Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BUNDAN kısa bir süre önce 14 Mart Tıp Bayramı’nın ertesi günü bir okurumdan e-posta aldım. Yazılanlar ilginç, yorumlar daha ilginç. Kişisel olarak bu ülkede doktorluğun en özverili ve en ağır iş yükünü üstlenen meslek gruplarından biri olduğuna inanıyorum. Tüm bunlara rağmen insanların doktorlara ve doktorluk mesleğine bakış açısı nasıl, birlikte okuyalım.

        BİR OKUR MEKTUBU

        Okur, “50 yaşındayım” diye başlıyor, “Doktorlar olaya para kazanmak değil de tedavi etmek amacıyla yaklaşsalar, belki hasta sayısı yarıya düşecek’’ diyor ve devam ediyor:

        ‘’Bu yaşıma kadar hastaneyle çok az işim oldu. 3 farklı basit hastalık için gittim, 3’ünü de tedavi edemediler. Yıllardır tekrarlayıp duruyor, internetten kendimi tedavi etmeye çalışıyorum. Ne hastalarını tedavi oldu mu diye takip ediyorlar, ne de ilaç verdikten sonra korunma yollarını anlatıyorlar. Hatta ilacı ne kadar kullanman gerektiğini bile söylemiyorlar. Bu anlattıklarım özel hastaneler. Hatta bir tedavim için Türkiye’nin İstanbul’daki en pahalı özel hastanelerine gittim, sonuç aynı. Ne hasta takibi var, ne korunma yolları. Ama ilaç firmalarıyla akçalı işler bol.” Sonra da şu yorumu yapıyor: “Dayak yemeleri normal.”

        Ben bu okura yanıta, yazdığı son cümleden başlayarak vermeye çalışacağım.

        ŞİDDET YANLISI OLDUK

        Son 20 yıldan bu yana bu ülkede yaşayan herkesin ortak gözlemi odur ki, giderek daha fazla şiddeti sever bir toplum olduk. İlk gençlik yıllarını Kurtlar Vadisi benzeri şiddet dozu çok yüksek diziler izleyerek geçirmiş bir kuşak artık 40-50’li yaşlara geldi. Bu kuşaktan çoğu insan beğenmediği her şeyi iletişim ve uzlaşma kültürüyle değil şiddet kullanarak çözmeyi tercih eder durumda. Okurumuz da beğenmediği, eleştirdiği bir konuda çözümü ortaya koyuyor: “Doktorların dayak yemeleri normal.” Ancak okurun tanımladığı bu “normal”in kimin normali olduğu belli değil. Bu normal eğer “toplumsal bir normal” ise durum ürkütücü. Bu demektir ki, eşin evde hata yaptı dayak atarsın, devlet dairesinde memur yanlış yaptı döversin, polise kızıp saldırırsın.

        Bu normal toplumun değil de okurun “şahsına ait bir normalse” bu da üzüntü verici. O zaman okura sormak gerek, dayak atmak istediğin kişi kim? Bir doktor.

        BİR DOKTOR NASIL YETİŞİR?

        Bu ülkede kolay doktor olunmaz. Bir doktoru, ailesi binbir emekle yetiştirir; çünkü çocuklarının doktor olması için bu ülkenin en iyilerinden biri olması gerekir. Bir öğrencinin üniversite sınavına giren milyonlarca kişi içinde ilk yüzde 5’e girmesi lazım. Başka tüm okullar 4 yıllık eğitim verirken bu çocuklar 6 yıl dünyanın en zor lisans eğitimini alır. En zor sınavlardan geçer. Bu sınavlarda hata olmaz, hoşgörü olmaz; çünkü söz konusu olan insan hayatlarıdır.

        Sonra tıp fakültesinden mezun olur, bakanlık 2 yıl da zorunlu hizmete gönderir. Mühendisi, avukatı 4 yıl sonra kendi planını yapabilirken doktor bu hakkı 8 yıl sonra alabilir. Sonra bu insanı bir davranışı hoşuna gitmedi diye gel döv. Güzel de sevgili okurum, yarın kalp krizi geçirmeyeceğinizi kim garanti edebilir. Umarım hiç başınıza gelmez ama varsayalım kalp krizi geçirdiniz, nereye gideceksiniz? Hastaneye.

        Diyelim ki saat gecenin 03.00’ü. Bütün şehir uyurken kim gelecek yardıma? O dövülmesinin size göre normal olduğu doktor. Belki sabaha kadar oturup kalp elektronuzdan gözlerini ayırmayacak, kalbiniz durursa kalp masajı yapacak. Sizi sağ salim kardiyoloji ekibine teslim edecek, sonra henüz bitmemiş 32 saatlik mesaisini tamamlamak üzere kliniğe gidecek. Size bir yaşam kazandırdığı için bir teşekkür bile edemeyeceksiniz, ama bilin ki her gece siz, aileniz, bütün şehir sıcak yatağınızda uyurken o genç doktorlar başka bir yaşam kurtarmak için acil kliniklerinde mücadele veriyor. Anlattıklarım bir bilimkurgu değil, benim de defalarca yaşadığım olaylar. Sevgili okurum, sizin normalinizi bilmiyorum ama bizim normalimizde doktora dayak atmayı normal bulanların ahlaken ve vicdanen normal sayılmayacağını belirtmek isterim.

