Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Muhalefet yollara düşmüş yürürken, iktidarın çıkıp “Vallahi çok büyük bir hayranlıkla izliyor, hatta alkışlıyoruz” demesini beklemiyorum elbette. Böylesi bir tavır, İsviçre demokrasisinde bile lüks sayılır. Eh CHP de Avrupa görmüş bir parti sonuçta, bizim iktidardan böyle iyimser bir beklenti içine girdiğini sanmıyorum.

        Gelgelelim iktidar partisinin de koruması gereken bir demokratik olgunluk seviyesinin olması gerektiği kanaatindeyim. CHP Lideri’nin başlattığı yürüyüşe gerekçe olarak sıraladığı başlıkları tartışabilir, itiraz edebiliriz. Referandum sonucunun bu yürüyüşe meze edilmesi mesela, tamamen mantıksız bir karardı bana göre. Milletin demokratik şekilde verdiği kararı bir toplumsal ihtilafa dönüştürmek kimseye fayda sağlamayacağı için mantıksız bir karardı. Kaldı ki geçmişe takılıp kalmak anamuhalefetin siyasi realiteden, dolayısıyla gelecekten tümüyle kopmasına yol açabilir.

        Mevzu savrulmasın ama iktidarın yürüyüş karşısında aldığı tavra dönmek istiyorum. Bu tutumun da 16 Nisan’ın meşruluğu tartışılmaz sonucunu yürüyüşe alet etmek gibi kabul edilemez olduğu kanaatindeyim. En azından şu ana dek gayet barışçıl şekilde devam eden bu yürüyüşün zararlı görülecek nesi var Allah aşkına?

        Toplumsal düzen, siyasi veya ekonomik istikrar... Adına kaygılandığımız şey her neyse, hiç korkmayalım, hiç kaygılanmayalım. Bunlar muhalefet bir itirazını yollarda barışçıl şekilde dile getirdi diye mi bozulacak? Yapmayın lütfen!.. En büyük istikrarsızlıklar, kaoslar muhalif seslerin barışçıl şekilde yükselebildiği ülkelerde değil, muhalif seslerin derhal bastırıldığı despot rejimlerin hâkim olduğu ülkelerde yaşanıyor. Sadece parçası olduğumuz İslam coğrafyasında son zamanlara çıkan siyasi yangınların nedenlerine bakarak bile bu hakikati rahatlıkla görebiliriz.

        Körfez’in Arap ülkeleri mesela. Aile saltanatlarıyla yönetiliyorlar. Ülke zenginliklerinin yüzde 95’i yüzde 5’lik zümrenin eliyle sömürülüyor. Sömürenin de sömüreni var elbette. Yüzde 5 elindekinin çoğunu kendi iktidarı yıkılmasın diye adına “silah alımı” denilen rüşvetlerle Batılı ülkelere yediriyor.

        Körfez’dekiler neden bu haldeler sizce? Hemen söyleyeyim. Bu acı tablonun en önemli sebebi, halkların artık bir bıkkınlık haliyle hukuksuzluklara itiraz etmekten vazgeçip gördüklerini içlerine atmak zorunda kalmaları. İtirazların içe atılmasının sebebiyse geçmişte muhaliflere yapılan zulümlerin gayet iyi bilinmesi.

        Siyasi, insani itirazların açıkça söylemektense içe atılır hale geldiği ülkelerin akıbetini görmek için de sizi Mısır, Suriye, Libya ve Tunus’a bakmaya davet ediyorum. Şimdilerde kimi kaosa, kimi de ekonomik sefalete garkolmuş, istikrarın i’sine hasret kalmış bu ülkelerin ortak özelliği, buralardaki iktidarların en küçük muhalif sese bile tahammülsüz hale gelmeleriydi. Yıllar içinde nice muhalif sesi gayet başarılı şekilde bastırmışlardı da nitekim. Lakin gün geldi bastırdıkları masum sesler daha fazla bastırılamaz hale geldi. Arap Baharı, içine ata ata barut fıçısına dönüşmüş bu ülkelerdeki milyonların kıvılcımla buluşma anından ibaretti.

        Türkiye elbette ki Tunus, Mısır veya Libya değil. Lakin bu ülkelerin yaşadığı tehlikeli süreçten azade sayılamayacağımız da aşikâr. Takrir-i Sükûn ve memleketin yegâne muhalif partisi Terrakiperver Cumhuriyet Fırkası’nın sükûna zorlanmasıyla başlayan hatalar zinciri, en masum farklı sese bile tahammülü olmayan vesayet ve iktidar odaklarının doğup büyümesine yol açtı. Ülke en büyük zararı halka yabancılaşan bu odaklardan gördü.

        AK Parti, kendisinden demokratik bir değişim talep eden muhalefeti yok etmeye ant içmiş vesayet odaklarına yönelik isyanın sesi olarak doğdu Türkiye’nin siyaset sahnesine. Geçmişteki tecrübesi ve başarı hikâyesi bu kadar net şekilde ortadayken, AK Parti’nin şimdi sırf kendi iktidar alanını eleştiriyor diye CHP yürüyüşüne bu kadar sert dille yüklenmesindeki mantığı gerçekten anlamıyorum.

        Diğer Yazılar