Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Uçakta doktor anonsu” yazısıyla ilgili Türk Hava Yolları’ndan bir e-mail aldım. “Smiling Doctors-Gülümseyen Doktorlar” programını başlattıklarını bildirmişler.

        Daha önceki yazımda, bir bilimsel toplantı dönüşü yapılan doktor anonsuyla uçaktaki bir hastaya müdahale ettiğim olayla ilgili gözlemlerimi anlatmıştım. O yazıda 3 konuyu gündeme getirmiştim. Birincisi, uçakta hastaya müdahale eden doktoru koruyan yasal önlem alınmıyor, aksi bir durumda tedavi etkili olmasa ve hastanın başına bir şey gelse, hasta sahipleri “Bizim onayımız yoktu” dese doktoru koruyacak hiçbir mekanizma yok, doktor yasal sorumluluk altına girer. Yabancı ülkede gözaltına alınan meslektaşlarım var.

        Oysa havayolu, uçuşlarda kendini koruyor, yasal bir sorumluluk almamak için doktora birçok belge imzalatıyor. Doktoru kim koruyacak? Sağlık Bakanlığı’nın bildiğim kadarıyla böyle bir çalışması yok, sanırım bu konu Türk Tabipleri Birliği’nin ilgi alanında değil.

        İkinci konu hekimin emeğiyle ilgiliydi. Havayolu, doktordan uçuş için para alıyor, ama bir zorunluluğu olmadığı, diğer yolcular dinlenirken saatlerce hastaya müdahale ettiği halde hekime emeğinin karşılığı verilmiyordu. Üçüncü konu ise havayolunun neden doktora bir yazıyla teşekkür etmediğiydi.

        Yazının büyük yankıları oldu, ilk adım Türk Hava Yolları’ndan geldi. THY gönderdiği e-mail’de daha önce bir hastaya yaptığım müdahaleyle ilgili çok ince bir teşekkür yazısı yazmış ve doktorlar için özel bir program başlattıklarını bildirmiş. Kendilerine teşekkür ediyorum, mutlu oldum.

        “Smiling Doctors” (Güler Yüzlü Doktorlar), arzu eden doktorların üye olacağı, uçakta acil bir hastalık durumu olunca diğer yolcuları huzursuz etmeden programa üye hekimin davet edileceği bir program. Güzel bir uygulama, ama doktorlar için programın içinin doldurulması gerekiyor. Konu, programa üye olan doktora verilecek hediye miller değil. Doktor hukuksal olarak korunmuyor. Hastaya müdahale için artık Sağlık Bakanlığı her şeyin belgesini istiyor. Mahkeme de sadece bu kurallara bakıp değerlendiriyor.

        Bu nedenle Sağlık Bakanlığı’ndan hukuki görüş almak gerekir. Diğer önemli konu da yeni programda müdahale eden hekime emeğinin karşılığını verecek bir uygulama yok, acaba ben mi atladım. Geçen yazıda Türk Tabipleri Birliği yetkilisi, “Acil müdahale doktorun görevidir” demişti, ama ben sürdürülebilir bir uygulama için hekimlerin emeğinin karşılığının verilmesi gerekir diye düşünüyorum.

        SAĞLIKLI FAST-FOOD İÇİN İLK ADIM

        Bir süre önce yazdığım “Yeşil Hamburgerler” başlıklı yazı için McDonald’s Türkiye Genel Müdürü Oğuz Uçanlar’dan bir e-mail aldım. 30 yıldan bu yana “hızlı servis restoranları” hizmeti verdiklerini, bu sektöre dünya standartlarını getirdiklerini, amaçlarının bu alandaki olumsuz algıyı değiştirmek olduğunu söylüyor.

        Sayın Uçanlar’a hak veriyorum. Türkiye’de denetlenemeyen merdivenaltı gıda sanayii çok güçlü. “Fast-food” ya da “hızlı atıştırmalık” toplumun bir gerçeği. Artık yeni kuşak marketten malzeme alıp, evdee pişirip yedikten sonra bulaşıklarla uğraşmak istemiyor.