        **********

        SAĞLIKTA PERFORMANS SİSTEMİ YARARLI MI?

        Gelelim mektubun ikinci bölümüne. Diyorsunuz ki: “50 yaşına kadar hastanelerle çok az işim oldu. 3 farklı basit hastalık için gittim, 3’ünü de tedavi edemediler. Bu hastalıklar yıllardır tekrarlayıp durdu, bense internetten kendimi tedavi etmeye çalıştım.”

        Sevgili okurum, 40 yıllık hekim olarak önerim, sakın ola ki sağlık sorunlarınızı internetten çözmeye çalışmayın. İnternet yığma bilgi verir, analiz, ayrıştırıcı yaklaşım vermez. Ancak yıllar alan bir tıp eğitimi analiz ve ayrıştırıcı mantık eğitimi verir.

        Aslında tıp doğru adıyla “insan mühendisliği” dir. Siz internet bilgisiyle hastalık bulmaya çalışırsanız, karşınıza yüzlerce başka ihtimal çıkar, gece uykunuz kaçar. Sabah olunca koşup gideceğiniz insan yine doktorunuzdur.

        Mektubunuzdaki en önemli eleştiri, doktorların yeteri kadar hastalarını takip etmedikleri, korunma yollarını anlatmadıkları, hangi ilacı ne kadar kullanması gerektiğini söylemedikleri yönünde. Burada haklısınız. Haklısınız da, hata doktorda mı, sistemin kendisinde mi, bunu sorgulamak gerek. Neden sorumlu doktor değil, biraz anlatmak isterim.

        Bu ülkede uzun yıllardan bu yana doktora performans sistemi uygulanır. Performans, devlet kurumlarında açık ve yasal, özel hastanelerde örtülü, üstü kapalı yapılır. Bu sistem “Ne kadar çok hasta bakarsan o kadar fazla para kazanırsın” sistemidir. Doktor evini geçindirmek, çocuğunu okutmak için çok ve hızlı hasta bakmak zorundadır.

        Polikliniklerin önünde sıra bekleyen o kadar çok insan olur ki, doktor her hastaya ancak 3-5 dakika zaman ayırabilir. Özel hastanelerde de bu sistem değişmez. Çünkü hastane, doktoru sürekli kontrol eder; baktığı hasta sayısını, istediği tahlilin, röntgenin kayıtlarını tutar, yetersizse işine son verir. Bu nedenle doktorun mesaide dinlenme lüksü yoktur. Mektubunuzda, “Doktorlar olaya para kazanmak değil de tedavi etmek amacıyla yaklaşsalar belki hasta sayısı yarıya düşecek” diyorsunuz. Bu düşünceniz de doğru değil. Bir doktor 100 hasta gelmişse, bunların 50’sini ertesi güne bırakma lüksüne sahip değil, kendisinden hemen hesap sorulur. Nasıl ki, bir belediye otobüsünde 50 koltuk varsa, şoförün sadece koltuk sayısı kadar yolcu alıp diğerlerini durakta bırakma lüksü yoksa, doktorun da hastaları ertesi güne bırakma gibi bir yetkisi yok.

        Sizin belediye otobüsünde ayakta kalıp da fazla yolcu nedeniyle sıkıştığınız için otobüs şoförünü dövmenizin bir anlamı yok. Böyle bir şikâyetiniz varsa şehrin belediyesine dilekçe yazar, otobüs sayısının artırılmasını talep edersiniz. Sizin de bu ülkenin sağlık sorunundan şikâyetiniz varsa, bakanlığa bir dilekçe yazıp taleplerinizi sıralarsınız.

        HEPİMİZ SORUMLUYUZ

        Sevgili okurum, doktor dövmekle sağlık sorunu çözülmez. Doktorları, özellikle genç doktorları, bu ülkenin en yetenekli, en ciddi sınavlarını başarmış, en zor eğitimini almış güzel insanları zaten mezun olur olmaz, zorunlu hizmetlerle, performans uygulamalarıyla sistem dövüyor. Sonra özel klinikler, hastaneler dövüyor. Bir de siz döverseniz bu genç doktorlar nefes alamaz.

        Geçen yıl kaç doktor intihar etti biliyor musunuz? Bu gencecik doktorlar neden yaşamlarını sonlandırıyor farkında mısınız?

        Sağlık Bakanlığı’na soruyorum, bir günde 3 doktorun intiharından sonra doktorların yaşamını biraz iyileştirmek için sözler verdiniz, o zamandan bu yana ne yaptınız?

        Yaşamını insanlığa adamış bu genç insanları yaşama bağlamak için biz ne yaptık? Bu doktorlara birazcık saygı ve sevgi çok mu zor? Neden bu kadar hoşgörüsüz sevgisiz bir toplum olduk biz?

        Diğer Yazılar