Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Türkiye’de gündemin önemli maddelerinden biri de yoğunluğu ve yaygınlığı değişmekle birlikte erken seçim tartışmalarıdır. Üstelik bu yeni bir durum da değildir. “Bu tartışmalar nereden çıkıyor!” denilse de her şeye rağmen erken seçim siyasal sistemin bir gerçeğidir. Bu sebeple Türkiye'de erken seçim tartışmalarında "asla olmayacaktır" cümlesi sürprizlerle örülüdür.

        Son 70 yıllık siyasi tarihimize bakıldığında 9 kez erken seçim, 1 kez de seçim yenileme kararı alınmıştır. Bunlardan 1999 genel seçimi hariç, diğer erken seçimleri aldıran kararlar iktidar ya da iktidar ortaklarından birinin öncülüğünde başlatılmıştır. 2007 ve 1 Kasım’da yapılan seçimler dışında iktidarlar oy kaybetmiş ya da bir oy artışı yaşamamışlardır. Bu iki seçimi farklı kılan en önemli unsur ise hemen öncesinde yaşanan siyasi olayların iktidar partisine yüklediği mağduriyet algısı olduğu hatırlanmalıdır. Bununla birlikte 24 Haziran 2018’deki erken seçimleri saymazsak mecliste hükümet kurmak için yeterli sayıya ulaşılamaması, koalisyonların sürdürülememesi, iktidarların halk desteğini korumak, yükselen başka bir partiye ya da bir bloğun işbirliği yapmasına karşı önlem almak istemesi ile bu sürecin başlatıldığı anlaşılmaktadır.

        Dolayısıyla genel kabulün aksine (muhalefet kimi zaman süreci derinleştirebilse de) bugüne kadar siyasi iktidar kanadı erken seçimi ve tarihini belirlemiştir.

        REKLAM

        Bugün ise muhalefet genel olarak bu tartışmanın kendileri açısından faydalı olduğunu düşünürken iktidar şiddetle reddetmekte ve hatta bunu “devletin âlî menfaatlerine” aykırı kabul etmektedir.

        Mevcut tartışmaların 3 temel dayanağı olduğu söylenebilir:

        Birincisi değişen hükümet sisteminin doğası gereği iki bloklu siyaseti öncelemesidir. Bloklaşmanın doğasında yazı ve tura vardır. Üçüncü bir seçenek yoktur. Türkiye’de seçmen açısından 5 yıllık dönemde ara test mekanizmaları olmadığı için (örn. ABD’de senatonun belli bir bölümü yenilenir) seçimin önce yapılabilme ihtimalleri daha çabuk seslendirilmektedir.

        İkincisi 50+1 baskısı her iki bloğun kendi alanlarını konsolide ederken bir yandan da karşı bloğun zayıflaması adına bir süreç yönetimini gerekli kılmaktadır. Bir süreç halinde karşılıklı geliştirilen stratejiler erken seçim kavramını diri tutmaktadır.

        Üçüncüsü özellikle muhalefetin, ekonomi koşullarını erken seçim zorunluluğu ile ilişkilendirme gayreti, belirli bir toplumsal baskı ile iktidar bloğunu bu zorunluğa çekebilme hedefini içermektedir.

        Oysa yukarıda görüldüğü üzere bugün çok olağanüstü gelişmeler olmadığı takdirde Cumhur İttifakı istemeden erken seçim çok uzak bir ihtimaldir. Anayasanın mevcut (67, 77, 101, 116) hükümleri 360 milletvekili olmadan TBMM eliyle bir erken seçime izin vermezken, Millet İttifakı’nın buna ulaşması mümkün gözükmemektedir.

        Sadece bir istisnası var ki; yine geçmişte örnekleri olduğu üzere karşı ittifakın birlikteliği ya da güç seviyesinin akıbetidir. Yani teorik olarak iktidarı bir erken seçim kararına sevk edebilecek motivasyon, “Millet İttifakı gelecekte mevcut halinden daha fazla güçlenir mi?” ya da “Gücünü kaybediyor mu? Çatırdamaya mı başladı?” sorularının cevabı ve zamanlaması olabilecektir.

        Diğer Yazılar