Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Baroların yönetim yapısı ve seçim sistemine yönelik düzenleme günlerdir kamuoyunun gündeminde… Siyasetin bu denli gündemine girince maalesef kronik sorunumuz olan kutuplaşmanın da odağına yerleşiverdi. Aslında barolar avukatların oluşturduğu bir meslek örgütü… Bu yönüyle ortak menfaatler etrafında birleşen, üyelerinin mesleki ve ekonomik çıkarlarının korunması için faaliyet gösteren bir kuruluş… Ancak bununla birlikte barolar hukukun üstünlüğü, hukuk devleti gibi ilkeler etrafında faaliyet gösteren bir baskı grubu niteliği taşıyor. İşte o noktada baro yönetimi ve dağılımı siyasi otorite ve siyasi partiler açısından daha önemli hale geliyor. Zira yargı sürecinin savunma tarafını temsil eden barolar, yargının bağımsızlığına doğrudan ve dolaylı etki edebilir.

        Cumhur İttifakı taslak için bir süredir birlikte çalışıyordu. Millet İttifakı ise yasa değişikliğine şiddetle karşı çıkıyor. Üzerinde anlaşılamayan iki temel başlık çoklu baro kurulabilmesi ve baro seçimlerinin hangi yöntemle gerçekleştirileceği…

        Dün AK Parti Grup Başkanvekili Cahit Özkan muhalefet partilerine ziyareti sırasında “Görüşlerini not aldık” dediği hususların başında çoklu baro ile ilgili kaygılar var. Muhalefet avukatların bölüneceği, siyasal/ideolojik kamplara ayrılacağı, bunun da yargılama sisteminde siyasallaşmayı artıracağı hususunu aktardı. Ayrıca avukatların adaletli biçimde temsil edilebileceği bir seçim sisteminin düzenlenmesi isteği de iktidar partisine önerildi. Bu tespit ve endişelerin dün görüştüğüm pek çok avukat tarafından da belirtildiğini vurgulamalıyım. Yani muhalefetin eleştirileri dikkate alınmalı.

        REKLAM

        Öyle görülüyor ki muhalefet çoklu baroya tamamen karşı çıkarken, seçim sisteminde yapılacak uygun bir düzenlemeye sıcak bakıyor. Peki Cumhur İttifakı’nın uzlaştığı maddeler hangileri…

        Kısa bir süre sonra meclise sunulacak teklif eğer son anda bir değişiklik olmazsa şu temel maddelerden oluşuyor.

        - İllerde birden fazla baro kurulabilecek. Buna göre en az beş bin avukatın olduğu illerde en az iki bin avukatın başvurusu ile baro kurulabilecek.

        - Bir baro eğer kurulma şartlarını kaybederse ilgili baronun 4 kurucusuna verilecek yetkiyle 6 aylık süre tanınacak. Bu sürede eksiklikler tamamlanmazsa baro kapanacak.

        - Baro seçimleri 4 yılda bir yapılacak.

        - İl baro başkanı ve yanında 3’er delege ile her il barosu 4 delege ile temsil edilecek. Buna ek olarak her 5 bin üye için de bir delege temsil edilmesi planlanıyor.

        - Eski barolar birliği başkanları doğal delege kabul edilecek.

        - Mevcut oylama ve seçim sitemi devam edecek. Yani kamuoyunda çokça seslendirilen nispi temsil sisteminden vazgeçilmiş gözüküyor.

        MHP'li Yıldız'dan Meclis'te Türkeş vurgusu

        MHP'li Yıldız'dan Meclis'te Türkeş vurgusu
        0:00 / 0:00

        Dün TBMM’de Yassıada mahkemelerinin verdiği kararları ortadan kaldıran yasa oybirliği ile kabul edildi. Yasa üzerindeki görüşmelerde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz alan İstanbul Milletvekili Feti Yıldız gerçekten önemli bir konuşma yaptı. Feti bey aynı zamanda iyi bir Yozgatlıdır. Özellikle Alparslan Türkeş’in bu süreçteki konumu ve yapmak istediklerine yönelik sözleri tarihe bir kayıt düşer gibiydi. Feti Yıldız, Türkeş’in şu sözleriyle başladı: İnsanlar yoksulluğa, açlığa susuzluğa tahammül ederler fakat adaletsizliğe, hor görülmeye, aşağılanmaya asla müsaade edemezler.

