Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçen hafta Berlin’de yapılan 54. Avrupa Diyabet (EASD) Kongresi'ne dünyanın her tarafından gelen 25 binin üzerinde uzman katıldı.Kongrede, 10 ayrı salonda dört gün boyunca diyabetle ilişkili birbirinden ilginç konular sunuldu, tartışmalar yapıldı. Bunlardan bir bölümü, çok tartışmalı konuda son noktayı koyacak kanıtları açıklaması açısından çok önemliydi.

        GLUKOZ ÖLÇÜM ALETLERİ TARİHE Mİ KARIŞIYOR?

        Bundan 30-40 yıl önce glukoz ölçüm cihazları dönemin diyabet alanında en önemli buluşlarından birisiydi.

        O dönem asistanlığımın ilk yıllarında bir diyabetlinin kan şekerini ölçtürmesi için mutlaka hastaneye gitmesi gerekiyordu, ölçümün süresi de zaten bir hasta için bir saati aşkın bir süre alıyordu.

        Hastanın evinde, kendi kendine birkaç dakikada kan şekeri değerini öğrenebileceği bir cihazın bulunması diyabet tedavisinde yeni bir dönemi başlattı. Gün içinde daha sık şeker ölçümünün mümkün olabilmesi ve daha yoğun kontrol, hem tedavi protokollerini değiştirdi hem de diyabete bağlı organ hasarlarının oranlarını dramatik bir şekilde azalttı.

        Kongrede diyabet teknolojileri bölümünde, bu cihazlardan çok daha gelişmiş yeni nesil sürekli glukoz ölçüm sistemleri sonuçları açıklandı.

        Kısaca “CGM” denilen Sürekli Glukoz Ölçüm Sistemleri 2-3 cm büyüklüğünde, bir düğme gibi cilt üzerine yapıştırılıyor, doku sıvısından her 2 dakikada bir ölçüm yapabiliyor, klasik glukoz ölçüm cihazlarıyla günde 4-5 ölçüm yapılabilirken bu cihazlar günde 720 ölçüm yapabiliyor.

        Böylece 4-5 ölçümle günlük şeker sonucunu tahmin etmek değil bütünü görmek mümkün oluyor.

        Bu cihazların diğer önemli üstünlüğü güçlü alarm sistemine sahip olmaları. Kan şekeri ani düşme ve yükselmelerde hastayı uyarıyor, böylece şeker düşüklüğü ya da yüksekliği komasını engelliyor.

        Yeni nesil CGM’ler diyabetliye 6 kişiye link verme olanağı sağlıyor. Böylece hastanın kan şeker ölçüm sonuçlarını anında doktoru, diyabet hemşiresi izleyebiliyor.

        Kongrede ayrıca cilt üstüne takılanlarda 14 güne, cildin altına implante edilenlerde ise 180 güne kadar hiç değiştirmeden sürekli ölçüm yapabilen modeller tanıtıldı.

        Sonuçta çalışmalar gösteriyor ki; glukoz ölçüm aletleri tarihe karışıyor, yerini sürekli glukoz ölçüm sistemleri alıyor.

        DİYABETİN ÖNLENMESİNDE AMELİYAT MI YOKSA YAŞAM ŞEKLİNİN DEĞİŞTİRİLMESİ Mİ ETKİLİ?

        Ülkemizde “metabolik cerrahi” adı altında diyabetini iyileştirme vaadiyle binlerce insanın herhangi bir indikasyonu olmadan ameliyat yapıldığı bir süreçte, kongrede sunulan bir çalışmada ilginç sonuçlar açıklandı.

        Bu çalışmada prediyabet adı verilen henüz daha diyabetin ortaya çıkmadığı gizli şeker dönemdeki kişilerde, yaşam şeklinin değiştirilmesi mi, ilaç mı, cerrahi müdahale mi daha etkili olduğu araştırılmış.

        Çalışmada bir grup hastaya 2 yıl boyunca metformin verilmiş, diğer grup hastaya gastrik bant takılmış ve izlenmiş.

        2 yıl sonunda, iki grupta da vücuttaki insülin duyarlılığının artışında da tansiyon, kollesterol, trigliserid gibi biyokimyasal parametrelerde de önemli bir fark bulunmamış. Sadece gastrik bant grubunda kilo verme oranı biraz daha yüksek bulunmuş.

