Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İSRAİL’in Mescid-i Aksa’da ibadet özgürlüğü gibi temel bir demokratik değeri keyfi şekilde ayaklar altına alması tepkilere yol açıyor. Türkiye de eksiklerine rağmen İslam dünyasının yegâne köklü demokrasisi olarak İsrail’i uyarıp demokratik değerlere saygı göstermeye davet ediyor.

        Filistin’le ilgili önceki krizlerin aksine Arap rejimlerin gösterdiği tepkiyse bu kez hayli sönük kalmış gibi görünüyor. Oysa Filistin, kısa süre öncesine kadar da birçok Arap rejimini birleştirici güce sahip kutsal bir mesele olarak bilinirdi. Sanırım Ortadoğu denklemindeki bu köklü değişimin sebeplerini son birkaç yıldaki gelişmelerde aramak gerekiyor.

        Vaziyete Mısır özelinde bakınca tepkisizliğinin altında yatan gerçek açıkça görülüyor. Arap dünyasının en büyük ülkesi Mısır, siyasi ve ekonomik açılardan tam bir sefalet atmosferinden geçiyor. Mısır’daki yönetim Filistin’e karşı gösterilecek sempatiyi Hamas ve Müslüman Kardeşler’e destekle bir tutuyor ve bu nedenle de cezalandırılması gereken eylemler olarak değerlendiriyor.

        Oysa orta sınıfın neredeyse tümüyle yok edildiği Mısır halkının ne Filistin’i ne de Müslüman Kardeşler’i dert edecek mecali bulunmuyor. Çünkü halkın neredeyse tamamı akşam evine götüreceği ekmeğin hesabını yaparak yaşıyor. Ülkenin içine düştüğü çukurun derinliği, başındaki liderin şahsında da ete kemiğe bürünüyor Cumhurbaşkanı Abdülfettah el-Sisi’nin yaptığı açıklamaların çoğu Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerden açıkça yardım dilenmekle noktalanıyor. Bunda şaşılacak bir şey yok aslında. Ordunun zoruyla iktidarda duran Sisi, Körfez’den gelen yardımlarla ayakta duruyor. Gelen milyarlarca dolar da 3 yıldır Sisi’nin iktidarını borçlu olduğu dar zümrenin yolsuzluklarıyla çarçur ediliyor. Mısır halkına da hızla yükselen enflasyon karşısında hayata tutunmanın yollarını aramak kalıyor. Hal böyleyken en az Filistinli kadar müşkül bir duruma düşmüş Mısırlıdan da İsrail’e karşı sokaklara dökülmesini beklememek gerekiyor.

        100 YILLIK ÖZLEM

        Bununla birlikte Katar haricindeki diğer kayda değer Arap rejimlerinin İsrail’e bakışında da Mescid-i Aksa sessizliğinin nedenini berraklaştıran ciddi bir kırılma yaşanıyor. Bugün pek çok Arap rejiminin kulislerinde İsrail’le perde arkasında başlatılan “normalleşme” süreçleri tartışılıyor. İran korkusu ve kendilerine empoze edilmiş yerli bilinçten uzak, sorgulamadan muaf emperyalist aklıyla davranma alışkanlığı bu rejimlerin İsrail’i sığınılabilecek bir liman olarak görmelerine yol açıyor. Bu rejimlerin Türkiye karşısındaki duruşlarındaki negatif tonlar da gidişata uygun şekilde belirginleşiyor. Güvenebilecekleri tek devlet olan Türkiye’nin Katar’daki üssünü mesele haline getirmeleri, içine düşülen gafletin tuhaflığını gözler önüne seriyor.

        Mescid-i Aksa’daki uygulamalarını eleştiren Türkiye’ye tepki gösteren İsrail’in, “Osmanlı devri kapandı” türünden sinsi bir retoriğe sığınması gidişata dair önemli ipuçları içeriyor. İsrail, Arap rejimlerini bilinçaltı kodlarıyla oynamak suretiyle Ankara’ya karşı kışkırtmaya çalışıyor. Bu sinsi strateji, İslam dünyasının bugünkünden de beter şekilde parçalanması hesabına dayanıyor.

        Neyse ki İsrail’in bu sinsi açıklamaları da Osmanlı dönemindeki Filistin’le ilgili gerçeği örtbas etmesine yetmiyor. Kudüs’ün Osmanlı idaresinden çıkışının 100’üncü yılındayız. Filistinli yazar Reşid Halidi, “Palestinian Identity-Filistinli Kimliği” isimli kitabında gelinen noktayı şu cümleyle özetliyor: “Bugünden geriye dönüp bakıldığında Osmanlı’nın son dönemi tüm hatalarına rağmen Filistin’in altın çağı gibi görünüyor...”

        Aslında Halidi’nin yerimiz olsa burada da yazmak istediğim gerekçelerini de sıralayarak yaptığı bu tespiti, Osmanlı’ya özlem kadar İsrail’e karşı duyulan öfkeyi de yansıtıyor. Evet, 100 yıldır büyüyen öfke kendisiyle birlikte bir özlemi de büyütüyor. Durmadan büyüyen özlem de öfke de ortaya çıkacağı anı kolluyor. İsrail’in pervasızlığı er ya da geç yüzleşmek zorunda kalacağı hakikat karşısındaki çaresizliğinden kaynaklanıyor.

        Diğer Yazılar