Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        AMERİKAN kamuoyu son günlerde gayet hararetli bir şekilde Rusya’nın 2016’daki başkanlık seçimine müdahalelerini konuşuyordu. Trump’ın seçim kampanyasının eski şefi Paul Manafort müdahaleyle ilgisi olduğu şüphesiyle iki gün önce gözaltına alındı. Manafort’un ve diğer şüphelilerin vereceği ifadelerle soruşturmanın Beyaz Saray’a uzaması da beklenti dahilinde tutuluyor.

        Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, dün iddiaları “Deli saçması” olarak niteledi. Lavrov’un bunu söylediği gün ajanslara düşen esas bomba haberin kaynağıysa Facebook’tu. Şirketin açıklamasına göre; Rusya merkezli medya şirketleri seçimi manipüle etmek maksadıyla 80 bin paylaşımda bulunmuşlar. Paylaşımların eriştiği Amerikalı sayısıysa 126 milyon. 2015 Ocak-2017 Temmuz arasında sahte hesaplardan yapılan paylaşımların neredeyse tamamı da siyasal kutuplaşmaya hizmet eden türde haberler. Bahse konu paylaşımların önümüzdeki günlerde seçimdeki Rus parmağını araştıran yetkililere verilmesiyle skandal hukuki bir boyut kazanacak. Twitter’ın yaptığı araştırma da en az Facebook’un verdiği bilgiler kadar şaşırtıcı. Rus şirketlerin Twitter’da toplam “2752 sahte hesabı” bulunduğu tespit edilmiş. Seçime yönelik içerikler bu sahte hesaplar üzerinden piyasaya sürülmüş.

        Amerikan Senatosu’nun İstihbarat Komitesi’nden Richard Burr ile Mark Warner kısa süre önce bu konuda çarpıcı bazı bilgiler verdiler. İddialar doğruysa; başkanlık seçimini Trump’ın kazanması amacıyla yapılan operasyonları yürütmek üzere Rusya’da yaklaşık 1000 kişiden oluşan bir operasyon birimi kurulmuş. Senatörler özellikle Wisconsin, Michigan ve Pennsylvania gibi sandıktan çıkan sonucun seçimden seçime değişebildiği (swing states) bazı eyaletlerde “Clinton hasta” veya “Clinton yolsuzluk yaptı” gibi bazı haberlerle Trump’ın sandıktan az bir farkla galip çıkmasının sağlandığını söylüyor. Üstelik bu operasyonu yapan birimlerin de bizzat Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in talimatıyla kurulduğu iddia edildi.

        Aslında seçim sürecinde Amerikan istihbarat kurumları da Rusya’nın seçime müdahale etmeye çalıştığını açıklamışlardı. Malumunuz Rusya’yla ilgili iddialar Trump’ın ekibinde Mike Flynn gibi önemli bir ismin başını da yakmıştı.

        Ancak son gözaltılar ve sosyal medya devlerinin paylaştığı yeni veriler işin daha da ciddi bir boyuta ulaşmakta olduğunu gösteriyor. Seçim sürecindeki Rusya parmağına ilişkin iddiaların artık somut verilerle doldurulmak istendiği anlaşılıyor.

        ÖZBEKİSTAN BAĞLANTISI

        Amerikan kamuoyu tam da bu yöndeki gelişmelere odaklanmışken dün New York’tan bir saldırı haberinin gelmesi iki olayı birlikte okumayı zorunlu değilse bile önemli kılıyor. New York 11 Eylül 2001’den bu yana ilk kez böylesine kanlı bir eylemle karşı karşıya kaldı. Saldırıyı yapan terörist Özbekistanlı Sayfullo Habibullaevic Saipov’un DEAŞ üyesi olduğu ve 2010’da ABD’ye gittiği söyleniyor. Teröristin memleketi Özbekistan, Moskova’nın arka bahçesi sayılan ülkelerden. Ancak işin bu kısmı üzerinde pek durulmuyor nedense. “Saldırıyı DEAŞ yaptı” ve “Terörist tekbir getirdi” türünden haberlerle olayın başka önemli boyutu yokmuş gibi bir hava estiriliyor.

        Oysa saldırıyı DEAŞ’ın üstlenmesi veya teröristin tekbir getirmiş olması gibi bilgiler tek başına fazla bir şey ifade etmiyor. DEAŞ’ı eski Başkan Barack Obama ve Hillary Clinton’ın kurduğunu söyleyen Trump’ın kendisi değil miydi? New York’taki saldırıdan ve DEAŞ marifetiyle dikilen vahşet elbisesinin barış dini İslam’a giydirilmesine yönelik şeytanca çabalardan ne anlamamız gerekiyor bu durumda?

        İnsan ister istemez yalan haberlerle yapılan manipülasyonun bir benzeri şimdi de terör eliyle yapılmak isteniyor diye düşünüyor. Algının gerçeğin ötesine geçtiği, terörün üçüncü taraflarca sinsice araçsallaştırıldığı aşikâr olan şu dönemde örgütlerin eylemleriyle gerçekte kime hizmet ettiği sorusunu sormaktan vazgeçmemek en makul yol gibi görünüyor.

        Diğer Yazılar