        Bir Los Angeles uçuşunda uçakta “Founder” isimli güzel film izlemiştim. Film 1950’li yıllarda, fast-food devinin nasıl büyüdüğünü anlatıyor. Zincirin kurucularından Turner, “Önce talebi anlayacaksın, sonra talebi yaratacaksın, arz kendiliğinden gelir” diyor. O yılların Amerika’sında talep; hızlı atıştırmalık, hızlı yemek yeme, parayı ödeme üzerine. Talebin oluşması ve sürdürebilirliği için “lezzet” gerekiyor. Halk neyi sorar: “Beyaz, yumuşak ekmek, kırmızı etten köfte, ketçap, mayonez ve iki dilim turşu”lu bir hamburger.

        Ama bir süre sonra fark ediliyor ki fast-food’la beslenen kişiler kilo alıyor, obezite artıyor, diyabet yayılıyor.

        Bu yazıyı yazmaktaki asıl amacım, dünyadaki “hızlı servis restoran” zincirinin artık sürdürebilirlik için lezzet ve kalite dışında sağlıklı gıda üzerine odaklanmaları gerektiğini vurgulamak. Sağlıklı gıda sadece köftenin etinin, beyaz ekmeğin, unun kalitesi demek değil; yağın, unun ve şekerin formülünü de insan sağlığını olumsuz etkilemeyecek şekilde düzenlemek gerekiyor.

        Daha fazla tahıllı, yeşil sebzeli, domatesli lezzetli fast-foodlar yapılabilir. Önümüzdeki günlerde Ulusal Beslenme Platformu olarak Oğuz Uçanlar’ı bir toplantıya davet edeceğiz. Umarım ilk adım olur.

        AMERİKAN DİYABET KONGRESİ'NİN 3 TÜRK YILDIZI

        Amerikan Diyabet Kongresi, diyabet alanındaki en büyük kongre. En önemli gelişmelerin konuşulduğu, yeni çalışmaların anlatıldığı bir toplantı. Dünyanın her tarafından 20 bin civarında uzman katılır. Bu yıl genellikle çocuk ve gençlerde ortaya çıkan Tip 1 diyabetin radikal tedavisi alanında ciddi çalışmalar sunuldu. Tip 1 diyabet, vücutta insülin salgısının olmadığı, kan şekeri kontrolünün çok zor olduğu bir diyabet tipi. Bu konuda 3 Türk bilim insanın çalışmaları ön plana geçti.

        Yale Üniversitesi’nden Dr. Eda Cengiz, yapay pankreas konusunda çalışmalar yapan bölümün başkanı, kongredeki çok ilginç konuşmasında otonom yapay pankreas çalışmalarının çok ilerlediği müjdesini verdi. Clevland Üniversitesi’nden Dr. Betül Hatipoğlu, insülin salgılayan beta hücrelerinin insandan insana nakli konusunda çalışmalar yapan bölümün başkanı. Özellikle herhangi bir nedenle pankreası çıkarılan hastalarla kendi pankreasından insülin salgılayan hücreleri ayrıştırarak tekrar hastaya verilmesi konusunda başarılı bir çalışmaların sahibi. Yaptığı iki konuşma da çok ilgi çekti.

        Harvard Üniversitesi Joslin Diyabet Kliniği’nden Dr. Ercüment Dirice, diyabet alanında deneysel araştırmalar yapıyor. Kongrede beta hücresi bölünmesi ve çoğalması konusunda iki bildiri sundu ve ödül aldı. Konu aslında vücudun kendi immün sistemiyle tahrip olan beta hücrelerinin yeniden tamiri için çok önemli. Ayrıca daha birçok genç Türk bilim insanı önemli çalışmalar sundu. Türk bilim insanlarının diyabet alanında daha önemli başarılara imza atacağına inanıyorum.

        Diğer Yazılar