Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        GEÇEN hafta ABD Orlando’da izlediğim ADA Diyabet Kongresi’nin ana konularından biri, “sürekli glikoz ölçüm cihazları” idi. Bir dönemler kişiye özel, evde hastanın kendi kendisini izleyebileceği glikoz ölçüm aletleri (glukometreler) çıktığında tıpta yeni bir dönem başlamıştı.

        Şimdi artık bu dönem de bitiyor, glikoz ölçüm cihazlarının yerini sürekli glikoz ölçüm cihazları (CGM) alıyor.

        DİYABETTE KAN ŞEKER ÖLÇÜMÜ NEDEN ÇOK ÖNEMLİ?

        Özellikle insülin kullanan diyabetliler için düzenli kan şeker ölçümünün hayati bir önemi var. İster insülin kullansın, ister şeker düşürücü hap, diyabetli ilaçlarını günlük kan şekeri ölçüm değerlerine göre planlamak zorunda.

        Hasta eğer insülin kullanıyorsa yemek öncesi insülin dozunu ölçüm değerine göre ayarlaması gerekli.

        Öğün öncesinde ölçtüğü kan şeker değeri düşük çıkarsa yapacağı insülin dozunu azaltmak, şeker yüksekse uygulayacağı insülin dozunu artırmak zorunda.

        Özellikle çocuk hastalarda bu durum çok daha önemli. Çocuklar ve gençlerde genellikle diyabetin Tip 1 adını verdiğimiz şekli görülür.

        Tip 1 diyabet, vücutta insülin hormonunun hiç bulunmaması sonucu ortaya çıkan bir hastalık. Bu nedenle Tip 1 diyabetli çocuklar ve gençler hayatları boyunca günde 4 ya da 5 kez insülin olmak zorunda. Eğer kan şekeri yüksekse yapacağı insülin enjeksiyon sayısı daha da artıyor. İlaç dozunu ayarlamak için de insülin yapmadan önce kan şekerini ölçmesi gerekiyor.

        Özellikle bu durum çocuklarda oldukça zor. Küçücük bir çocuğun her gün 4 ya da 5 kez parmağını delip şekerini ölçmesi, anne ve baba için çok güç bir olay.

        Bir yakın dostum, “Hocam 4 yaşındaki bu küçük çocuğun 1 ayda en az 150 kez parmağını deliyoruz” dedi. İş bununla da kalmıyor, birçok anne-baba gece uykuda çocuğunun kan şekeri düşmesin diye nöbetleşe olarak sabaha kadar çocuk uyurken 2-3 saatte bir hipoglisemiye girmemesi için kan şekerini ölçmek zorunda kalıyor. Birçok anne-baba da çocuğu okula başlayınca okul kapılarında bekleşiyor. Teneffüs aralarında gidip kan şekerini ölçüyor.

        SÜREKLİ GLİKOZ ÖLÇÜM SİSTEMİ YAŞAM KURTARICI

        İşte tüm bu zorlukları çözen yeni bir teknoloji devreye girdi. Sürekli glikoz ölçüm cihazı. Bu cihazlar 1.5-2 cm büyüklüğünde cildin üzerine yapıştırılan, sürekli cilt altı sıvıdan ölçüm yapan sistemler. Hastanın üzerinde günde yaklaşık 288 ölçüm yapıyor ve 2 hafta süreyle kalıyor, her gün kan şekerini bir skala şeklinde veriyor.

        Bu sistemle tüm gün boyunca günün hangi saatinde yükselmiş, hangi saatinde düşmüş, gece ne olmuş, yemek öncesi ve sonrası durumlarla ilgili bilgi edinmek mümkün. Bu cihazlarda günün herhangi bir saatinde anında kan şekeri değeri öğrenilebiliyor.

        Kısa bir süre önce ortaya çıkan üçüncü kuşak modellerle günün herhangi bir saatinde cep telefonundan kan şekeri değerini görmek mümkün. Ayrıca kan şekeri sonuçlarını 6 ayrı kişi (anne, baba, doktor vb.) izleyebiliyor.

        Bu sayede diyabetli hastayı dünyanın neresinde olursa olsun doktoru, aile fertlerinden birileri takip edip sonuçları anında görebiliyor. Ayrıca cihazlarda alarm sistemi de var. Cihaza en düşük eşik değer ve en yüksek eşik değer uyarı sistemi girilebiliyor.

        Kan şekeri bu değerin altına düşünce cihaz alarm veriyor ya da ani yükselme olursa hastayı ve aileyi hemen uyarıyor. Sonuçta özellikle çocuk hastalarda hayat kurtarıcı. Anne babaların imdadına yetişen bir koruyucu kalkan.

        Amerikan Kongresi’nin konuştuğu ana konulardan biri bu oldu. Yeni teknolojik cihazlar tanıtıldı, cilt altına implante edilen modellerin sonuçları tartışıldı. Bundan sonraki süreçte insülin pompaları ile konuşabilen yeni model sürekli glikoz ölçüm sistemler değerlendirildi. Dünya artık yapay pankreas ve CGM sistemine gidiyor.

        **********

        SONUÇLANMAMIŞ BİR GERİ ÖDEME HİKAYESİ

        TIPTA artık yeni bir çığır açılıyor. Sürekli glikoz ölçüm cihazları dört grup hasta için hayat kurtarıcı. 18 yaş altı çocuk ve gençler, brittle (oynak diyabeti) olan hastalar, diyabetli gebeler ve hipoglisemiye duyarsızlığı olan hastalar.