        Bu kapsamda konuşmasından bir kısmını vermek istiyorum: “Millî Birlik Komitesi içerisinde çeşitli gruplar vardır. Bunlardan bir grup, Başbuğ Alparslan Türkeş'in de etkili olduğu grup, diğer grup da esas olarak Cemal Madanoğlu'nun etkili olduğu gruptur. Bu gruplar arasında çekişme vardır, fikir birliği yoktur. Tutuklanan Demokrat Partililerin durumu, nasıl yargılanacakları, hazırlanacak Anayasa'da kimlerin olacağı, seçimlerin ne zaman yapılacağı gibi konularda ihtilaf vardır ve bu anlaşmazlıklar da gün geçtikçe derinleşmiştir.

        13 Kasım 1960 gecesi Ahmet Er'in evinde toplanan üst rütbeli subaylara Cemal Gürsel'den bir mektup gelir. Mektupta "Millî Birlik Komitesini feshettim. Şahsi emniyetiniz ve millî menfaatimiz bakımından evinizden çıkmayınız" der. Madanoğlu cuntası, o gece Başbuğ Alparslan Türkeş ve 13 subay arkadaşını tevkif etmiş ve aralarında yapmış oldukları müzakerelerde aslında 14'lerin Bolu'da kurşuna dizilip bir yere gömüleceği tartışılmış, sonuç olarak yurt dışına sürgüne gönderilmeleri konusunda fikir birliğine varılmıştır. Başbuğ Alparslan Türkeş ve arkadaşları beş gün Mürted Askeri Havaalanında tutuklu kalmış, 19 Kasımda Alparslan Türkeş, Hindistan Yeni Delhi'ye askeri ataşe olarak sürgüne gönderilmiş, diğer arkadaşları ise dünyanın dört bir tarafına dağıtılmıştır. Bu tutuklamayı ve tertipleri yapan Cemal Madanoğlu, darbenin gerçekten gizli lideri olmuş ve her istediğini yapar hâle gelmiştir.

        REKLAM

        Yıldız, bu aşamada Türkeş’in Cemal Gürsel’e yazdığı o tarihi mektuptan da bir bölümü paylaşarak idamları nasıl engellemek istediğinin altını çiziyor…

        “Yeni Delhi Türk Büyükelçiliğinde askerî ateşe olarak sürgünde bulunan Başbuğ'umuz, hukukun ayaklar altına alındığını ve yargılamalar neticesinde çok sayıda idam kararı verilebileceği ihtimalini görerek Cemal Gürsel'e 7 Eylül 1961 tarihinde şimdi bir kısmını okuyacağım mektubu göndermiştir:

        ‘Yüksek Adalet Divanının vereceği cezalar içinde idam hükümleri bulunduğu takdirde bunların tadil edilerek hafifletilmesi cihetine gidilmesi çok faydalı olacaktır. İdam cezalarının infazı, 13 Kasımdan beri -yani Madanoğlu cuntasının 14'leri yurt dışına sürgüne göndermesinden sonra- atılan çok hatalı adımlar dolayısıyla memlekette meydana gelmiş olan huzursuzluğu daha çok arttıracaktır. Ölüm cezalarının infazı, yurt dışında ve milletimiz ve devletimiz aleyhinde tepkilere yol açacaktır. Ölüm cezalarının infazı hâlinde, milletimizi bölen kin ve garaz duyguları şiddetlenecek ve yukarıda sıralanan mahzurlarına karşılık, cezaların infazıyla memlekete sağlanacak hiçbir fayda yoktur. Esasen, siyasi suçlardan dolayı ölüm cezaları verilmesi bugünün insanlık duygularına uymamaktadır. Aksi hâlde, millet ve tarih önünde sorumlu olacağınızı hatırlatırım. Saygılarımla’ diye bitirmiştir. Mektubun içeriğinden de anlaşıldığı gibi Başbuğ Alparslan Türkeş idamlara ve kurulmuş olan Yüksek Adalet Divanına başından beri karşıdır.”

        Diğer Yazılar