        Buna karşılık benzer grupta yapılan bir başka araştırmada (Finlandiya çalışması), kilonun % 5’ini veren ve günde sadece 30 dakika yürüyen kişilerde diyabetin % 56 oranında önlendiğini gösterildi.

        Bu çalışmalar gösteriyor ki diyabetin önlenmesinde en etkili yöntem; yaşam şeklinin düzenlenmesi, doğru beslenme ve egzersiz birinci sırada. İkinci ve üçüncü sırada ilaç ve cerrahi geliyor.

        Sonuçta diyabetin önlenmesinde hemen cerrahi müdahale son seçenek olmalı, doğru beslenme, düzenli egzersiz diyabetten yaşam boyu koruyor.

        KARACİĞER YAĞLANMASI DİYABETİN ÖN HABERCİSİ Mİ?

        Karaciğer yağlanması tip 2 diyabetlilerde sıklıkla görülen bir tablo. Bundan 20 yıl öncesine göre çok daha hızlı artış gösterdiğini biliyoruz.Bilimsel ismiyle non-alkolik steateohepatit (NASH) kanda karaciğer enzimlerinin artışıyla ya da ultrason tetkikleriyle kolaylıkla saptanabiliyor ama tedavisi oldukça zor.

        İyi tedavi edilemediği zaman karaciğerde fibroza ve bir süre sonra da siroza neden olabiliyor. Kimi araştırıcılar yağlı karaciğeri olan tip 2 diyabetlilerde siroza gidiş oranının % 20’lere kadar artış gösterdiğini söylüyor.

        Yapılan son çalışmalar özellikle diyabetli olmayan 45 yaş altı, genç, normal kilolu kişilerde karaciğer yağlanmasının büyük bir patlama gösterdiğini, özellikle plaza/AVM çalışanlarında bu oranın % 50’lere ulaştığını gösteriyor.

        Kongrede sunulan bir çalışmada yağlı karaciğeri olan genç bir gruptaki kişilerin hemen tamamında gizli şekerin varlığını gösteren parametreler bulundu. Bir süre sonra da tip 2 diyabeti gelişiyor.

        Buradan iki sonuç çıkıyor, birincisi yağlı karaciğer artık bir orta yaş hastalığı değil, ikincisi de diyabetin en erken göstergelerinden birisi, alarme olmak gerekir.

        ÜLKEMİZ ADINA GURUR VERİCİ BİR ÖDÜL

        54. EASD Kongresi'nde hepimizin gurur duyduğu bir ödül törenini izledik.

        Novo-Nordisk/EASD Diyabet Mükemmeliyet Ödülü’nü bu yıl bir Türk, Harvard Üniversitesi Sabri Ülker Araştırma Merkezi’nin direktörü Profesör Gökhan Hotamışlıgil aldı.

        Kongrenin en prestijli ödüllerinden birisi olan bu ödül bugüne kadar çok az sayıdaki bilim insanına verildi.

        Ödül törenini başta Sabri Ülker Gıda Araştımaları Enstitüsü Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Ali Ülker ve Genel Müdürü Begüm Mutuş olmak üzere Türkiye’den gelen birçok işadamı ve basın mensubu izledi.

        Dr. Hotamışlıgil ödül töreninde yaptığı konuşmada artık hücre araştırmaları için elektron mikroskobunun altındaki iki boyutlu görüntünün yeterli olmadığını, hücre çalışmalarında üç boyutlu görüntüye ihtiyaç duyulduğu söyledi ve bu konuda yaptıkları araştırmaları görüntülerle anlattı.

        Ama ödülden belki de daha önemli olanı Profesör Hotamışlıgil’in konuşmasının bitiminde gösterdiği son slayttı.

        Bu slaytta ekibiyle birlikte çekilmiş toplu bir fotoğraf vardı. Fotoğrafta ekibinde yer alan her araştırıcının üzerinde geldikleri ülkelerinin bayrakları yer alıyordu.

        Dünyanın birçok ülkesinden gelen araştırıcıdan oluşan bu ekibin başında bir Türk’ün olması ülkemiz açısından çok gurur verici bir tabloydu.

        Slaytta dikkatleri üzerinde toplayan diğer önemli nokta da ekipteki ağırlık en çok ülkemizden gelen (bunların ikisi benim öğrencilerimdi) genç araştırıcılardaydı.

        Profesör Hotamışlıgil’i hem aldığı ödül için hem de bu ülkenin gençlerine verdiği destek için kutluyorum.

        Diğer Yazılar