        Dünya bu gruptaki hastaları özel, yüksek riskli hasta statüsüne alıyor. Bu hastalar içinde ekonomik durumu iyi olan insanlar hemen bu cihazı satın alıyor, ama ekonomik durumu yetersiz olan hastalar ya günde 8-10 kez parmağını delip, uykuda saat kurup ölçüm yapmaya çalışıyor ya da hayatını hipoglisemi-hiperglisemi ataklarıyla sürdürmeye çalışıyor.

        Dünyada birçok devlet, özellikle yüksek riskli olan sürekli glikoz ölçümü cihazlarını ihtiyacı olan hastalar için geri ödeme kapsamına aldı. Bizde bu cihazlar halen geri ödeme kapsamı içinde değil.

        Birkaç yıl önce Türkiye Diyabet Vakfı Başkanı olarak o zamanki Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu’ndan randevu istedim. Sayın Müezzinoğlu ve Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Eyüp Gümüş’ün olduğu toplantıya girerken ilk söylediğim cümle “Sayın bakanım, buraya diyabetli küçük çocuk ve gençlerin hayatını ilgilendiren çok önemli sağlık sorunu için geldim, ama bu talebimi 10 milyonla çarpıp hayır diyecekseniz hemen izninizi isteyeyim” oldu. Sayın Müezzinoğlu güldü, “Hayırdır hocam?” dedi. Konuyu özetledim. Sayın Müezzinoğlu uzun uzun dinledi ve bu konuda talimatlar verdi. Konu SSK nın alanındaydı.

        Daha sonra Türkiye Diyabet Vakfı’nın koordinatörlüğünde Ankara’da Sosyal Güvenlik Kurumu’nda düzenlenen Sağlık Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik Kurumu’nun üst düzey yetkililerinin yer aldığı toplantıda da 2017 Diyabet Parlamentosu’nun en önemli konusu, sürekli glikoz ölçüm sistemlerinin 18 yaş altındaki çocuklar için geri ödeme kapsamına alınması idi.

        Diyabet Parlamentosu’nda Türkiye Büyük Millet Meclisi adına katılan milletvekilleri Didem Engin ve Arzu Erdem, toplantı devam ederken konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin gündemine taşıdı ve bu konuyla ilgili olarak ekranların önünde Sağlık Bakanı’ndan söz aldılar.

        Bir süre sonra diyabet alanında çalışan sivil toplam örgütleri, Sosyal Güvenlik Kurumu’nda toplantıya çağırıldı. Sosyal Güvenlik Kurumu’nun toplantıda en önemli endişesi, diyabetli hasta sayısının çok fazla olması ve konunun devlete bir yük bindirmesi idi. Toplantıda yer alan öğretim üyeleri bu konuyla ilgili bir risk değerlendirmesi yapılması, yüksek riski grubu olan hastalara öncelik tanınması konusunda önerilerde bulundu. Yüksek riskli hastalar, toplam diyabetli hasta sayısının % 5’i bile etmiyordu.

        Sonuçta yüksek risk grubu hastalarla ilgili sürekli glikoz ölçüm sisteminin geri ödeme kapsamına alınması kararlaştırıldı, ancak aradan 1 yıldan fazla süre geçmesine rağmen Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan konuyla ilgili bir haber alınamadı.

        Yine küçük çocukların her gün 4-5 kez parmağı deliniyor, yine anne-babalar çocukları hipoglisemiye girmesin diye sabaha kadar nöbetleşe oturuyorlar, yine çocukları okula gidince okul önündeki kafelerde bekleşiyorlar.

        **********

        SONUÇ

        ÜLKEMİZDE diyabetli sayısı çok fazla ve her yıl giderek artıyor. Kronik hastalıklar içinde diyabetle mücadele devletin gündeminde ilk sırada. İlaç kullanan 8 milyon üzerinde diyabetli hasta var. Diyabetli hastaların gerek ilaç gerekse glikoz ölçüm çubukları açısından bu rakam geri ödemenin önünde büyük engel.

        Her yeni ilaçta ve her yeni teknolojide SGK önüne gelen maliyeti 8 milyon hasta üzerinden hesaplıyor ve başvuruya “Hayır” cevabı veriyor. Bu nedenle diyabetli hastalar, romatoloji, kanser, hematoloji gibi tıbbın diğer bütün alanlarındaki hastalara göre geri ödeme kapsamından en az yararlanan grup.

        Diyabette yeni ilaçlar ve yeni teknolojiler ya geri ödeme kapsamının dışında ya da 600 civarında endokrinoloji uzmanlık imzasıyla sınırlandırılmış durumda. Oysa diyabet birbirinden çok farklı tipleri olan, her tipinin ayrı tedavi ve ilaç indikasyonunun olduğu kompleks bir sendrom.

        Uzmanların yer aldığı geniş bir kurultayda çok iyi bir sınıflamayla ihtiyacı olan her hasta tıbbın yeni teknolojilerinden yararlanabilir, üstelik devlet bırakın zarar etmeyi kâra geçebilir.

        Geçen yıl Türkiye Diyabet Vakfı’nın düzenlediği diyabetle ilişkili 50 civarında uzman öğretim üyesi ile Sosyal Güvenlik Kurulu uzmanlarının katıldığı toplantıda sadece diyabet sınıflaması tanı ve tedavi kriterlerinin iyi belirlenmesiyle devletin yılda 40 milyon TL kaybının önlenebileceği vurgulandı.

        Sosyal Güvenlik Kurumu bugün çok güçlü bir kurum, binlerce lira değerinde kanser, romatizma ve kan hastalıkları ilaçlarını ödeyebiliyor. Ödemesi de gerekli.

        Ancak bu duyarlılığın diyabet alanında da olması gerekli. Aslında iyi bir bilimsel ve titiz bir çalışmayla aynı diyabetli çocuklar için çok güzel işler yapılabilir, bir insanlık dramı haline gelen sorunları çözümlenebilir.

        Diğer Yazılar