişen eğitim sistemi nasıl verimli öğrencilerin yetişmesine engelse, sık sık değişip güncellenen, bir türlü tutturulamayan anayasa da ülkenin istikrarına engeldir. 1961 çok bol, 1982 çok sıkı. 2024 de çözüm olmaz çünkü kağıt üzerinde ne yazarsa yazsın insanlar kanunları içselleştirdiği, inandıkları sürece anlam kazanır. Demokrasi kültürü oturmadıkça anayasada ne yazdığının hiçbir anlamı olmaz. Sokaklara çöp atmak yasak ama sadece yasak koymak sokaklara çöp atmayı durdurmuyor.

        Toplumun her kesiminden paydaşların katılımı, ciddi bir akademik araştırma, uzun bir tartışma süreci sonrasında çıkmış olsa yeni anayasa taslağı daha anlamlı olurdu. Evlilik eşitliği zaten yok; ikinci ana dil veya ifade-basın özgürlüğünün anayasal garanti altına alınması gibi hayati konulara değinilmemiş bile. (CHP bünyesindeki üç eski genel yayın yönetmeni bu konularda hiç konuşmuyor.)

        Muhalefeti eleştiren muhalif kesimlerden gelen “şimdi sırası mı” eleştirileri de haksız değil. Efsanevi Anayasa Hukuku profesörü Mümtaz Soysal’ın da derslerinde anlattığı gibi anayasa belli direkler üzerinde durur, bu direklerin sağlam olabilmesi için de önemli olan halk desteğidir. Günümüzde—üstelik bütün dünyada—seçmenlerin yeni bir anayasayı ne kadar istediği de net değildir. Müşteri her zaman ne istediğini bilmez, ama Şili’de olduğu gibi daha fazla özgürlükler vaat eden ve diktatör Pinochet anayasasını değiştirecek teklif de yüzde 62’yle reddedildi. Bu referandumun başarısızlığa uğramasında pek çok faktör var. Ama küresel bir ekonomik kriz yaşanırken insanların önceliği dünyanın hiçbir yerinde özgürlükler olmuyor.

        REKLAM

        Türkiye’de de toplumun öncelikli endişesi ekonomi. Altılı Masa bu konuda kendi arasında da anlaşamadığı için için sessiz. Ali Babacan’la Bilge Yılmaz’ın ekonomiye bakışları farklı; Kemal Kılıçdaroğlu yanlışlıkla aday olur da seçilirse ekonominin dümenini kim ele alırsa ona göre kervan yolda düzülecek. Aynı durum dış politika için de geçerli. Aslında temel problemlerle ilgili uzlaştıkları hiçbir nokta yok, ama bir şey sunuyormuş gibi gözükmek için bu anayasa paketi gibi tali konularla vakit harcıyorlar.

        Seçmenden de yine de hiç yoktan iyidir demesini bekliyorlar. Pek çoğumuzun da başka seçeneği olmadığı, son yıllarda iyice bunaldığımız için bu kadarına da razı olacağız.

        SEÇİMİN ÇERÇEVESİ BELLİ OLDU

        Bu anayasa taslağıyla muhalefetin asıl aklından geçense seçimin çerçevesi oluşturmak. Asıl sorunlardansa seçimi özgürlük referandumuna çevirmek: Sınırlı da olsa daha fazla özgürlükten yana mısınız değil misiniz?

        İktidar da hazırlıksız değil. Bugün pek çok AK Partilinin ‘sotto voce’ dillendirdiği senaryo 2023’ten sonraki olası Erdoğan yönetiminde Türkiye’nin az özgürlüklere rağmen ekonomik olarak gelişeceği. Erdoğan’ın dünyayı şaşkınlık içinde bırakan ekonomi yönetimi düşük faizle büyümeyi artırmayı, ithal ürünlerin fiyatını yüksek tutarak cari açığı düşürmeyi başardı. Enflasyon uçtu ama bir yandan da Türk Lirası’nın dövize endeksini kırdı. ABD’de FED faiz artırdığında TL’de hiç oynama olmaması kimseye şaşırtıcı gelmiyor mu? Dış dünyadaki gözlemcilerin Türkiye’de Erdoğan’ın yeniden kazanacağına dair giderek daha fazla görüş belirtmeleri boşuna değil.

        İktidar tıpkı İngiltere gibi Türkiye’yi paranın park edildiği bir ülke haline getirip—şirketlerin düşük ya da hiç vergiyle paralarını tutabildikleri—refahı artırmayı planlıyor. Katar’dan gelecek şu kadar milyar dolar, Suudi Arabistan’dan vaat edilen miktar, Putin’in kumbarasını kırmasıyla ekonomik açıdan dış paraya bağımlı ama güçlü bir Türkiye.

        Seçime kadar en azından bunun olabileceğine dair bir-iki işaret görürsek, toplumun ağzına bir parmak bal çalınırsa Erdoğan’ın zaten zayıf olmayan kazanma ihtimali daha da güçlenir. Muhalefetin kurmak istediği çerçeve de yerle bir olur, hikayeyi “Güçlü Türkiye” mesajıyla yine Erdoğan yazar. Kısacası, bu seçimde de asıl belirleyici ekonomi. Hiç değilse Selvi Hanım mutfağına James Carville’in seçim kazandıran o meşhur sözünü yazsa muhalefet de farkına varsa artık: “It’s the economy, stupid.”

        REKLAM

        Diğer Yazılar