Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Özgürlük bize kolay gelmedi. Atalarımız özgürlükleri için mücadele ettiler. Başlarından birçok acımasız, karanlık dönemler ve trajedi geçti. Bütün bunlar halkın hafızasında saklanmalı ve nesilden nesle aktarılmalıdır. “Bağımsızlık her şeyden değerlidir!” kelimesi her zaman sloganımız olmalıdır.

        Yukarıdaki sözler Kazakistan’ın 2. Cumhurbaşkanı Kasım-Jomart Tokayev’e ait. Elbette durup dururken söylenmiş değil. Geçtiğimiz günlerde bazı Rus milletvekilleri ve gazeteciler Kazakistan topraklarının bir kısmında hak iddia eden yorumlar yaptılar. Verilen notaya rağmen devam etmesi üzerine Cumhurbaşkanı Tokayev, Egemen Gazetesinde bir makale kaleme alarak sert bir cevap verdi. Halkta da ciddi tepkiler meydana geldi.

        Belirtmek gerekir ki Kazakistan Türkiye için çok önemli bir ülke. Hem ikili ilişkiler hem de Türk Dünyası bağlamında... Ülkenin Ankara Büyükelçisi Abzal Saparbek'in aktardığına göre pandemiye rağmen dış ticaret değerlerimizin korunduğu sayılı ülkeler arasında...

        Ve Rusya'dan yükselen bu iddialar aslında yeni değil, tarihsel bir arka planı var.

        Hatırlarsanız bir süre önce “Bağımsızlığa Sahip Çıkmak” başlığıyla bir yazı yazmıştım.

        REKLAM

        Burada da ifade ettiğim üzere Rusya ile 7000, Çin ile 1700 km sınırı olan Kazakistan için geçen 30 yıllık dönemde en önemli hedef, bağımsızlığın her anlamda korunmasıydı. Zira ülkenin jeo-stratejik önemi bu iki gücün dışında AB, ABD gibi Batı ekseninin de yoğun ilgisini ayakta tutuyordu.

        Ancak bu tabloda Rusya’nın her zaman farklı bir konumu vardı. Tarihte Rusların yayılma/genişleme hedefleri bugünkü Kazakistan topraklarının içerisinde yer aldığı Altınorda Devleti’nin dağılmasıyla doruk noktasına ulaşmıştır. Böylelikle Avrasya’da yayılmaları hızlanmış ve adım adım Türk Avrasya'sına hakim olmaya başlamışlardır. Bu açıdan özellikle Petro’nun ilgisi çok dikkat çekicidir. Petro, Asya ile Avrupa arasındaki ticareti deniz yerine karadan geçirmeyi istiyor ve bu sebeple “Kazakların Ülkesine” büyük önem veriyordu. 19.Yüzyılın sonlarında Hazar Demiryolu, Ural Demiryolu ve Sibirya Demiryolu ile Kazak bozkırları daha bir değerleniyordu. J. Radvanyi’ye göre burası “parçalanmış” bir cumhuriyetti. Onlara göre kuzey kısmı Rusya ile bütünleşik bir demografiye sahipti ve güney kısmı Orta Asya’ya daha yakındı. Rus siyaseti bu temel üzerinde SSCB döneminde “bakir topraklar” sloganı ile çok sayıda Rus, Alman ve Ukraynalının ülkenin kuzeyine akın etmesine neden oldu. Düşünün ki o dönem SSCB’nin ekilebilir topraklarının %34’ü demekti. 1991'de Kazakistan bağımsızlığını elde ettikten sonra da bu süreci gündeme getirmek isteyenler oldu.

        Örneğin ilk aklıma gelenler Moskova Belediye Başkanı G.Popov, St.Petersburg Belediye Başkanı A.Sobçak, ünlü yazar Soljenitsin ve tabi ki Jirinovski gibi aşırılar...

        Kurucu Cumhurbaşkanı Nazarbayev bu çıkışlara karşı süreci iyi yönetti ve 3 önemli gelişmeyi sağladı. Birincisi ülkenin başkentini güneydeki Almatı'dan bir kasaba görünümündeki Astana'ya taşıdı. İkincisi 18 Ocak 2005 tarihinde iki devletin resmi sınır anlaşmasını imzalayarak dünyanın en uzun sınırı olan Kazakistan-Rusya sınırı meydana geldi. Üçüncüsü de demografinin değişimiydi. Tüm ülkede olduğu gibi kuzeyde de Kazak nüfusun oranı yükseldi.

        REKLAM

        Yine de Rus menşeili bu iddialar gündeme gelmeye devam etti. Daha da olacak gibi gözüküyor. Ülkenin 2.Cumhurbaşkanı Tokayev yazdığı makalede çok açık ifade etti.

        "Atalarımızdan miras kalan kutsal topraklarımız, en önemli servetimizdir. Bu geniş toprakları Kazaklara hiç kimse hediye etmedi. Bugünkü tarihimiz 1991 veya 1936 ile ölçülemez. Halkımız burada Kazak Hanlığı döneminde ve daha önce Altın Orda, Türk Kağanlığı, Hunlar ve Sakalar döneminde yaşamış ve gelişmiştir. Kısacası, ulusal tarihimizin derin kökleri antik çağa kadar uzanmaktadır."

        Ve Tokayev "Ulusal çıkarlarımızı hem yumuşak güçle hem de sert güçle savunmaya hazır olmamız gerektiğini bir kez daha vurgulamak istiyorum." sözleriyle bu iddialara prim vermeyeceklerini vurgulamış oldu.

        İşte tam böyle bir dönemde birkaç gündür Kazakistan'dayım. Burayı uzun zamandır takip eden, kitabı ve makaleleri olan biri olarak Milliyetçiliğin uyanışını gözlemliyorum. Karabağ zaferi de bir çok yerde konuşuluyor. Özellikle Türk SİHA'ları...

        Söz konusu iddialara adeta cevap niteliğinde bir bilimsel etkinliğe katılma fırsatı buldum. Uluslararası Türk Akademisi, Tokayev'in bu çıkışıyla eş zamanlı bir biçimde "Tarihi ve Kültürel Miras" adlı programda dünyanın dört bir yanından Türkologları konuşturdu. Akademi başkanı Darhan Hıdırali'nin yönettiği toplantıda uzmanlar Kazakistan'ın binlerce yıllık tarihini ortaya koydular.

        Bu da bir başka yazı konusu olsun diyorum...

        Diğer Yazılar