Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye’nin son dönemde Suriye’de, Irak’ta, D.Akdeniz’de, Libya’da ve dolaylı olarak Karabağ’da attığı adımlar bir bütün içerisinde değerlendirildiğinde bir yandan ülkenin güvenlik kaygılarına ilişkin karşı bir konumlanma bir yandan da geniş bir coğrafyada süregelen statükoyu etkileyebilme potansiyeli dikkat çekiyor.

        Konuyla ilgili Foreignpolicy’de iki gün önce Vali Nasr imzasıyla yayınlanan bir makalede bu potansiyel şu cümlelerle ifade ediliyor: “…Yeni olan (Türkiye’nin içinde yer aldığı coğrafyada), geçmişe göre Türkiye'nin çok daha geniş bir bölgede öngörülemeyen bir oyuncu olarak ortaya çıkmasıdır.” Nasr, Türkiye’nin bu pozisyonunu “istikrar bozucu” olarak ifade etse de bölgede var olan statükoda yeni bir rekabetin başladığını gizlemiyor. Öyle ki, Ortadoğu'yu şekillendirme olasılığı en yüksek olan bu rekabetin Arap olmayan üç rakip arasında yaşanabileceğini ifade ediyor. İran, İsrail ve Türkiye…Nasr bu tablo karşısında ABD Başkanı Biden’ın Türkiye ile diğer bölgesel müttefikleri arasında bir uzlaşma sağlamasının İran ve diğer tehditlere karşı en akılcı yol olacağını önerisini getiriyor.

        Buradan hareketle Türkiye’nin bölgede yeni işbirliği imkanları geliştirmesi ve bu hususta adımlar atması bahsedilen statükonun kendi lehine değişebilmesi adına kritik bir aşama olacaktır.

        REKLAM

        Böyle bakıldığında henüz yol haritası gözükmese de Mısır’la başlayan diplomatik süreç oldukça kıymetlidir.

        Zira Mısır, Yunanistan ile 6 Ağustos’ta deniz yetki alanlarının belirlenmesi konusunda bir anlaşma imzalamıştı. Mısır’ın bu anlaşma ile belirli avantajlarını kaybettiği ortaya çıkmıştı. Oysa Türkiye ve Mısır, Doğu Akdeniz'de en uzun sınırları olan iki ülke konumunda. Bu hususu sürekli gündeme getiren Bahçeşehir Üniv. Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi Başkanı Cihat Yaycı, Mısır’ın Yunanistan yerine Türkiye ile anlaşmaya varması durumunda binlerce km2’lik bir kazanç elde edebileceğini her fırsatta vurguluyor. Yaycı’ya göre East-Med boru hattı projesinin rota değiştirmesi de Türkiye’nin kararlı duruşunun bir neticesi. Eğer Türkiye’den rota belirlemesi için izin istemiş olsalardı münhasır ekonomik bölge haklarını tescil etmiş olacaklardı. Öyleyse iki ülke açısından imkanlar sunan bir sürecin yeniden inşası neden mümkün olmuyor? Doç.Dr.Cihat Yaycı bu konuda temkinli olunmasını ve Mısır’ın Yunanistan’la yaptığı anlaşmayı gözden geçirmesini beklemek gerektiğinin altını çiziyor.

        Ancak bu fırsat ve tehditlere rağmen Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun “Mısır, bizim kıta sahanlığımıza saygı göstermeye devam ediyor, biz bunu olumlu karşılıyoruz. İlişkilerimizin seyrine göre biz de Mısır'la deniz yetki alanlarını müzakere ederek bir anlaşma imzalayabiliriz." şeklindeki sözleri rastlantısal kabul edilmemelidir.

        Ve sanırım bu gelişmelerle ilgili çarpıcı bir detay da ülkenin kendi içerisindeki sorunlar ve tartışma iklimi ile bu hamlelerin özgül ağırlığı arasında önlenemeyen bir kopuş yaşanıyor olması. Elbette iç siyasette tam bir yeknesaklık hiçbir zaman mümkün değildir. Ancak çoğunluğun üzerinde mutabık kaldığı siyasal kutuplaşma sorununun milli meselelerin gerektiği ölçüde irdelenmesine engel teşkil ettiğini her fırsatta hatırlatmak gerekiyor.

        Diğer Yazılar