Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Kemal Kılıçdaroğlu sadece kendisine zaten oy verecek kişileri etkileyecek bir etkinlikle adaylığını tam anlamıyla duyurmasa da duyurma yolunda bir adım daha attı. Tanıdığım hiç kimse Kemal Kılıçdaroğlu’nun aday olmasını istemiyor. Kamusal alanda Kemal Kılıçdaroğlu’nun aday olmasını destekleyenlerin bile kapalı kapılar ardında “Seçimi kesin Erdoğan kazandı,” dediğini duyuyorum. 3 Aralık’taki organizasyonunu duyurduğu anda sosyal medyada en çok yapılan çağrı da aday olmaması gerektiğiydi. Türkiye’yi Türkiye’deki muhalif medyadan daha iyi takip eden dış dünyadan Erdoğan’ın yeniden kazanacağına dair öngörülerin gelmesinin nedeni de Kılıçdaroğlu’nun adaylık ihtimali.

        Tek bir toplantıyla endişeleri gidermesi çok zor. Dünyanın dört bir yanında saati 30-50 bin dolar arası değişen ücretle konuşma yapan isimlerle Batı finans ve siyaset çevrelerini etkilemesi de. Kılıçdaroğlu da partideki yardımcıları, onunla yükselmek isteyenler, ondan “laik havuz medyası” kurmasına aracılık etmesini bekleyen gazeteciler dışında adının etrafında büyük bir soru işareti olduğunu biliyor. Hafta sonu yapılan etkinlik bu kuşkuları bir nebze olsun gidermek üzereydi, ama oy vermekte tereddüt edecek seçmeni peşinden sürükleyecek bir rüzgar yakaladığını söylemek zor. Kılıçdaroğlu’nun handikapları bir toplantıyla aşılacak ya da unutulacak gibi değil.

        REKLAM

        ÖZGEÇMİŞLERİ KIYASLAYALIM

        Seçmenin oy vereceği adaydan asgari bir başarı beklemek hakkıdır. Birkaç kuşak öncesinin Özal, Erbakan, Demirel gibi siyasetçileri siyasetten önce kendi hayatlarında ve kariyerlerinde büyük başarılara imza atmış, iyi eğitimden geçmiş isimlerdi. Sonraki kuşaktan hiç beğenmediğimiz Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller de öyleydi; biri başarılı bir dışişleri bakanı olarak yükseldi, diğeri zamanının en önemli üniversitesinde bölüm başkanıydı. Tayyip Erdoğan ilk başkanlığından sonra önemli bir Avrupa ülkesine eşdeğer İstanbul’u yöneterek pişti. Belki kağıt üzerinde CV’si en yetersiz olanı oydu, ama açığını kiminle çalışacağını ve kimin sözünü dinleyeceğini bilerek kapattı. Erdoğan’ın eski ekibinin onda biri Kılıçdaroğlu’nda yok.

        Türkiye’de son yıllarda en çok zarar gören kavram liyakat oldu. Kılıçdaroğlu’nun geçmiş siyasi figürlerle kıyaslandığında terazide biraz hafif kalıyor. Onu siyasetten önce atandığı SSK Genel Müdürlüğü’nden biliyoruz, o kadar. Ne “Morrison Süleyman” ne de fizik kürsüsünün başında Erdal İnönü.

        Bunların ötesinde, geçmişte Türkiye’nin yönetimine gelen siyasetçilerin hepsinin Kılıçdaroğlu’ndan temel bir üstünlüğü vardı: Girdikleri seçimleri kazandılar. Kılıçdaroğlu girdiği bütün seçimlerden yenilgiyle çıkmasına rağmen yine risk almak istiyor. Bugüne kadar hep atanarak bir yere geldiği için şimdi de muhalif partilerden kendisini cumhurbaşkanlığı adaylığına atamalarını bekliyor.

        REKLAM

        Seçim başarısı örneği olarak son yerel seçimleri gösterecekler hapisteki “yakışıklı esmer adamın” tek bir tweet’iyle hem İstanbul’un hem de Ankara’nın kaderini değiştirdiğini unutmasın. Kılıçdaroğlu ve partisi hiçbir zaman “yakışıklı esmer adamın” hakkını teslim etmediği gibi onunla, onun temsil ettiği siyasetle yan yana gelmeye bile korktu. Sonunda hapisteki “yakışıklı esmer adamı” bile bezdirdiler. Zaten onu içeri attıran da Kılıçdaroğlu ve partisinin dokunulmazlıkların kaldırılmasına verdiği destekti. Bu siyasi ayıp da hiç hatırlatılmıyor.

        Hadi Kürt oylarını saymayın, üç büyük şehri yönetenlerin sicilleri zaten başarılıydı. Beypazarı, Beylikdüzü ve Seferihisar yerel yönetimler arasında zaten parlamış, sıyrılmıştı. Kimse hayatının bir bölümünde birkaç başarısı olmadan yükselmez; yükselse bile kalıcı olmaz. Kılıçdaroğlu ise en popüler olduğu yıl girdiği İstanbul’daki yerel seçimleri bile kaybetti.

        YÖNETEMEME TEHLİKESİ

        Tek bir seçim kazanmadan oynadığı kumar şahsi değil. Ekmeleddin İhsanoğlu faciasının hala hesabını vermedi. Abdullah Gül sevdasının nedenini bir türlü açıklayamadı. Muharrem İnce’yi aday olarak sürmesinin parti içindeki liderlik çekişmesinin sonucu olduğunu itiraf etmedi. Bir-kere iki kere değil, arka arkaya yapılan bu yanlışlar ülkenin geleceğine mal oldu. Ve şimdi yine hiç çekinmeden en büyük yanlışı yapmakta ısrar ediyor.

        Eskiden Kılıçdaroğlu’nun siyasi hatalarına beceriksizlik veya tecrübesizlik olarak bakardım. Giderek kötü niyet, hatta komplo aramaya başladım.

        Ama beceriksizliği de göz ardı edemem tabii ki. Yürüyen merdivene ters yönden binmeye çalışması ya da oy kullanamaması gibi ilk dönem espri malzemesi olan şaşkın tavırlarının abartıldığını düşünüyordum. Ama son ABD gezisinde gözümle gördüm: Harvard ve MIT’ye “bilim turu” yapmaya okulun tatil olduğu gün gitti. Bu örnek bile tek başına Kılıçdaroğlu ve etrafındakiler hakkında yeterli fikir veriyor. Sadece seçilememe ihtimali değil, bir de yönetememe tehlikesi var.

        Toplantılarla, yabancı konuşmacılarla, vizyona gibi süslü kelimelerle gözümüz boyanmaya çalışılsa da hepimiz 75 yaşında bir adaydan çok daha iyisine layığız.

        Diğer Yazılar