Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Ülkemizde kadınlara yönelik şiddet ve cinayetler tüm hızıyla sürüyor.

        Belirli önlemlere rağmen, cinayetlerin ardı arkası kesilmiyor, kesilemiyor.

        Biliyoruz ki, şiddetle mücadele sadece hukuki bir sorun değildir.

        Yalnızca ceza vermekle sorun çözülemez, çözülemiyor da..

        Konunun psikolojik, sosyolojik, ekonomik, ahlaki ve kültürel boyutları da bulunuyor çünkü.

        Şiddete karşı durabilmemiz ve çözüm üretebilmemiz için her şeyden önce toplumsal zihniyet dönüşümüne ihtiyacımız var.

        Bir kere şunu en baştan kabul edelim.

        Kadına yönelik şiddeti doğuran temel neden, cinsiyet ayrımcılığı ve feodal düşünce yapımızdır.

        Eğer bunu görmezsek, mücadelede başarılı olamayız.

        Kadın ve erkeği birbirine yabancılaştıran, düşman konuma getiren düşünceler, şiddeti daha da körüklüyor.

        O yüzden en hızlı şekilde kadın-erkek eşitliği için etkin politikalar üretilmesi şarttır.

        *

        Ben gazeteciyim, bir basın mensubuyum.

        Bu konuda yazılı ve görsel basına da önemli görevler düştüğünün farkındayım.

        Özellikle televizyonların çok daha sorumlu davranması gerektiğini görüyorum.

        Mesela, halkın her gece soluksuz izlediği diziler bu görev için önemli bir araç olabilir.

        Dizi kurgularında şiddet ve benzeri kötü sahnelerin canlandırılmasındaki ustalık, çözümler ve kurtuluşlar için de gösterilebilinir.

        Çaresizlik algısı kafalardan silinebilinir.

        Sürekli ataerkil toplum yapısı konu edinen dizilerin yerine, özgün yapımlarla izleyicilere kadın, erkek eşitliği aşılanabilinir.

        Kadını ev içi rollerden sıyırıp dışarı yaşamda gösteren, erkeğiyse ev içi rollerde gösteren örnekler çoğaltılabilinir.

        Ebeveynlik rollerinde sorumluluk kadınla erkeğe eşit dağıtılabilinir.

        Çocuğa sadece anne bakar algısı değiştirilebilinir.

        Kadına şiddet doğallaştırılmaktan kurtarılabilinir.

        Sıcak aile ilişkilerine daha fazla önem verilebilinir.

        Kadın korunmaya, sahiplenilmeye muhtaç varlık olarak gösterilmekten çıkarılır, aksine güçlü olduğu, hayatını başkalarına bağımlı olmadan yaşayabileceği hikâyeler anlatılabilinir.

        Şiddet gördüğü için haberi yapılan kadının, ikinci bir mağduriyeti habercinin yorumları ve haberdeki arka plan görüntüleriyle yaşamaması sağlanabilinir.

        Şiddetle karşı karşıya kalındığında ne yapılacağı hakkında bilgisi olmayan kişilere, hatta sıradan okuyucu ve izleyicilere yol gösterir nitelikte pratik bilgiler verilebilinir.

        *

        Bunlar tabii ki sadece medyanın ve dizi yapımcılarının üstlenmesi gereken sorumluluklardır.

        Ancak, genel çözüm için yazılı ve görsel basın gibi, konuya hukuki, eğitim, kültürel ve cezai işlemler açısından da aynı hassasiyetle bakmak ve ona göre çok ciddi pozisyon almak şarttır.

        Her şeyden evvel, cinsel ayrımcılığı ve feodal düşünce yapısını yok etmeden, bu mücadelede başarılı olma şansı yok gibidir.

        O yapıyı yok etmek de öyle kolay değil elbette.

        Ama bıkmadan usanmadan her alanda çok çalışmalı ve toplumsal zihniyet dönüşümünü bir şekilde yakalamalıyız.

        Bu beladan başka türlü kurtulamayız çünkü..

        Diğer Yazılar